Barış Prizması: İsrail Solu"nun İflası ve İki Devletli Çözüm

 



Knesset (İsrail Meclisi) üyelerinden dükkân sahiplerine kadar birçok İsraillinin üyesi olduğu İsrail solunun barışa adandığı defalarca söylendi. 40 yıllık işgal; barış aktivistleri olarak farz edilen ve vicdan sahibi oldukları düşünülen insanların ilgi alanındadır. “İşgalin sorumluluğu” ve onun çirkin gerçeklikleri pek çok sözde İsrail barışçı politikacısının vurguladığı gibi İsrail devletinin ar damarını çatlattı. Yine de İsrail medyasındaki ve politik çevrelerindeki işgalin dehşetlerine bakıldığında en iyi ihtimalle Filistinlilerin acılarının büyüklüğü İsraillilerin çektikleri acılara eşit görülmektedir. Filistinlilerin acılarını bir tarafa bırakırsak bu İsrail acısı miti; ABD basınından transfer edildi ve bu acı Amerikan halkına İsrail öyküsünün bozulmuş bir bilincini veren nihayetinde katlanarak büyütülmüş bir acıdır.


Bununla birlikte meseleyi anlamak için işgal altında yaşayan birinin olaylara bakışının bilinmesi bir zorunluluktur—pek çoğu 1948"de yerlerinden edildikten sonra 1967"de tekrar yerlerinden edildiler. Bu günün ortamında durumu çatışma olarak tarif etmek; bunun eşit şikâyetlere sahip iki eşit taraf arasında geçmekte olan bir olay zannına ödünç destek vermektir. Filistin sorununun karmaşıklığı; aralarında Filistinlilerin evlerine dönüş hakkı, İsrail"in Batı Yaka ve Doğu Kudüs"e yerleşme hareketi ve bir Yahudi devletinde Filistinlilerin üçüncü sınıf vatandaş olarak yaşamalarının da olduğu 40 yıllık işgali fazlasıyla aşan meselelerden kaynaklanmaktadır.

Sözde barış aktivistleri, yerleşimci hareketi ve işgalden kaynaklanan zor şartları ifade düzeyinde lanetlemekle teselli buldular. Hala çoğu aktif olarak işgali durdurmak için hiçbir şey yapmıyor ve Lübnan savaşı esnasında veya Filistin halkının üzerine zayıflatan yaptırımlar uygulandığında ve bombalar yağdığında ahlaki tutum gerçekten acil olduğunda sessiz kalıyorlar. Bir savaştan sonra lanetleme ahlaki bir reaksiyon değildir, korkaklıktır. İşgali yürütmedeki usul ile ilgili fikir ayrılıkları dışında İsrail"deki barışçı ve savaşçı politikalar arasında bir fark yoktur. Meretz MK, Yossi Beilin gibi kendinden menkul hümanistlerin aralarında olduğu “kendilerinden nefret eden Yahudiler” olarak sınıflandırılmalarının eşiğinde duran “aşırı sol” şahıslar sadece kendi egolarını ve barış için kavga verdikleri imajını oluşturarak vicdanlarını okşamaktadırlar. Realitede bu insanlar İsrail devletinin kurulmasında çok önce şekillenen aynı ırkçı ve seçkinci ideolojiyi yürütmekle kendilerini görevlendirmişlerdir.

Filistin sorununa ait parametrelerin çerçevesini belirleyen söylem birçok düzeyde rahatsız edicidir. Örneğin Gazze Şeridi"ndeki son çatışmayı ele alalım. Sadece geçen sene işgal edilmiş bölgelerde 700—bunların yarısı silahsız sivillerdi—Filistinli öldürülürken son 7 yıl boyunca Filistinlilerin roket saldırılarında 9 İsrailli öldürüldü. İsrail veya batı basınını okuduğunuzda İsrail halkının işgal altında olduğunu ve merhametsizce öldürüldüğünü düşünürsünüz. Sderot"ta bir kadın öldürüldüğünde İsrail medyasından sonra nerdeyse bütün batı basınının manşetlerine taşınmaktadır.

İşgal altındaki Gazze ve İsrail arasındaki ateşkes başka bir vakadır. İsrail güçlerince, Gazze ve Batı Yaka içlerine devam edilen saldırılardan dolayı Hamas sonunda tek taraflı ateşkesini bozdu. Hamas tarafından istenilen bir Gazze/Batı Yaka ateşkesi; İsrail tarafından “geleneksel aklı”nın hatırlattığı, bunu yapmaya mecbur pozisyonda değilken inatçı ve haddini bilmez Arapların mantıksız isteklerini yerine getirmesi için ısrar ettikleri eski bir hikâye ile aynı görülmektedir. İsrail"e Batı Yaka"da istediği gibi hareket etme serbestisi verip (Hamas"ın, İslami Cihad"ın ve el-Aksa Tugayları"nın aralarında olduğu) Filistinlilere Gazze Şeridi"yle sınırlı bir ateşkes çağrısında bulunmak Tel Aviv ve Hayfa"yı bombalama özgürlüğüne sahipken Hamas"tan Sderot ve Negev"e roket fırlatmamasını istemekle eş değerdedir. Filistinliler, İsraillilerin olduğundan daha az insan değillerdir ve Ramallah"taki bir ölüm Gazze şehrindeki bir ölüm kadar önemlidir.

Irkçı duvarların genişlemesinde, kontrol noktalarında, havadan kontrol noktalarında, sokağa çıkma yasaklarında veya malların dolaşımına ve eğitime erişime getirilen sınırlandırmalarda vücut bulup Filistin toplumunu etkileyen her problem İsrail"in güvenliği için gerekli bir önlem olarak karakterize edilmiştir. Her şeye rağmen aralarında Dünya Bankası, Birleşmiş Milletler, Lahey Adalet Divanı, Uluslararası Af Örgütü ve bir grup diğer organizasyonun olduğu pek çok tarafsız kuruluş İsrail"i ve onun ahlaki, meşruti ve yararlılık düzeyindeki taktiklerinden dolayı lanetlemektedirler. Mantıklı düşünürsek, eğer biri bir toplumla barış arıyorsa, ekonomik olarak boğma ve hapsetme barışa yardım eden bir ortam oluşturmayacaktır. Duvar uluslararası toplum tarafından yeşil hat olarak tanınmış alan üzerinde inşa edilmemektedir, binlerce Filistinlinin evlerinde çıkarılmasına, topraklarını kaybetmelerine veya kasabalarından, işyerlerinden ve okullarından kopmalarına neden olacak bir şekilde Batı Yaka"nın içlerine kadar uzatılmaktadır. İsrail Shin Bet"i (İsrail"in Ölüm Mangaları) tarafından etkili bir korunma aracı olarak adlandırılan duvarı eğer biri haklılaştıracaksa bu duvar neden İsrail topraklarında inşa edilmiyor? Büyük bir mülteci problemi ve ekonomik yoksunluk yaratarak Filistinlileri “cezalandırma”, Filistinlilerin çok daha tercih edilebilir direniş taktikleri seçmeleri için hiçte teşvik edici olmayacaktır. Dahası Gazze"den çıkarılan yerleşimcilerden çok daha fazla sayıda insanın iştirak ettiği yerleşimler gelişmeye devam ediyor ve şahadet eylemlerinin temelde durmasından sonra bile Batı Yaka"daki sosyal hayat sınırlamaları dikkat çekici bir şekilde artmaktadır.

Batı Yaka ve Doğu Kudüs"teki 400,000 yerleşimci sorunu özellikle endişe vericidir. ABD"deki politika; Filistin bölgelerinde hiçbir Yahudi yerleşimcinin olmadığı yeşil hat temelindeki iki devletli çözümden, belirsiz bir süreye kadar Batı Yaka"nın yarısının etkili bir İsrail kontrolüyle yerleşimcilerin çoğunluğunun yerlerinde kalması yönüne doğru yavaşça değişmektedir. Hâkim gerçek şudur; İsrail ve ABD, zamanın hayatta “tartışılmaz” gerçekler yarattığını insanların kabul etmelerini istiyorlar. Bunun anlamı: eğer bir suç yeterince uzun bir dönem içinde işlenmişse uluslararası toplum ve suçun kurbanları buna razı olmalıdırlar. Bu, uluslararası hukukun kendilerine sunduğu imkânları istediklerinde uzlaşmaz olarak görülen Filistinlilerin şaşkınlığı içinde yapılıyor. Ne yazık ki—pek çok sözde barış aktivistinin üyesi olduğu—İşçi Partisi yerleşimci hareketi destekledi ve kanunileştirdi, bu gün Filistinlilerin ve İsraillilerin kendilerini içinde bulduğu birçok tartışmaya öncülük etti.

Sözde İsrailli barış aktivistlerinin pek çoğu Camp David 2000"e Arap reddediciliğinin tipik bir örneği olarak işaret etmektedirler. Aralarında Doğu Kudüs üzerinde büyük bir anlaşmanın da olduğu işgal edilmiş bölgelerin %95"inin Filistinlilere, İsrail tarafından önerildiği söylendi. Bunun gerçek olduğunu farz edelim ve Filistinlilerin bu konu ile ilgili öykülerini unutalım, Filistinliler fiili bir şekilde tarihi Filistin"in %78"ini İsrail"e terk ettiler (bu onların zihninde “büyük” bir uzlaşmaydı). İsrail açısından baktığımızda bile birileri kendilerine şöyle sorabilirler: Eğer İsrail barış ile ilgiliyse (İsraillilerin işgalci taraf oldukları gerçeğini de ekleyerek) Negev in %5"ini olduğu gibi işgal altındaki Gazze"nin, Batı Yaka"nın ve Doğu Kudüs"ün hepsini Filistinlilere bırakması mantıklı olmaz mı?   İsrail fazlasıyla boş toprağa, bir kaynak, güç ve kapital bolluğuna sahipken bir İsrailli sadece prensipte devletin böyle bir planı yürürlüğe sokamayacağını iddia edebilir. Fakat prensip; barış gerçekten görünmeye bağladığında veya hala uzak bir ihtimal olarak kaldığında bir seçenek olabilir mi? Öneri başarısız olmuşsa İsrail solu Arap reddiyeciliğinin daha ileri bir düzeyini ortaya çıkarabilir, çıkaramaz mı?        

İsrail işgalinin ve Filistin meselesinin sözde “gerçeklerini” düşünmesi beklenen tek yöntem; her türlü gerçek tartışmayı engelliyor ve ABD başkanı Jimmy Carter örneğinde olduğu gibi İsrail"in ırkçı ve hegamonik politikalarını sonlandırma çağrısında bulunanları şeytanlaştırıyor. Eğer yarın Tel Aviv"de 100 şahadet eylemi gerçekleşse bile bu ne Filistinlilerin işgalin sonunu görme haklarını azaltır nede işgalin sonlanmasının kaçınılmazlığını ortadan kaldırır. Dahası İsrail, Filistin"i bir ceza olarak işgal etmiyor. 40 yıl önce sanki bir grup Filistinli tarafından Tel Aviv"e şahadet eylemleri gerçekleştirildi de İsrail ordusu bu eylemlerden sonra Filistin toplumunun üzerindeki baskıyı arttırıp işgalleri gerçekleştirdi. Komşu ülkelere önleyici bir saldırıdan sonra İsrail, Filistin"i kolonileştirdi ve aralarında ABD"nin de olduğu uluslararası toplum bunun işgal olmadığında ısrar etti.

İsrail/Filistin için hızlı ve adil iki devletli bir çözüm meseleyi aşırı basitleştirme gibi görünebilir fakat eğer barış için öngörülen aşamalar yerine getirilseydi ve 2000"de Camp David"te ve Taba"da yapılan görüşmelerden sonra bu “önerilseydi” aynı tarz direktif bu gün ele alınabilirdi. Fakat kendimizi kandırmayalım iki devletli çözüm öldü. İki devletli çözüm İsrail solunun ve Filistinli liderler ile Filistin halkına ihanette epey yol almış diplomatlar yığınının bir hayal ürünüdür. Bu; iki devletli çözüme ve İsrail/Filistin meselesine bir İsrail prizmasından bakmanın tehlikesidir: Bu tehlike; Filistinlilerin kötü durumlarını destekleyenleri bile etkileyen parametreleri ortaya çıkarıyor. İsrail barış istemiyor, Barak hükümeti, Olmert hükümeti veya Peres hükümeti hiç fark etmiyor. Kırk yıl oldu ve İsrail, yerleşim yerleri ve kendini Yahudi olmayan vatandaşları üzerinde özden gelen hâkim olma haklarına sahip olan Yahudi bir devlet olarak gören ideoloji ile birleşti fakat bundan daha kritik olanı İsrail kontrol ettiği toprakların hâkimiyetinin kendisinin hakkı olduğuna inanan yayılmacı bir devlettir.

Irkçı ve seçkinci yapıyı yıkmanın tek yolu; onu üzerine kurulduğu zeminden uzaklaştırıp alternatif bir gerçekliği dayatmaktır.  Bu sadece işgali sonlandırmayı gerektirmez aynı zamanda bütün halkı için demokratik bir işleyişe sahip olmayan ve olamayan bir Yahudi devleti olarak İsrail devletine içerden bakmayı da gerektirir. Gelecekte daha fazlasının ayağı kaydırılıp kendilerine saldırılacakken İsrail"deki birçok Filistinli lider ve destekçileri bunu fark etti ve bu olguyu açığa çıkaracaklarından dolayı, Azmi Bişara örneği, dışlandılar. Yine paylaşılmış bir toplumda eşit insanlar olarak yaşamaları için hem İsrailliler hem de Filistinliler için çekilmeler, boykotlar ve yaptırımlar eşliğinde ilerleyen bir hareket gerçek barış için tek umuttur. Bu yeni hat itaatkârlığın ve rızanın mantalitesi olan Oslo ile zıtlaşmak zorundadır: Bu; Güney Afrika, Kuzey İrlanda ve Belçika"ya çok daha fazla benzeyen bir modeldir. İşgali sonlandırmanın ve daha da önemlisi İsrail/Filistin için iyi bir çözümün görülebileceği yeni bir prizmadan bakmanın zamanıdır.

 

 

Remzi Kanazi www.PoeticInjustice.net adlı politik web sitesinin ortak kurucularındandır. Yakın zamanda yayınlanacak olan Filistin için Şiirler adlı şiir kitabının editörüdür, daha fazla bilgi için yukarıda anılan siteye bakınız. [email protected] adresinden kendisine ulaşılabilir.

 

Bu makale Ali Karakuş tarafından Dünya Bülteni için tercüme edilmiştir.