Kapatma davası "badire"sini atlattık. Şimdi ortaya "büyük uzlaşma" beklentisi çıktı.
Bundan da, Başbakan Erdoğan ile CHP başkanı Baykal'ın önce bir araya gelerek kamuoyuna güzel görüntüler vermeleri ve neden oldukları siyasi gerginliği azaltmaları anlaşılıyor.
Ardından da, işbirliği anlayışı içinde günün ihtiyaçlarına hitap eden zorunlu ve acil siyasi, sosyal ve ekonomik reformları hayata geçirecekleri umuluyor. İngilizcede olmayacak temenniler için "wishful thinking" denir.
Erdoğan-Baykal görüntüsü
Biz de elbette ki, Başbakan Erdoğan ile Sayın Baykal'ın böyle bir güzel görüntü vermelerini isteriz. Ardından da, AB üyeliği yolunda gerçek anlamda ilerleyen yeni ve çağdaş bir Türkiye'nin ortaya çıkmasına katkıta bulunmalarını bekleriz.
Zaten hem AKP hem de CHP, AB üyeliğini istediklerini belirtiyor. Fakat nedense bu beklenti bize "wishful thinking" gibi geliyor. Nitekim Baykal'a göre, Anayasa Mahkemesi herhangi bir şeyi çözmedi. Sadece "krizi tespit etti." Aynı olumsuz yaklaşım Başbakan Erdoğan için de geçerli.
Ne cumhurbaşkanı seçimi, ne türban meselesi, ne de anayasa değişikliği konusunda uzlaşmayı benimsedi. "Görüşleri belli, görüşüp neyi konuşacağım?" dedi. Böylece, "Benim istediğim olacak" demiş oldu. Bu tutumunu değiştirdiğine dair henüz bir somut işaret de yok.
Bir araya gelemediler
Güzel de, Baykal'ın iddia ettiği gibi, Türkiye'nin en yüksek mahkemesi bile "krizi çözemediyse" o zaman nasıl olacak bu iş? Makul insanlar için yanıt ortada:
Etkin konumdaki insanların basiretli bir şekilde bir araya gelerek, 'önce Türkiye' anlayışıyla, ülkenin nesnel gerçeklerine dayanan ve tüm toplumu kavrayan adımlar atmalarıyla olur bu.
Fakat, kanın gövdeyi götürdüğü bir sırada, üstelik askeri darbeye açık davet çıkardıklarını bile bile, bir araya gelmeyi ısrarla reddeden siyasetçilerin ülkesi olduğumuzu unutmayalım. Bunlardan bazılarının şimdi soyundukları "akil adam" rolü ise hiç de ikna edici değil.
'Dönmek yok' kültürü
Sonuçta, "hoşgörü" ve "uzlaşma" kültürü üzerine değil, "Ölmek var, dönmek yok" kültürü üzerine kurulu olan, üstelik bunu "onurlu bir duruş" sayan bir toplum olduğumuz unutulmamalı.
Hal böyle olunca temel konulardaki kavgaların yakında yeniden başlayacağını görür gibiyiz. Bu arada, AB'den artarak gelecek olan "reform" taleplerinin ortamı yeniden gereceği de bizce malum.
Çoğumuzun üyesi olmak istediğimiz bir birlikten geldiğini anlayıp, gerektiği gibi değerlendirmek yerine, bu taleplerin de içerideki eski kavgalar için taze fırsatlar olarak değerlendirileceğini tahmin etmek hiç de güç değil.
Kriz devam edeceğe benziyor
Nereden mi biliyoruz? Çünkü Türkiye'de geçmişte yaşananlar, her zaman, gelecekte yaşanacak olanların teminatı olmuştur. Tarihten ve hatalarımızdan ders almak, başkalarının doğrudan veya dolaylı olarak gösterdikleri olumlu yollardan yürümek ise her zaman "onursuzlukla" bir tutulmuştur.
Olumlu beklentilerin yükseldiği bir sırada bunları söylemek tabii ki garip. Fakat, kimse kusura bakmasın, Türkiye'yi az çok tanıyan herkes gibi, etrafımıza bakarak iyimser olmakta zorlanıyoruz.
Bu konuda yanılmış olmayı elbette ki çok isterdik. Ama bu bile bize "wishful thinking" gibi geliyor. Kısacası, "kriz", Sayın Baykal'ın da açıkça ima ettiği gibi, devam edeceğe benziyor.
Kaynak: Milliyet