IŞİD’in kendi kıyı şeridine 400 kilometre kadar yaklaşmasından sonra İtalya da tehlikenin farkına varmaya başladı. Aşkın, tiyatronun ve futbolun ülkesinin dışişleri bakanı Gentiloni, dünyanın Libya’da olup bitenlere dikkat çekmesi gerektiğini şu sözlerle vurguladı: “ Vakit daralıyor. Bu yüzden Avrupa’ya ve uluslar arası topluma baskı yapmalıyız. Çünkü Libya krizine çözüm bulmanın önceliklerin başında geldiğine inanıyoruz.” ( rai al youm gazetesi, 25.02.2015)

“Cihad” hücrelerinin giderek artması ve hızlıca yayılması karşısında Avrupa siyasetinin genel anlamda direksiyon çevirdiğini söylemek mümkün. Geleneksel siyasi çizgilere sahip olan bu siyaset adamı da, Avrupa’nın güvenliğinin tehlikeye girmeye başladığını düşünmesi ve kaygılanması da bunun bir sonucu. Korku bulutunun tozları arasında göçmenlerin Avrupa’ya akın etmeleri var. Dramatik sebeplere bağlı olarak görülen göçler, hem Avrupa için hem de savaşın olduğu ülkelerin komşuları için tehdit oluşturmaya başladı. IŞİD güçlerinin Libya’nın Derne sahiline girmesi demek, İtalya kıyı şeridine 400 km’den daha az bir mesafeye kadar yaklaşması demek. Bu aynı zamanda tehlikenin yakın ve gerçek olduğunu, bol girizgahlı açıklamalarla geçiştirilemeyeceğinin de farkına varılması demek. Özellikle de sınırlara bu kadar yaklaşıp kontrol etmeye kadar gelmek bu kadar kesin olmuşken, Avrupa’nın yabancı akınına karşı korkusunun sadece teorik bazda kalmamasının ve “zenofobi – (yabancı nefreti)’nin kötülüğünü saklamanın anlamı kalmadığını göstermesi demek. Bundan dolayı Avrupa, radikal ve aşırı faaliyetlerine karşı yabancıların mercek altına alınmasına karar verdi. İlk yönelim de bazılarının Londra’da “el muhacirun” örgütünün lideri olan Şeyh Ömer Bekri Muhammed’in İngiltere’den sınır dışı edilmesi ve Lübnan’da hapsedilmesi gerekliliği konusunda İngiltere kraliçesine teklif götürmeleri şeklinde oldu.

Avrupa’nın bizim ülkelerimize karşı terör ve kaçakçılık adı altında yürüttükleri politikaları pek çoklarını hayrete düşürüyor. Örneğin üzerinde güneş batmayan ülke olan İngiltere, mısıra yakın olan güney Kıbrıs adasındaki “Ağrotur ve Dikelya” bölgelerini kontrolü altında tutuyor. Burada 1960’dan beri gelişmiş silahlarla donatarak kurduğu askeri üslerinin yanı sıra “CSIQ” isimli istihbarat istasyonuyla da, Arapların yatak odalarına varana kadar dinleme imkanı sunuyor. Şu an batı tam anlamıyla terörist akını yüzünden korkmaya başladı ve bunun aşama aşama sonuçlarına hazırlanıyor.

Libya’ya gelince, etkilerinin üzerine elimizi koymamızın imkansızlaştığı bir sürü karmaşık senaryonun mağduru oldu. Kabile şiddetinin yol açtığı kaos ve krizlerin gölgesinde yazılan senaryoların Libya’nın başına gelen en kötü sonuçlara yol açtığı konusunda herkes müttefik. Öte yandan Libya’yı çevreleyen iki farklı siyasi platform var. Bir taraftan askeri otoriteyi destekleyen gruplar varken, diğer taraftan Tunus benzeri geçici anayasal sistemi savunanlar var. Libya’daki siyasiler daha esnek ve kalıcı çözümler bulmak konusunda başarılı olamadılar. Tunus modeli bile, erozyona uğramış anayasal ve siyasi sistemden beslenen gerginliğin yol açtığı Libya’nın tökezlemesine engel olamadı. O kadar ki, yapılan anlaşmalarla ülkeye giren silahların sayısı hakkında verilen farklı istatistikler bile var. Kimine göre 6 milyonluk Libya’ya giren silah sayısı 25 milyon, kimine göre ise 50 milyon!  

Her ne olursa olsun, Libya acilen siyasi bir çözüme muhtaç. Bunun artık kabile yöntemiyle bile çözülmesi mümkün gözüküyor. Önemli olan başarısız olacağı düşünülse bile bunun ciddi ve gerçek bir diyalog çatısı altında yapılması. Batı dahi artık Libya’da yaşananların getireceği gizli ve açık sonuçları kestiremiyor ve bunun önüne geçilmesi için kaygı duyuyor.

Kaynak: Rai al Youm
Dünya Bülteni için çeviren: Tuba yıldız