Japonya’da bulunduğum günlerde trene ve metroya binerken, bir mağazada alış veriş yaparken, döviz bozdurmaya veya bilet almaya çalışırken başvurduğumuz kesintili, dolaylı işlemleri ve bekleme süresini başlangıçta yadırgıyordum. Oysa bana geride kalmış gibi gözüken, yerleştiği dönemin ileri teknolojisi. Türkiye’de son on yılda teknoloji alanında gerçekleşen yenileyici hamlelerle Japonya’ya göre hayatı daha bir pratikleştiren sistemler yerleştirildi. Her gelişmiş teknoloji çok geçmeden modası geçmiş bir sisteme dönüşüyor. Dolayısıyla yanı sıra neyi sunduğunuz büyük önem taşıyor.
Kuşkusuz Japonlar günlük hayatın akışını kolaylaştırmak için ellerinden geleni yapmışlar. Bunu gerçekleştirirken de estetiği asla ihmal etmemişler. Hatta, insan panolara, afişlere, market raflarındaki paketlere, tren biletlerine bakarken Japonlar’ın adeta hayatın her alanını ince ince işlemek üzere teknoloji alanında gelişmeyi hedeflediğini düşünmeden edemiyor.
Somerset Maugham “Ay ve Altın Para”da mutlu bir aile tablosunun estetik açıdan sunduğu –sanat eserininkiyle eş değer- etkiden söz eder. Kendi rızasıyla çok çocuklu olmayı seçen, çocuklarını bisikletiyle gittiği yere taşıyan genç kadınlar dönemini yaşıyor Japonya. Rıza, etrafa yaydıkları enerjinin sebebi olsa gerek. Bunun sebebi, bir önceki kuşağın ihmal ettiği aile bağları konusunda sahip oldukları tecrübe. Nüfus yaşlanıyor ve geniş genç nüfusa karşılık ülkeyi hâlâ yaşlılar yönetiyor. İş kolaylıkla kaybedilse de aynı kolaylıkla bulunamıyor. Mesai şartları öylesine ağır ki iş değiştirmek isteyen yapacağı iş görüşmesine gitmek için bile izin alamayabilir. Tokyo’da Japon Türkiyat araştırmaları uzmanı Fumiko Sawae ile bu konularda sohbet etme fırsatını bulduk. Fumiko Hanım, 1960-1990 arasında işin özel hayata tercih edildiğini, 1990’ların “babalarını evde göremeyen” gençlerinin ise şimdilerde evlenip çocuk sahibi olmayı yeğler olduğunu belirtti.
Kızım Meryem’in ressam arkadaşı Masako Utsimi de ( http://umasako1215.flavors.me/#024/flickr ) çocukluğunda babasını hemen hiç görmediğini, bu nedenle nadir Pazar günü kahvaltı karşılaşmasında annesine masada oturan adamın kim olduğunu sorduğunu anlattı bana. Ara sıra yorgun bir adam görüyor evde, ancak bir baba tutumu sergilemiyor bu adam. Yeni Japonya’nın toplumsal tecrübesinde bir önceki kuşağın sıkı çalışma şartlarının sebep olduğu bir sorgulama her alanda kendini duyuruyor. O kuşağın çocukları bir baba modelinden mahrum kaldı. Yaşlı erkeklerin dönecek bir ev bulamaması ayrı bir mesele olarak kendini duyuruyor.
****
Genç kadınların evlendikleri takdirde işi bırakmayı yeğlemesi ise, “kadınız, nasılsa terfi ettirmeyecekler ” yargısıyla bütünleşiyor. Eşit işe eşit ücret kuralı uygulanıyor gerçi, ancak diyelim ki belediyede çalışan çiftlerden birinin işi bırakması bekleniyor ve bu kanuni bir zorunluluk değilse de işi bırakan genellikle kadın oluyor. Üniversitede üst düzey müdürlükler alanında kadın oranı –bu oran Türkiye’ye göre 2 kat fazla olduğu halde- Türkiye’ye nispeten bir hayli düşük. Japon kadınları iş hayatında üst noktalara götürecek yeteneğe sahip oldukları halde, belki de “letafet”i öne çıkaran terbiyeleri nedeniyle bu alanda başarıyı sağlayan “dişlilik” özelliğini sergilemekten kaçınıyorlar. (Sözünü ettiğim geleneksel kadın kavrayışının başat niteliği olarak “letafet”i öne çıkaran terbiye açık örtük bir şekilde kız çocuğunun kamusal varlığını da şekillendiriyor.)
İş ortamlarında kadınlara özel şartlar tanınmıyor, ama bir esneklik de var. Çocuk sahibi olmanın işe alımlarda tereddüde sebep olduğu dile getiriliyor. İşveren, doğum yapan kadını bir yıl aradan sonra işe almak zorunda. Aslında çocuğu yalıtma anlayışından söz edilemez, kadın ve erkekler çocuklarını bazen işe giderken bile yanlarında taşıyor. İstasyon, terminal ve caddelerde boyunlarına asılı kanguruyla çocuğunu taşıyan babalara rastlamak olağan.
Kadın giyimleri hiç değilse devlet eliyle bir kıyafet baskısı yaşamamanın rahatlığını yansıtıyor. Özel bir minimalist Japon modasından söz edilebilir; akla 1960’ların Paris çizgilerini getiriyor. Kimano her yaş ve kesim tarafından yerine göre tercih edilen, tiyatro gibi mekanlarda kadınlar için de bir tür resmi giysi. Kuşkusuz kimano giyimini temsilinde Japon kadınının yaşadığı bir geleneksellik/modernlik ayrımı baskısı var. Kısmet olursa bu konuyu gelecek haftalarda Fumiko Sawae ile yapacağım söyleşide derinlemesine ele almak istiyorum.
***
Tokotu Üniversitesi’nden tanıdığım öğrenciler etrafta çok ender görülen çöpleri ortadan kaldırmayı vazife biliyorlardı. Yaşlılar için ise emeklilik çağı ya yolculuk demek ya da gönüllü kamu hizmeti. Şehrin çimleriyle çiçekleriyle uğraşmayı iş edinmiş birçok yaşlı kadın gördüm. Çocuklu anneler ve yaşlılar gibi, “deliler” de hayatın içinde. Trende bir adam bağırıp çağırıyordu, kimse yadırgamadı.
Sendai tren garında Tokyo’ya giden hızlı treni (shinkansen’i) beklerken yanımızda oturan doksan yaşındaki iki büklüm kadın yolcu, bir taraftan önündeki destekli arabaya tutunarak diz jimnastiği yapıyordu. Kültürün “çocuksu” ifadeleri, yaşlılığın kadrini kıymetini bilmeme sebebi olmuyor. Ununu eleyip eleğini asma anlayışına konulan mesafe nedeniyle yaşlıların kendilerini rehavete terk etmediği söylenilebilir. Yaşlılar mağdur veya fazlalık muamelesi görmek istemiyor. Sokak çocuğu ve değnekçiye rastlanmasa da, çocuklarını rahatsız etmekten kaçındığı ve “ben kendimi idare edebilirim” diye düşünmeyi sürdürdüğü için sokakta yaşamayı seçtiği söylenen yaşlılara nadiren rastlanıyor.
Japon anneleri ve yaşlıları bizim toplumumuzun anneleri ve yaşlılarınkine göre daha az üşengeç kılan, yollara düşmelerine engel olmayan –her zaman gelir farkıyla açıklanamayacak- sebepler üzerine düşünüyorum:
Çocukların bakımı konusunda bizler daha ayrıntıcıyız. Onlara sorumluluk vermektense neredeyse otuz yaşına kadar korumacı davranmayı sürdürüyoruz. Japon turist ise çocuğu için ayrı bir çekmeli bavul hazırlıyor. Bizler yaşlılığı emeklilikle ödüllendiriyor, emekliliği ise tembellik hakkıyla sınırlıyoruz. Genç anneler eşleri tarafından görece daha az destek buluyor. Kamu alanları çocuklu ve bebekli ailelerin geçişlerine uygun tasarlanmıyor. Japonya’da mekânlar bir hayli hesaplı kitaplı oluşturulurken, kamusal alanlar, caddeler, parklar geniş tutulmuş. Kadınlar için trenlerde kalabalık saatlerde özel kompartıman ayrılıyor.
***
Kamusal alanda etik ve estetiği bir hayli bütünlüklü olarak gerçekleştiren Japonlar, öfke ve benzeri duygularını özel alanlarına taşırıyorlar. Mahrem bilinen öfke, güçlü terbiyenin etkisiyle dışarıya sınırlı olarak yansıtılırken iç dünyaları tahrip ediyor. Bu konuda uç bir örnek, iş yerinde bir gelecek umudu taşıyamayacak hale gelen “salaryman”in intiharı olsa gerek. Üniversiteyi bitirdikten sonra alanlarını ilgilendiren işe her gün aynı kıyafetle, siyah, lacivert veya gri takım elbise/tayyörle giden bir çalışan sınıfı, “salaryman”ler. Geç saatlere kadar çalışıyorlar, bazen pazar günlerinde bile; buna karşılık yükselme şansları yok. İşlerini ailelerine öncelemeleri olağan bir işveren beklentisi.
“Karoshi” diye bir terim var Japonca’da; çok çalışmaya bağlı ölümü anlatıyor. Geçmiş yıllarda aşırı çalışan “salaryman”lar, önceden bir belirti göstermeksizin birdenbire kalp krizinden ölürlermiş. Giderek intihara meyleder olmuş, ölümcül çalışmanın sebep olduğu bezginlik. 2010'da Çalışma Bakanlığı’na iş şartlarının sebep olduğu psikolojik hastalıklarla ilgili 1181 tazminat davası açılmış. Bu 1181 davadan 171’inin konusu da intihar. 2011’de yaşanan 30 bini aşkın intiharın 10 bin kadarının da iş şartlarıyla ilgili olduğuna inanılıyor. Tokyo’da, 2010 yılında Aokigahara Jukai Ormani 247 kisi intihar girisiminde bulunmuş, bunların içinde 54’ü hayatını yitirmiş. http://www.japantimes.co.jp/life/2011/06/26/general/inside-japans-suicide-forest/
Japonlar yaşanılan acılardan ders alan insanlar. Salaryman intiharları nedeniyle çalışma şartlarına dönük mevzuat kısmen hafifletilmiş. Engellilerin, yaşlıların ve çocuklu kadınların kamusal alanda karşılaştığı güçlükleri hesaba katan önlemler gündeme alınmış.
Türkiye olarak kendi modernleşme hikayemizle özdeşleştirdiğimiz Japon kalkınmasının 1960’lardaki mucizesine yoğunlaşan hayranlığımızı, akıp giden yılların getirdiği problemleri anlamaya da yönlendirmemiz gerektiği açık. Gelişmiş teknoloji uygulanır uygulanmaz çoktan modası geçmiş bir mahiyet kazanıyor. O zaman sormak gerek: Bizim için en uygunu aslında nasıl bir teknoloji olmalı?
Ueno Park'ta Sakura Şenliği'nde Salaryman'ler
Garda arkasını dönmüş bacak jimnastiği yapan yaşlı kadın