İstanbul'un, Avrupa'nın diğer iki taşra şehriyle beraber, 2010 Kültür Başkenti ilan edilmesine sevinmeden önce bunun İstanbul için ne anlama geldiğini sorgulamak gerekirdi. Hazırlıkları epeydir süren "2010 Avrupa Kültür Başkenti" olarak nasıl bir İstanbul'u takdim ettiğimiz meselesi, yaklaşık 200 yıllık batılılaşma maceramızın en yakıcı sorusuyla yüzleşmeyi gerektirir.

Temel soru şu: İstanbul bir Avrupa şehri midir? Ya da daha önce gündeme getirdiğim gibi: Avrupa (ve de biz) hangi medeniyete ait İstanbul'u kültür başkenti olarak görmek istiyor/uz?

'İstanbul'un Avrupalılığı' üzerinden iki farklı yaklaşım var; ilki, batıcıların, geçmişi tümden reddederek yeni bir uygarlığa dahil olmuş çağdaş Türkiye'yi temsil eden bir şehir varsayımı. Bir gecede medeniyet değiştirmeyi mümkünmüş gibi kendini batılı sayanları geçelim. Bunlar İstanbul'a, daha çok Bizans kökleri ve Galata çevresinden ibaret sayan bir modernlik ve batılılık kurgusuyla yaklaşır.

YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLATINIZ