Hiç kuşku yok ki, İsrail hükümeti Barack Obama'nın çabalarını boşa çıkarmak için elinden geleni yapmakta. Doğu Kudüs'ün işgal altındaki topraklarında 900 ek dairenin inşası izni ile Amerikan başkanını zor durumda bıraktı.
Bu durum, Amerika-İsrail ilişkilerinde, sonucunun ne olduğunu şu an için öngöremesek de, bir dönüm noktasıdır. Bugün ya da hiçbir zaman: Elie Barnavi'nin "Yakın Doğu'da bir Amerikan barışı" yanlısı yazısının manşeti buydu. Mesajı açık ve güçlü bir yazı olan bu metin, çeşitli tarafların barışı nasıl engellediğini anlatmaktadır. Barnavi, Obama'nın başlattığı atılımın çağımızın en uzun çatışmasından çıkarabileceğini ummaktadır. Anlaşmalar zaten mevcut, planlar uzun bir süredir en küçük ayrıntısına kadar hazır... Eksik olan, tarafların imzalamak için siyasi kararlılığı. Ama bu da az şey değil.
Bugün, şüphesiz dünden çok daha fazla, İsrail hükümetinin engellemenin sorumluluğunu taşıdığını tespit edebiliyoruz. İsrail, çözüme yanaşmayarak, kendi davasının aşırıcıları ile Filistin davasının aşırıcılarını, Hamas'ın Müslüman Kardeşler'ini güçlendirdiler. İki tarafın fanatikleri bu bölgedeki kırılgan olan aklıselimi yok ettiler. Bugün İsrail iki embriyon halinde Filistin devleti ile muhatap durumda bulunmaktadır. Bunlardan biri yok olmasını isteyen bir muhatap, öteki ise saygınlığı aşınmış ve yetersiz bir muhatap, Mahmud Abbas'tır.
Teoride, Gazze ve Batı Şeria arasındaki bölünme barışa hizmet edebilirdi. İdeal bir dünyada Filistin Otoritesi uluslararası kamuoyunun rızasıyla "Filistin devleti" olarak kendini ilan eder, İsrail ile ilişkilerini normalleştirirdi ve sonra da güçlü bir konumda Hamas ile Gazze konusunda görüşürdü. Ancak Filistin Otoritesi'nin güçlü konumda olması için en azından Yahudi yerleşimlerinin dondurulması gerekir. Barack Obama'nın istediği, İsrail'in de reddettiği budur. Bu anlaşmazlığın görünüşü kurtarmak için girişilen bir mücadele, işgal altındaki toprakları bırakmadan önce bilmem kaçıncı kez taviz koparma girişimi olduğunu ummak isterdik. Ne yazık ki, uzun zamandan beri İsrail tarafından alınan tavizlerin biriktirilmesi intiharsal bir atılıma dönüştü.
İsrail, Yahudi yerleşimlerini bir insan kalkanı olarak kullandığında "iç düşmanları"ndan daha az bir fanatizm sergilemiş olmuyor. İsrail ordusuna ulus adına değil Tanrı adına savaşan muhafazakâr Yahudiler sızmış durumda. İsrail ordusunun Hamas'ın füze tacizlerine karşı gösterdiği orantısız şiddet bu akıl tutulmasının işaretidir. ABD'nin bir kez daha, Goldstone raporu ile Gazze savaşı nedeniyle suçlanan İsrail'i kurtarmak için veto hakkını kullanması barışı sağlama konusunda Amerika'nın pozisyonunu biraz daha zayıflattı. Eğer Obama, karşılığında yeni Yahudi yerleşimlerinin dondurulması tavizini elde edemezse, verdiği sözden, dolayısıyla diplomatik gücünden geriye bir şey kalmamış olacaktır.
Buna karşın, Bush dönemi tam anlamıyla kapanmıştır. Müslüman blok ile Batı bloku arasındaki çatışma yanılgısı yaşandı bitti. "Batı" cephesinde, Amerika'nın üslup değişikliği ve Avrupa'nın İsrail karşısında kararlılığı, bu konuda hiçbir şüphe bırakmamaktadır. "Müslüman blok" ise Birleşmiş Milletler'deki görünüşte ittifaklar dışında zaten hiç var olmadı. Bu durumu yeniden keşfetmenin vaktidir. İran ile Suudi Arabistan arasındaki soğuk savaş ısınmakta. Şiiler ile Sünniler sadece Irak'ta değil, Yemen'de, Pakistan'da da çatışmaktalar.
İttifaklar cephe değiştiriyor. 11 Eylül sonrasında model ya da karşı tarafa değer kazandırma işlevi görmüş olan "medeniyetler çatışması" teorisinin bugün için artık hiçbir değeri yok. Çatışma alanları, artık zavallı çıplaklıkları, çıkar çatışması ile görünmek üzere "inanç farklılığından arınıyorlar". Le Monde 21 Kasım 2009
Kaynak: Zaman