Suriye silahlı kuvvetlerinin Devlet Başkanı Beşşar Esad'a karşı halk ayaklanmasını bastırmak için vahşi teşebbüsü - 6 binden fazla kişinin öldüğü ifade ediliyor- İsrail'de geniş çaplı ama sessiz bir acıma hissiyle karşılandı.

Bununla beraber, acil tıbbi yardım veya diğer türlü insani yardımlar konusunda kamuoyunda herhangi bir tartışma olmuyor. Doğrusu da budur.

Yıl boyunca devam eden ihtilafta her iki tarafa da destek manasına gelebilecek her türlü adım, aktif müdahalenin bir delili olarak yanlış yorumlanacaktır.

İsrail, Şam'daki rejimi devirmeleri halinde barışı seçecekleri ümidiyle Özgür Suriye Ordusu ya da onun sivil destekçilerine yardım ederse Suriyeli propagandacılar, İsrail'i ayaklanmanın arkasında olmakla suçlayabilirler.

Diğer taraftan, İsrail 44 sene önceki 6 Gün Savaşı sonrasında BM himayesinde yapılan ateşkes anlaşmasına riayet ettiği gerekçesiyle Esad'ı desteklerse, bu kez Esad'ın siyasi ömrü çok daha kısalabilir.

Bu safhada İsraillilerin yapabilecekleri tek şey, kuzeydoğu sınırlarında meydana gelen gelişmeleri takip etmektir. Gerçekte yerel basınla televizyon ve radyolarda her gün yapılan da budur.

En büyük tehlike, Esad'ın çaresizliğin verdiği bir girişimle, isyan eden halkın dikkatini, yönetimini eleştirmekten uzaklaştırarak Yahudi devletine karşı tarihi düşmanlığa çevirmek üzere İsrail'e askeri saldırı için bahane bulması olur.

Esad devrilir ya da ailesiyle birlikte Suriye'den kaçarsa meydana gelebileceklerle ilgili birkaç siyasi senaryo var.

Birincisi, özellikle azınlıktaki İslami fırka Alevilere mensup olmak üzere bunu Esad destekçilerinin ülke çapında temizlenmesi takip edebilir. Bu ihtimal, siyasi muhalefete direnişi kuvvetlendiriyor. Esad yanlısı çevreler ve bir zamanlar nüfuzlu Baas partisinden kalan unsurların da rejimin muhafazasında büyük çıkarları vardır.

Esad'dan yana olan diğer bir etken de İran'dır. İslam Cumhuriyeti, Orta Doğu'daki en yakın müttefikini kaybetmek istemiyor. Esad'ın düşüşünün, İran'da tehlikeli sonuçları olabilir ve bu, Tahran'daki rejimin mevcudiyetini ortadan kaldırabilir.

Rusya'nın Suriye'ye aşırı derecede askeri desteği ve onun Suriye yönetimi üzerindeki siyasi nüfuzu da uluslararası arenada Esad'a desteğe yol açıyor. Onun görevden ayrılması ve Suriye'nin Fransa ve ABD'yle ittifak yapma potansiyeli, Moskova'yı Arap dünyasındaki son kalesinden mahrum eder.

Esad'ın düşüşü Lübnan'da Hizbullah, Gazze Şeridi'nde Hamas ve diğer fanatik Filistinli gruplar gibi militan Müslüman örgütlere de büyük bir engel olur. Bu, Suriye'nin, İran'ın Lübnan'daki müttefikleri için silah sevkıyatında ana güzergah olmasından kaynaklanıyor. Böyle bir değişiklik Şam'ın, Hamas ve Filistin Halk Kurtuluş Cephesi genel merkezleri olarak kullanılmasını sona erdirecektir.

Hava yoluyla Suriye'ye getirilen ve oradan güney Lübnan'a transfer edilerek İsrail'in kuzey sınırı boyunca yerleştirilen karadan karaya on binlerce füzesi olan Hizbullah, en büyük tedarik yolunu kaybeder.

Bu arada, Esad rejiminin çökmesi halinde Hizbullah ajanlarının Suriye'nin silahlarının çoğunu ele geçireceklerine dair ciddi endişeler vardır. Hizbullah, Suriye'deki İsrail düşmanlarını kendi tarafına çekmek için İsrail'le yeni bir askeri hesaplaşma için tahrikte bulunabilir.

Suriye'deki krizden kaynaklanan diğer bir tehlike, bunun Şam'da sertlik yanlısı bir İslami rejim gelmesine yol açabilmesidir. Bu, iki faktörden meydana gelebilir: Suriye'deki en büyük Müslüman mezhep olan ve 40 yıldan fazla bir süredir Alevi azınlığa boyun eğen Sünnilerin öfkesi ya da Arap Baharı denilen İslami ayaklanma. Elbette bu, İsrail açısından olumsuz bir gelişme olur.

Mevcut hesaplaşmanın Şam'da nispeten ılımlı, reformcu bir rejim ortaya çıkmasına yol açması halinde bunun ilk neticesi, muhtemelen stratejik Golan Tepeleri'nin tümü olmasa bile en azından büyük bölümünün İsrail'den geri alınması için diplomatik çabalar başlatılması olur. Bu çabanın akamete uğraması halinde İsrail, sadece uzun bir düşmanlık dönemi ve sürekli bir başka savaş tehlikesiyle uğraşmak zorunda kalmayacak, aynı zamanda bölgedeki normalleşme ve istikrara dair tek fırsatı da kaybedecektir.

Tüm bu mülahazalar, Başbakan Binyamin Netanyahu'nun niçin kendisini Suriye'deki artan şiddet konusunda kamuoyuna açıklama yapmaktan frenlediğini ve niçin Suriye'deki krizle ilgili olarak kabine üyeleri ve koalisyonun diğer ortaklarını sessiz kalmaya ikna edebildiğini açıklıyor.

Düşünülmeden yapılan yorumların Suriye'deki hassas durumu ülkenin güvenlik menfaatleri bakımından yanlış yöne sevk etmesi halinde İsrail'in kaybedeceği çok şey var.

Bu yüzden en akıllıca yol, ölü ve yaralılarla ilgili trajik kayıplar ve uluslararası toplumun kan dökülmesini durdurmak için organize ve samimi çabalar sergilemedeki başarısızlığını bildirmeye devam etmektir. İsrail'in şimdilik yapması gereken, budur.

Kaynak: Jerusalem Post

Dünya Bülteni için çeviren: Emin Arvas