İsrail liderleri ve onların Washington’daki destekçileri arasında, Tahran’ın bombalanacağına inandığı takdirde nükleer programını iptal edeceğine dair kökleşmiş bir inanç var. Bu yüzden de Başbakan Benjamin Netenyahu ve Savunma Bakanı Ehud Barak, Obama Yönetiminin bütün kuşkularına rağmen savaş davulları çalmaya devam ediyorlar. İran ise saldırıya uğramayı beklemiyor ve nükleer programına ara vermeye de niyeti yok. Tahran ise bir yandan iç politikaya oynayarak, sorunlu bir ülke gibi görünme pahasına, İngiliz Büyükelçiliği’ne milisler göndererek her zamanki meydan okuyan tavrını sürdürürken, diğer yandan da bir ABD casus hava aracını İran sınırını geçtiği gerekçesiyle düşürdüğünü açıklayarak bahsi yükseltti. Böylece bir misillemeye uğrama riskini göze alarak da olsa, kendi kamuoyuna İran’ın saldırı altında olduğu mesajını verdi. Bununla birlikte, füze üssünde ve bir uranyum işleme merkezinde meyadana gelen patlamaların sabotajcılar tarafından gerçekleştirildiğini, belki de cevap verme yönünde baskı görmemek için, kabul etmekten kaçındı.

Herhangi bir saldırının kaçınılmaz olduğuna inanmasalar da, İran liderleri bu çatışma beklentisi sayesinde içeride önemli bir güç kazandılar. Bu imkanı onlara sunan ise, politikacı ve uzmanların askeri operasyon seçeneğine su katan Amerikalı ve İsrailli güvenlik kurumlarıdır.

Geçen haftaki toplantıda, ABD Savunma Bakanı Leon Panetta Pentagon’un nükleer tesisleri vurmasının İran’ın nükleer programını ancak bir veya iki yıl geciktirebileceği, buna karşılık bölgesel istikrar ve küresel ekonomi açısından bir yangını tetikleyeceği  görüşünü yineledi ki operasyonu ABD yaptığı takdirde olacaklar. İsrail ise, Washington isteksiz davrandığı takdirde tek başına müdahalede bulunmakla tehdit ediyor. Ancak 1287 km uzaktaki bir ülkenin, İran’ın hava savunmasını kıracak, birbirinden  kilometrelerce uzakta ve en az altı farklı yerde bulunan nükleer tesislerini yok edecek ve günler sürecek yüzlerce sorti yapılmasını gerektirecek bir operasyonu başarabileceğine dair şüpheler var.

Eski Savunma Bakanı Robert Gates de İran’ın bombalanmasının, Ayetullah Ali Hamaney’in 2005’te verdiği ve nükleer silahların üretimini İslam’a aykırı bularak yasakladığı fetvasını geri almasına sebep olabileceği ve nükleer malzemelerin amaca uygun kullanılıp kullanılmadığını denetleyen ve dünyanın erken uyarı sistemi olan UAEK’in denetimine son verebileceği uyarısında bulunmuştu. UAEK’e göre ise amaç dışı bir kullanım olmadı.

Tarihçi Avner Cohen, sıkça gündeme getirilen İsrail’in 1981 yılında Irak’ın Osirak reaktörünü bombalaması olayından yanlış dersler çıkarıldığını söylüyor: Osirak UAEK tarafından denetleniyordu ve silah üretimine yönelik bir çalışma da yoktu. Fakat İsrail saldırısından üç ay sonra Saddam Hüseyin, uranyumu zengileştirmek için santrifüjlerin kullanıldığı gizli bir nükleer program başlattı. Program, Hüseyin’in Körfez Savaşını kaybettiği 1991 yılına kadar fark edilemedi. Nükleer silah üretmeye ise tahmin edilemeyecek kadar yaklaşmışlardı.

“Bu da bombardımanın bir Pirus Zaferi olduğunu gösteriyor,” diyor Prof. Cohen. “Osirak’ın açıkça harabeye dönmüş olması, Irak’ın sonraki nükleer çalışmalarının sinsice gizlenmesine yaramıştır.”

Cohen, nükleer tesislerini bombalamanın İran’ı Nükleer Silahların Yayılması Anlaşması’ndan çekilmeye ve nükleer programını hızlandırmaya zorlayacağı, ancak daha da önemlisi Pakistan gibi nükleer kapasite geliştirerek bunu ilan etmiş bir nükleer güce dönüştüreceği uyarısında bulundu ve ekledi: “Bugün Tahran nükleer programını hala dikkatle ve kararsızca, açıkça ilan etmeden sürdürüyor. Ancak yapılacak bir İsrail saldırısı, İran’ın nükleer faaliyetlerinin doğasını değiştirecektir.”

Geçen hafta, İran’ı bombalamanın olasılığına karşı çıkan bir başka önemli isim ise eski Mossad Şefi Meir Dagan oldu ve İsrailli liderlere, olası bir saldırının İsrail’i bedeli yüksek olabilecek bir savaş seçeneğiyle yüz yüze bırakabileceği uyarısında bulundu.

“Ben ancak saldırı altındaysak ve kılıç etimizi kesmeye başlamışsa bölgesel bir savaşa girme taraftarıyım,” dedi İsrail Televizyonu’nda görüşlerini açıklarken.

Sorun şu ki, mevcut senaryoda doğrudan askeri eylem önlenmiş olsa bile, İran’ın düşmanları tarafından gizli operasyonlar ve felç edici yaptırımlar vasıtasıyla bir savaş yürütülüyor. Ancak bunlardan birinin bir sinire denk gelmesi ve olayların açık bir çatışmaya dönüşmesi de mümkün. Şu an için Washington ve Tahran’daki iç siyasi durum iki taraf arasındaki diplomatik sürecin doğrudan  işlemesine uygun olmayabilir; ancak bölgesel istikrar için -belki Türkiye, belki Katar- acilen yeni bir kanal bulunması şart.

 

Kaynak: Star