Bir "iç savaş" olarak başlayan çatışmalar, Rusya'nın Gürcistan'a girmesi ile uluslararası bir boyut kazandı ve Kafkaslar'ı dünya politikasının odağına oturttu.  
 
Göze çarpan ilk gerçek, Rusya'nın bu krize hazırlıklı olduğu ve kararlı bir şekilde politikasını uygulamaya koymasıdır. İkinci gerçek ise Batı'nın NATO ve AB gibi kurumsal yapısına rağmen, her kafadan bir sesin çıktığı, çok sesli uyumsuz bir orkestra görünümü verdiğidir. Bir bakıma Rusya'nın kararlı bir şekilde Abhazya ve Osetya'yı destekleyerek Batı'nın düne kadar beklemediği bir süreci başlatması, Batı'nın bu bölünmüşlüğünü öngörmüş olmasından kaynaklanıyor. Tüm bu süreç içerisinde Türkiye de ne yazık ki, diğer NATO ülkeleri gibi çaresizliğini aktif bir politika ile örtmeye çalışmakta, "Kafkasya Paktı" gibi girişimlerle çok sesliliğe yeni bir boyut kazandırmaktadır. Gürcistan'ı eleştirmek ve sorumlu tutmak kolaycı bir yol. Şüphesiz haklılık payı var. Gürcistan silahlı çözüm girişimi ile krizin derinleşmesine sebep olmuştur. Fakat Gürcistan bardağı taşıran son damlanın sorumlusu ise de, bardağı dolduran aktör değildir. Gürcistan'ın bölünmüşlüğünü destekleyip derinleştiren ve son gelişmelerin altyapısını oluşturan Rusya'dır. Bazı yorumcuların Gürcistan'ın tuzağa düştüğünü savunması bu açıdan hayal unsuru sayılmamalıdır. Rusya Gürcistan'a girmekle birçok hedefi bir anda gerçekleştirmektedir. İlk hedefi, şüphesiz, Putin'in 20. yüzyılın en büyük felaketi olarak nitelediği Sovyetler'in dağılmasını etkinlik alanı olarak da olsa yeniden ihya etmek ve klasik Rus İmparatorluğu'na dönüştürmek. Rusya'nın Gürcistan'a müdahalede kendi anayasasını ve "kardeş haklara" karşı sorumluluğunu öne sürmesi Rusların yoğun yaşadığı, Ukrayna, Moldova, Kazakistan gibi ülkeler yanında Baltık ülkeleri için önemli bir mesaj oluşturmaktadır.

Rusya'nın ikinci hedefi ise Kafkaslar, Orta Asya ve enerji koridorları ile ilgilidir. Ermenistan ve Azerbaycan için son gelişmeler önemli mesajlar içermektedir. Rusya enerji koridorları açısından stratejik önemi olan Kafkaslar'ı kendi etkinlik bölgesi ilan etmiş, NABUCCO projesi gibi enerji sektörüne yatırım yapmak isteyen ülke ve firmalara önemli politik mesajlar vermiştir. Gürcistan'ın iç bölgelerinde bulunan demiryolu hattının ve köprülerin bombalanmış olması bu yüzden tesadüf olmamıştır. "Güvenlik koridoru" adı altında Gürcistan'ın ana iletişim hatlarını işgal etmiş olması, Rusya'nın Gürcistan'ın iç bölgelerinde uzun dönem kalmaya kararlı olduğunu göstermektedir. Azerbaycan tekrar Rus limanları üzerinden petrol ihracını sürdürmek zorunda bırakılmıştır. Avrupa basınında NABUCCO projesinin artık zor gerçekleşebileceğinin tartışılması Rusya'nın amacına doğru önemli yol aldığını göstermektedir. Rusya, Baltık Denizi'nden geçerek Almanya'ya kadar uzanan gaz boru hattı ile Doğu Avrupa'yı by-pas yapmış ve enerji koridorlarının kuzey hattında önemli stratejik yapılanma sağlamıştır. Türkiye'den geçen ikinci alternatif koridor üzerine ise Kafkaslar'da karar verilecektir. Orta Asya enerji kaynaklarının Kafkaslar ve Türkiye üzerinden Batı-Avrupa'ya bağlanması Rusya'nın elindeki en önemli stratejik baskı olanağını sınırlı kılmakta ve politik etkinliğini daraltmaktadır. Bu yüzden Rusya, Gürcistan'a girmekle tavrını oldukça açık bir şekilde koymuş, Batı ve Türkiye'yi seçim yapmaya zorlamıştır. Konu Kafkaslar ve Orta Asya'daki yeni cumhuriyetlerin bağımsızlığını savunma ile Rusya'nın etkinlik politikasına anlayışla bakmak arasında seçim meselesidir. Batı bu iki seçenek arasında seçim yapmak zorunda kalmış ve ne yazık ki bölünmüştür. Bu bölünmüşlük devam eder ve Rusya Kafkaslar'da etkin ve belirleyici bir konuma gelirse, en büyük ekonomik ve politik kaybı Gürcistan ve Azerbaycan yanında Türkiye yaşayacaktır.

NATO, Gürcistan konusunda çok sesli bir yapı sergilemekte. Gelişmelerden doğrudan etkilenen Doğu Avrupa, İskandinavya, Baltık ülkeleri ile İngiltere ve ABD, Rusya'ya karşı yaptırım politikasını, Ukrayna ile Gürcistan'a NATO üyeliğine kadar giden bir açılımı savunurken, Almanya, Fransa ve bu ülkelerin arkasında İtalya, İspanya gibi ülkeler "Rusya ile diyalog" sürecinde ısrar etmekte ve Rusya'yı izole etmenin sakıncalarını vurgulamaktadır. Özellikle Almanya, İtalya ve Fransa basınında Rusya'nın Kafkaslar'da yüzyıllardır süren etkinliğini anlayışla karşılayan, dolaylı da olsa sorunun Batı'nın bu etkinliğe gerektiği kadar saygı göstermediğinden kaynaklandığını ima eden yorumlar okumak mümkündür. Ekonomik çıkarların özellikle enerji politikasının etkin olduğu bu tavrın ortak savunma politikası ve NATO'nun inanılırlığını negatif etkilediğini vurgulamaya gerek yoktur. Almanya, AB ve NATO üyesi Polonya ve Baltık ülkelerini by-pas yapma pahasına çevre açısından sorunlu ve oldukça pahalı denizaltı boru hattı projesine destek vererek Rusya ile stratejik bir ortaklık oluşturmuştur. İtalya, Karadeniz'den geçecek Rusya hattına yatırım yapmaktadır: Türkiye'nin NABUCCO'dan dışladığı Fransa'nın da bu hatta yatırım yapması bir bakıma normaldir. Bu ülkeler Rusya ile derin işbirliğini Gürcistan için veya "alternatif" bir enerji hattı için tehlikeye atmak istememektedir. Rusya bu gerçeğin bilincinde hareket etmekte, Almanya ve Türkiye gibi ekonomik bakımdan bağımlı NATO üyelerini "temkinli" davranmaya zorlamaktadır. Batı, Rusya'nın bu politikasına karşı kararlı ve ortak bir tutum geliştirilmez ve çok seslilik devam ederse NATO'nun inandırıcılığı yara alacağı gibi Rusya, Gürcistan ve genel olarak Kafkaslar ve Orta Asya'da etkinliğini kurmak yolunda önemli mesafe almış olur.
 

Kaynak: Zaman