Türkiye'de iktidar partisi AKP'nin kazandığı seçimler, Lübnanlılar, Araplar ve Müslümanlar olarak bizi ilgilendiriyor. Lübnan'ı ilgilendirmesinin tek nedeni Osmanlıların bizi 400 yıl yönetmesi ve Türkiye'nin Lübnan ve Araplar için büyük bir ticaret ortağı olması değil; bu seçim bizi aynı zamanda, Türkiye'nin reform ve demokrasi alanındaki siyasi deneyiminin 'öncü yapısı' nedeniyle ilgilendiriyor.

1940 ve 1950'lerde, Türkiye, Irak, Lübnan ve İsrail gerçekçi parlamenter deneyimlere sahne oldu. Irak'taki deneyim 1958'de suya düştü. Türkiye'de bu deneyim, siyasilerle asker arasında yıllarca tökezledi. Lübnan'da da durum benzer bir yol alıyordu.

Beş yıl önceki seçimde Türk sivil İslam 'formüllerinden' biri olan AKP, mecliste yüzde 34'lük çoğunluğu elde etmiş, milliyetçi ve laik partiler paramparça olmuştu. Yeni hükümet ne mecliste ne de hükümette temel değişiklere gidemedi. Bunun sebebi, Lübnan Cumhurbaşkanı Emil Lahud gibi bir cumhurbaşkanının ve 'ağır madalyaları' bizdekilerden farklı olmayan generallerin varlığıydı. Fakat, AKP, ekonomik kalkınma ve AB üyeliğine endekslendi. ABD'nin müttefiki ve NATO üyesi olmalarına rağmen Irak savaşına katılmayı reddettiler. Oysa bölgede sadece İsrail değil, başkaları da bu savaşa katılmış veya savaşı uygun görmüştü. AKP, Kürt sorunundan da korkmak yerine çözümler sundu. Sadece ticarette değil, Ortadoğu politikalarında, Orta Asya ve Kafkasya dosyalarında esaslı ortaklara dönüştüler.

Türkiye bugün laiklerle İslamcılar arasında derin siyasi bir bölünme içindeymiş gibi görünse de, bölünme aslında, 'modernle modern olmayan, demokratla demokrat olmayanlar' arasında. İşin garibi de, laikler ve milliyetçilerin demokrat olmaması ve 50 yıl boyunca orduya dayanması. Ordu kendilerini koruyamayınca şiddete başvuruyor ve kendi kurdukları cumhuriyetin kurumlarına meydan okuyorlar. AKP yüksek kalkınma oranları sağladı, ekonomik ortaklıklar gerçekleştirdi. İşte yenilenen Türk demokrasisi, bölünmüşlüğün çözümünün tek yolu olarak yine demokrasiyi gördüğü, vatandaşlarının yaşam standartlarını iyileştirme konusunda başarı elde ettiği, sorunlarını barış, demokratik haklar ve seçim yoluyla yapılan iktidar değişimiyle çözdüğü için bizi ilgilendiriyor.

Devletin ilk görevi vatandaşlarının yaşam standardını iyileştirmekse, ikinci görevi de ülke çıkarlarını korumaktır. Türkiye bunu gerçekleştirdi ve Araplar da aynı yolda yürümeli. Türkiye'nin AB ve Ortadoğu başarısı Arapları, çıkarlarını koruyan, Irak'ın işgalinin yarattığı dengeleri yeniden düzenleyecek biçimde Türklerle birlikte çalışmaya sevk ediyor.

Türk deneyimi bizleri Müslümanlar olarak da ilgilendiriyor. Zira 'Türk İslam demokrasisi', İslam, toplumlar ve devletler arasındaki bölünmeye çözüm sunuyor. AKP, halkın otoritesi kanalıyla tarihi bir uzlaşı sağlıyor. Arap ve İslam dünyasında rejimlerle İslamcılar arasında çekişmeyle geçen 40 yıl boyunca biz böyle bir İslam anlayışı görmedik. Başarısız rejimlerden kurtulmak istiyoruz. Köktencilik ve bölünmüşlüğün esiri olmak istemiyoruz. AKP deneyiminin sunduğu ılımlı ve açılımcı İslam anlayışı bir çözüm. Diğer önemli konularsa, AKP'nin geniş halk desteğine sahip olması, siyaset, kimlik meseleleri ve dini sorunların çözümünde başarılı bir deneyim sunması, demokrasi, hukuk ve laik anayasaya bağlılığı. Demokratik çalışma, bölünmenin değil, dayanışma ve ilerlemenin güvencesidir.

 

(Lübnan gazetesi Müstakbel, 24 Temmuz 2007)

 

Kaynak: Radikal