Kapatma davası, hele ki iktidardaki bir partiyi kapatma istemi birçok demokratik devlet tarafından endişe verici olarak görülüyor.

Türkiye gibi büyük, Avrupa, Asya ve Ortadoğu'nun kaderini belirleyecek ölçekte güce sahip, üstelik de demokratik hukuk devleti olduğunu iddia eden bir ülkenin istikrarlı olmaması ihtimali korku yaratıyor. Gerçekçi olmak gerekirse başka devletlerin beklentileri Türk vatandaşlarının yararı üzerine kurgulanmıyor. Beklentileri, Türk vatandaşlarının ihtiyaçlarının kendi ülkelerinde karşılanması, böylece hem başka ülkelere risk oluşturacak akınlar yapmamaları, dünyaya siyasi ve ekonomik ek riskler getirmemeleri, hem de daha önceden kurulmuş ekonomik-siyasal bağları koparmamaları. İstikrardan kastedilen kısaca bu.

Önce AB'nin, ardından ABD Dışişleri Bakanının açıklamaları tam da bu endişeleri dile getiriyor. Dışarıdan bakılınca AKP dönemi Türkiye, hiç olmadığı kadar AB yolunda aşama kaydetmiş, ABD ile bozulan ilişkileri düzeltmekle kalmayıp yeniden stratejik ittifak kurmuş, Rusya ile zor ancak barışçı bir denge kurmayı başarmış, Orta Asya ve Arap ülkeleriyle güven inşa etmiş bir ülke görünümünde. Ayrıca Türkiye'nin oldukça geniş bir coğrafyadaki askeri, siyasal ve kültürel etkisinin giderek arttığı da düşünülüyor. Hemen her devlet, bu değerlendirmeleri çerçevesinde Türkiye ile ilgili yeni stratejiler geliştiriyor.

Avrupa, ABD ya da Rusya, hangisi ele alınırsa alınsın, hepsinin Türkiye ile ilgili stratejilerinin bu ülkeyi 'kaybetmeme' üzerine olduğu anlaşılıyor. Bazen bu durum herkesin bir yerinden çekiştirdiği bir Türkiye yaratsa da, hepsi 'işbirliği' peşinde koştuğundan şimdilik olumlu bir duruma işaret ediyor.

Konu işbirliği üzerinden ilişkileri geliştirmek olduğunda hemen tüm devletler, iktidarın önceliği kendilerine vermesini isterler. Bu işbirliği önceliği Türkiye ile ilgili olduğu kadar küresel politikalarına da dayanır. Coğrafyasını ve kültürel dokusunu yeni işbirliği imkánları lehinde kullanacak bir Türkiye'nin, daha az çatışmacı ortamlar hazırlayacağını düşünenler az değil. Bunun yolu ise, Türkiye'nin kendi içinde istikrarlı olmasından geçiyor.

Türkiye ile öyle ya da böyle bir ilişki sürdürmek isteyen güçler, stratejilerini oluşturmak için devamlılığı olacak politikalar arıyorlar. Normal devlet geleneklerinde ve demokratik ülkelerde, hükümetler değişse bile genel olarak dış politika aksiyonları değişmez. Oysa Türkiye'ye dışarıdan bakıldığında bu konudan emin olmak zor oluyor.

Hemen tüm devletler için Türkiye'de bir iktidar partisinin kapatılması istikrarsızlığa davet olarak görülüyor, ancak daha vahimi bundan sonra ne tür bir iktidarın kurulacağının öngörülememesi. Bundan sonra ABD'nin, AB'nin, Rusya'nın muhatapları kim olacak ve ne tür eğilimler sergileyecekler, bilinemiyor. Diğer bir ifadeyle, Türkiye'nin bundan sonraki öncelikleri kestirilemiyor. Tavrı açık, politikası aşikár AKP'nin kapatılmasına her karşı çıkışta bu hesapların rolü büyük. Yoksa ne ABD, ne AB ya da Rusya'nın AKP'ye özel bir hayranlık duymaları söz konusu değil.

Diyelim ki bazı ülkelerin Türkiye ile ilgili kötü emelleri var ve kullanabilecekleri için AKP'yi destekliyorlar; AKP kapatılırsa kötü emellerin uygulanmasına da engel olunur. Bu ülkelerin amacı her ne olursa olsun stratejilerinin Türkiye'deki istikrara, kalkınmaya ve demokrasiye dayalı olduğu söylenebilir. Çünkü kimse dere geçerken at değiştirmek istemez.

ABD ve AB, AKP'nin kapatılmamasını savunurken istikrarı hedefliyorlarsa, kim bilir belki istikrarsızlıktan yarar uman başka oyuncular da başkalarını destekliyordur.

 
Kaynak: Star