Geçen ekim ayında Tunus genel seçimlerini kaybettikten sonra İslamcı En-Nahda hareketi büyük ölçüde gözlerden uzaklaştı. Hareket, demokratik dönüşüm ve kendisinin de küçük, sembolik bir rol aldığı yeni koalisyon hükümetine olan bağlılığını yinelemenin dışında siyaset sahnesinde görünmekten kaçındı.
Diktatörlükten yeni filizlenmeye başlayan demokrasiye geçiş, ilk Arap Baharı isyanından bu yana geçen dört senede bir başarı olarak görülüyor. Tunus, ekonomi ve güvenlikle ilgili gerçek tehditlere rağmen şimdiye kadar bölgede aşina olunan şiddet ve baskılardan kaçınmayı başardı. En-Nahda bu başarıda az rol oynamadı. O, 2011 seçimlerini kazandıktan sonra laik partilerle koalisyon yaptı ve yeni, büyük ölçüde desteklenecek bir anayasa yapmak için İslamcı heveslerinden taviz verdi. Hareket, güvenlikle ilgili olarak halkta derin hayal kırıklığı olduğunu görerek 2014 başında iktidarı teknokrat hükümete devretti. Daha sonra da o, geçen seneki seçimleri kaybettiğini kabul etti ve siyasi rakiplerine karşı değil, onlarla birlikte çalışacağı taahhüdünde bulundu. O, zahirde başarının uzlaşma ve mutabakatta yattığını savunuyor.
Ama özelde ise geçen seneki seçim mağlubiyeti En-Nahda taraftarları arasında tam bir şok oldu. Mağlubiyet, hareketin kimliği konusunda çetin iç çatışmalara ve İslamcı olmanın Arap Baharı’nın yeni özgürlükler ve sorunları ışığında ne anlama geldiği hakkında yeniden değerlendirmelere yol açtı. Hareketin, kendisini tarihi İslamlaştırma projesi kapsamında Şeriat hukuku önermekten alıkoyacak sivil ve siyasi bir programa nasıl razı olması gerekir? Seçkinler düzeyinde verilen tavizlerin tabandan sosyal eylemciliğe verdiği hasar nasıl azaltılabilir? En-Nahda bu tartışmaların sonunda ya eş zamanlı olarak hem siyasi hem de dini kurum olarak devam edecek ya da tarihte ilk kez ikiye bölünüp bir yanda siyasi bir parti diğer yanda dini bir sosyal hareket olma kararı verecek.
Yenilgi sürpriz olmamalı. Hem Tunus medyasındaki kamuoyu araştırmaları hem de bizzat En-Nahda tarafından yaptırılan özel araştırmalar, Ekim 2011’de Tunus’taki ilk serbest seçimdeki zaferinden bu yana İslamcı hareketin halk desteğini kaybettiğini gösteriyordu. En-Nahda mensupları da hükümet tecrübesinin kendilerine zarar verdiğini kabul ediyorlar. Son 18 ayın büyük bölümünü tarihi sahil şehri Susa’da, En-Nahda’yı araştırarak geçirdim. Seçmenler, iktisadi değişimdeki yavaşlık ve yüksek işsizliğin devamından şikayet ediyorlardı. Geçenlerde ülke çapında yapılan bir araştırma, seçmenlerin sivil özgürlüklerle güvenlik endişeleri arasında denge kurulmasını istediklerini gösterdi.
En-Nahda’daki çoğu kişi, hareketin geçen seneki cumhurbaşkanlığı seçiminde rakip Baci Kaid Es-Sibsi’ye karşı bir aday göstermemesinden hayal kırıklığına uğradı. Es-Sibsi de seçimi kazandı. Onlar, hareket liderlerinin Es-Sibsi’nin Nida Tunus (Tunus'un Çağrısı) partisi liderliğinde kurulan koalisyon hükümetinde rol alma kararı vermesiyle de ikinci kez hayal kırıklığı yaşadı. Bu parti, genel seçimi şiddetli bir İslamcı karşıtı kampanyayla kazanmıştı. En-Nahda’nın en yüksek istişare kurumu Şura Meclisi başlangıçta koalisyona giriş kararını onaylamakta isteksizdi. Üst düzey liderlerden Abdülhamid Celassi de kısa bir süre sonra kararı protesto ederek istifa etti.
Hareketin alt kademelerinde bugün halen rahatsızlık devam ediyor. Onlar, Nida Tunus gibi bir partiyle ittifak yapmaktansa parlamentoda muhalefet görevi yapmanın daha iyi olacağını söylüyorlar. Hükümetin koalisyona girmesini kabul etmeyen ve mahalli büro liderliği görevinden istifa eden bir En-Nahda mensubu, “Muhalefette olabilir ve yapıcı bir muhalefet modeli ortaya koyabilirdik” diye konuştu. “Bu, bize hareketi yeniden yapılandırma ve onu doğru temeller üzerine yeniden inşa etme imkanı verirdi.”
En-Nahda liderleri, hükümette söz sahibi olmak istediler ama bu kararlarında korku da etkendi. Onlar, İslamcılara karşı 1990’larda eski Cumhurbaşkanı Zeynelabidin Bin Ali’nin En-Nahda’ya yaptığına ya da Cumhurbaşkanı Abdülfettah Sisi’nin Mısır’da Müslüman Kardeşler’e yaptığı son baskılardakine benzer yeni bir kampanya başlatılabileceği riski olduğunu düşündüler. En-Nahda’nın Şura Meclisi’nin bir üyesi, koalisyona katılmanın sol partilerin Nida’yla ittifak yapmasını önleyeceği değerlendirmesinde bulunmuştu. O, böyle bir durumun baskılara yol açacağından korkuyordu. “Onların stratejileri, En-Nahda’yı ortadan kaldırmak ve 1990’larda ve 2000’lerdeki senaryoya gitmek olur. En-Nahda yeniden hapse gönderilir.”
Şimdi hareket, hem siyasi parti hem dini hareket olarak kalmak mı yoksa ikiye bölünmek mi konusunu tartışmak üzere kongreye hazırlanıyor. Hareket bunu “projeyi idare etmenin yolları” (subul tasrif el-meşru’) ya da basitçe “ya katılma ya bölünme” (el-vasl ev el-fasl) olarak adlandırıyor. Karar için öncelikle En-Nahda’nın 1980 sonlarında Bin Ali ile yapılan çatışmalardan günümüze kadarki eylemleriyle ilgili büyük bir iç değerlendirmesi yapılacak. Şimdi hareketteki çoğu kişi geçmişte hatalar yapıldığını kabul ediyor: Onlar Bin Ali rejimine karşı koymada aşırıya kaçtılar ve çok ihtiyaç duydukları siyasi müttefikler bulmayı başaramadılar. Siyasi olarak başaramayacakları bir yükün altına girmek bunların İslamlaştırma projesine mal oldu ve sonunda hareketin 20 sene dağıtılması ve on binlerce üyesinin hapsedilmesine yol açtı.
Bölünmeden yana olanlar, En-Nahda’nın artık diktatörlüğe karşı mücadele eden gizli bir hareket olmadığını, onun hem İslamcı hem de İslamcı olmayan seçmenlere hitap eden politikalar ortaya koyacak modern, teknokrat, muhafazakar bir siyasi parti olması gerektiğini savunuyor. Onlar İslam’ın En-Nahda’nın mevcut pozisyonundakiyle uyumlu olarak halen partinin manevi rehberi olacağını, Şeriat Hukuku getirmeye çalışmayacağını ama bunun yerine hürriyet, haklar ve eşitlik gibi Şeriat’ın daha geniş ölçekteki hedeflerine (Makasid el Şeria) odaklanılacağını iddia ediyorlar. Vaaz ve topluma ulaşma görevi ise camilerdeki kurslarla mahalli hayır kurumlarını idare eden ayrı bir harekete tahsis edilecek. Bu harekette vaizler kendilerini parti liderlerinin siyasi görüşlerinden uzak tutabilecekler.
Ama hareketteki diğer bazı üyeler ise bölünmüş bir En-Nahda’dan geriye zayıf bir siyasi partinin kalacağı, partinin toplumsal tabanını kaybedeceği uyarısında bulunuyorlar. Mahalli bir En-Nahda lideri, “Siz bizi İslami köklerimizden ayırırsanız bu bir risktir” dedi. “Biz tercih ettiğimiz çalışma alanında uzmanlaşmalıyız ama tek bir isim altında. Biz hem bir partiyiz hem de bir hareketiz.” Bu tür liderler, bölünmenin İslamcı projenin geniş kapsamlı yapısını tahrip edeceğini savunuyorlar. En-Nahda, öncü kuruluşu İslami Eğilim Hareketi’nin 1981’de kurulmasından bu yana hep dini ve siyasi yapısını birleştirmeye çalıştı. En-Nahda’nın bir mahalli büro lideri, ayrılmanın olumsuz çağrışımlar taşıdığını, hangi faaliyetlerinin siyasi hangi faaliyetlerinin dini olduğu hakkında insanlar arasında kafa karışıklığına yol açacağını söyledi. “En-Nahda içinde, karakterimizde niçin ayrışmaya gitmemiz gerektiğini ve bu şizofreniyi anlamakta güçlük çeken üyeler var.”
Bu tartışmada hangi tarafın galip geleceği henüz belli değil. Yakın bir zamana kadar bölünme en yüksek ihtimal olarak görülüyordu ama Tunus’tan ve yurt dışından En-Nahda’daki tartışmalara katılan bazı misafir konuşmacılar harekete bölünmeme tavsiyesinde bulundular. Çok geciken kongrede kararın, sene sonunda, ekim ayında verilmesi bekleniyor. Net bir seçim yapılamazsa kararın ertelenmesi de mümkün. En-Nahda’daki çoğu kişi, görüşme ve tartışmaların yeni bir demokraside İslam referanslı bir muhafazakar siyasi partinin anlamı konusundaki meseleyi çözmeyeceği hissinde. Görevinden istifa eden En-Nahda büro lideri, “Bu tartışmalarda hareket içindeki sorulara cevap gelmedi” dedi. “Hareket üyelerine, topluma pazarlayabileceğimiz net bir görüş ya da proje sunamadılar.” Geçen seneki seçim mağlubiyetinden kurtulmak için En-Nahda’nın halen ideolojisi ve siyasi görüşleri konusunda büyük bir yeniden düşünmeye ihtiyacı var.
Kaynak: Washington Post
Dünya Bülteni için çeviren: Mehmet Şeyhoğlu