Kendisini seven ve kucaklayan bir halkı olmadığı sürece hiçbir ordu zafer elde edemez. Aynı şekilde halklar da özgür, tarafsız, birlik içinde olan ve iyi eğitimden geçen bir ordusu olmadığı sürece özgürlüğüne ve bağımsızlığına kavuşamaz. Nuri El Maliki, hem ordusunu hem de halkını kaybettiği için IŞİD bugün vatanın kalbine saplanmayı başardı. Bununla da kalmadı, ülkenin prestijini, kurumlarını tahrip edip, halkının hayatını ve akıbetini tehlikeye attı.

Uğruna milyarlarca dolar harcanan Irak ordusu, milislerle çatışmaya başladığı ilk yarım saat içinde safları terk etmeye başladı ve silahlarını şerefini, onurunu korumak için savaşmak isteyen sivil halka bıraktı. Irak ordusu artık askeri üniformasını hak etmiyor, bugünden sonra da en ufak bir beklentisinin karşılanması mümkün değil.

Bir an için komplo teorilerinden uzak duralım. Hatta Maliki’yi, İran’ı, Esad’ı

IŞİD’e Irak’ın batısını ve Suriyeli muhalifler tarafından kurtarılmış olan Suriye’nin doğu sınırındaki bölgeleri ele geçirmesi için fırsat vermelerinden ötürü suçlamayalım bile. Nihayetinde IŞİD Suriye rejiminin parmaklarının kana bulamasına sebebiyet verdi, İran’ı utandırdı, Maliki’yi, Suriye’deki savaşçılarını ve Iraklı destekçilerini tehtid eder hale geldi. Ama yine de, IŞİD in attığı taşlar sayesinde Maliki’nin kucağına düşen serçelerin sayısına ve IŞİD in gülünç savaşına bir göz atalım.

Birincisi, IŞİD, üçüncü kere başkan olan Maliki’ye ve ona sadık olan dostlarına karşı duran tüm Sünni politikacılara üstün gelmeyi başardı ve her birini rüzgarın savurduğu yapraklar gibi bir yana fırlattı. Artık bundan sonra hiç birisi Ulusal birlik çağrısında bulunamaz, bunun için kimseye baskı yapamaz hatta Maliki için başka bir alternatif bile sunamaz. Çünkü şu ana kadar gerek basın yoluyla gerekse finansal destek sağlayan Türkiye ve Suudi Arabistan gibi ülkelerin, ayakları üzerinde durmayı beceremeyen bir Sünni muhalefeti desteklemesi artık söz konusu olmaz. Bundan sonra IŞİD ile birlikte artık geçmiş dönemlerde Irak siyasi sahnesinde varlıklarıyla şişen Sünni siyasiler artık olmayacak. Hatta örgütün Maliki, İran veya Amerika eliyle tasfiyesi gerçekleşse bile, Sünni elitlerin bölgede inisiyatifleri kalmadı. Çünkü, Sünni tabakayı temsil ettiklerini söyleyen ve hükümetten paylarını isteyerek ticari kazanımlar ve çıkarlarını korumak isteyen tüccarların hakim oldukları hiçbir bölge eskisi gibi olmayacak. Daha da önemlisi, Maliki’nin artık bu elitleri ortadan kaldırmak için fazla zahmet etmesine gerek de yok. Özellikle de birçoğunu doğdukları topraklardan kovduktan ve Erbil, İstanbul veya Amman gibi bölgelere göç etmek zorunda kalmalarından sonra, Maliki’nin yeni dosyalar açmasına ihtiyaç kalmayacak.   

İkincisi, IŞİD sayesinde Maliki ulusal koalisyondaki rakiplerinin de yüzlerini kızartmayı başardı. Üçüncü dönem başkanlığı için Sünni taraftan gelen itirazların artık pek bir geçerliliği yok. Ayrıca artık El Hakim veya Sadr gibi güçlü ellerin Maliki’yi devirmek için Sünni güçlerle işbirliğine gitmesi düşünülmüyor.

Üçüncüsü, IŞİD’in bölgeyi muhasara altına alması, Kürt liderlerin Maliki’den daha tehlikeli ve çatışması daha zor yeni bir düşmanla karşı karşıya getirdi. Kürdistan eteklerinde konuşlanmaya başlayan IŞİD sayesinde Maliki, Kürt liderleri rahatsız edecek birtakım kararlar alma hakkını da elde etmiş oldu. Böylelikle hem Kürt bölgesinin ekonomik gelişiminin önüne de set çekme fırsatını yakalamış oldu hem de Kürdistan’ı, sert Sünni rakiplerini atabileceği bir çöp tenekesine dönüştürdü.

Dördüncüsü, Suriyeli muhalifler ile Irak’ın batı bölgelerindeki iletişim kanalları kesildi. Batı tarafında bulunan silahlar veya askeri ekipmanların Suriyeli muhaliflere ulaşması engellendi. Bunun yanı sıra iki ülke arasında geniş bir alana yayılan kabileler arasındaki iletişim de son çatışmalarla kopmuş oldu.

Beşincisi, IŞİD sayesinde – milislerden bahsetmiyorum- altı bölgenin alt yapısı çöktü, müesseseleri yakılıp yıkıldı, etnik ve mezhep ayrımcılığı nedeniyle ayaklanacakları yönünde Bağdat’ı uyaran üst düzey liderler tezyif ve tahkir edildi. Öte yandan çoğunluğu Suriye muhalefetini destekleyen ve işgalci İran ile Maliki hükümetine kin kusan binlerce kişi yerlerinden ayrılmak zorunda kaldı. Kendileri hayatta kalmak için yeni bir mücadeleyle karşı karşıya kaldılar. Tüm bu olanlardan sonra, Maliki General Kasım Süleyman ve milisleri ile birlikte ortaya çıkacak, IŞİD den geriye kalan yerleri bombalayacak ve tabi ki intikamı acı olacak! 

Altıncısı, Maliki için “terörle mücadele” için gönüllü vatandaşlarını silahlandırması ve Musul, Tikrit, Samarra gibi bölgelerde olağanüstü hal ilan etmesi için IŞİD’le savaş bahanesinden daha uygun bir sebep bulunamaz. Elbette ki, gönüllülerin çoğu Bedir Tugaylarına ve ırak Hizbullah ordusuna katılacak. Bunların arasında etnik ve mezhebi iradenin üzerine çıkmaya çalışan ve birbirlerine olan nefretlerini saklamayan aşiret liderleri ve üyeleri de olacak. Musul’da, Anbar’da, Salahaddin’deki bu aşiret liderleri ve çeteleri arasında çıkacak kanlı sürtüşmeler, tabiî ki en çok Maliki’nin ve Kasım Süleyman’ın işine yarayacak. Diğer taraftan İran’ın, Irak’ta, Suriye’de ve Lübnan’da daha rahat ve güvenli bir şekilde yayılmasına, uzun yıllar bu bölgelerde tek güç olarak kalmasına yardımcı olacak.

Yedincisi, şu an veya olayın devam ettiği süreçte hiç kimse Maliki’nin, IŞİD’den kurtulmak istediğine dair en küçük bir şüpheye düşmeyecek. Ancak Maliki’nin örgüte karşı düşmanlığının elbette vatanperverlikle, ahlaki değerlerle veya mezhep anlayışıyla bir ilgisi yok. Bu, Maliki’nin kişisel problemi. Daha doğrusu bir taşla üç kuşu birden kucağına düşürme hevesi. Kuşlardan biri, tüm kibri kırıldıktan ve nötralize durumundan sıyrıldıktan sonra üzerinde kolayca oynanabilen, yönetilmesi eskisine oranla daha da kolaylaşan, tüm doğal zenginlikleriyle birlikte yeniden ele geçirmek istediği işgal edilmiş bölgeler. Bir diğeri, çatışmalardan etkilenen bölgelerdeki yaşayan, kimi zaman IŞİD’le işbirliği yaptıkları bahanesiyle işkence ve eziyetle, kimi zamanda gerekli olan tedbirleri almayarak hareketsiz kalmasıyla yok etmek istediği düşmanları. Son kuş ise, hırsları ve tamahları Bağdat veya Kerbela’yı işgal etmeleri yönünde sürüklemeden ve Bab Tuveyric’e yönelip halkını zorla yerlerinden etme fikrinden önce yok etmesi gereken IŞİD’in kendisi.

Ancak, Maliki tüm bunları hesap ederek yolunu çizmeye çalışsa da, imparatorluğunu tüm tehlikelere karşı teminat altına alması mümkün gözükmüyor. IŞİD bir yerde kazanacak, Maliki’nin yetkileri son bulacak ve gitmesi gerekecek. 

Sekizincisi, IŞİD, yeni bir gerçeklik yaratarak Suriye – Irak Sünni hilalini oluşturan unsurların terörist olduğu konusunda Batıyı ikna etti. Artık Batı’ya göre bölgenin tüm vatandaşları, savaşçıları ve siyasileri IŞİD’e veya El-Kaide’ye mensup, hepsinin başları gövdelerinden ayrılmalı. Kadınları, çocukları ve yaşlıları da yok edilmeli. Böylelikle, Irak’taki partiler, ulusal güçler, IŞİD terörünü lanetleyen, işgalini ve işlediği suçları kınayan uluslararası toplum ve aktörler, Maliki siyasetini destekler hale gelecekler ve İran’ın Irak ve Suriye’deki varlığının meşruiyeti için seslerini çıkarmayacaklar.  

IŞİD’in Musul, Kerkük, Tikrit ve Samarra’da gerçekleştirdiği saldırıların zamanlamasının, Maliki’nin üçüncü döneminde içine düştüğü girdaptan çıkmaya çalışmasıyla aynı olması ise garip ve şaşırtıcı. Başka şaşırtıcı olan meseleler de var. Örneğin, ordu komutanlarının gizlice bölgeden kaçışları, güvenlik güçlerine bölgeyi terk etmeleri için emir vermeleri, uçaklara ve tanklara varıncaya kadar bütün ağır ve hafif silahların IŞİD güçlerine bırakılması bunlardan bazıları. Ancak burada söylenmesi gereken tek bir şey var: Irak’ta bu hileli siyasetin istisnasız tüm ortaklarının bugün biçtikleri, on yıldır ektikleri ürünün karşılığı. Problem, Maliki’nin kalması veya Irak devlet başkanlığına Şii bir ismin getirilmesi değil. Esas olan sorun, ülkeyi bir kanton, derebeylik ve mezhep kaosunun içinde parçalayan rejimin kendisi.

Nuri El Maliki, ırak yönetimini kişisel otoritesi altına alarak, ülkenin diğer bileşenlerini gözle görülür bir şekilde izole etmeyi başardı. Gücünü, batıdaki bölgelerin korunması için kullandı. Irak’ın diğer siyasilerini gerçek veya uydurma dosyalarla eritmeye çalıştı. Bu tehlikeli parçalanma, Irak’ın sadece siyasetine değil, güvenliğine, kültürüne ve sosyal yapısına da yansıdı. Aynı zamanda diğer ülkelerin isyan dalgasına katılmasına kapı açtı, IŞİD’in saflarına milislerin katılımına sebep oldu. Gelişmeler, Nuri Maliki’nin Felluce ve Ramadi’yi, bu ikisinden önce de Havice’yi bombalamaları için Irak ordusunu ve kendisine tabi milis güçlerine emir vermesi için muhteşem bir fırsat yarattı. Bununla birlikte ülkenin her yerinde saçma bir savaşın kıvılcımı ateşlendi. Ateş, savaş bölgesinden uzakta olsun olmasın tüm ıraklıların evine düştü.

Maliki’nin katliamlardaki payı gerçekten çok büyük. Ancak Anbar’daki aşiret liderlerinin de güvenliğin çökmesinde, ülkede oluşan boşluğu IŞİD’in, El Kaide’nin ve Baas partisinin yetim çocuklarının doldurmasındaki payı az değil.

Irak’ta bugünlerde olanlara bakılınca, bu kadar kısa zamanda elde edilen başarının arkasında sadece birkaç gerici IŞİD militanının olduğunu söylemek çok güç. Rakka’da, Deyr Zord’da, Ramadi’de, Felluce’de ve son olarak Musul, Kerkük ve Tikrit’te olanların detaylarına göz atıldığında ince bir süzgeçten geçirilmiş bir planın yürütüldüğü gerçeği ortaya çıkıyor. Eğer bu tip saldırıların arkasında işinin uzmanı bir hükümet yoksa, istenilen hedefe bu kadar kısa sürede ulaşılmaz.

Açıklanmaya ihtiyacı olan bir diğer konu da, IŞİD’in Irak’ta yaptığı komedi karşısında Amerika’nın tutumu. ABD dışişlerinden gelen en önemli açıklama, olanların uluslar arası güvenliği tehtid ettiği yönünde oldu. Öyle şunu sormak hakkımız: eğer ABD hükümeti, gerçekten IŞİD’i ve işgallerini bölgede bir tehlike olarak görüyorsa, Katar gibi küçücük bir devlet IŞİD’i en gelişmiş silahlarla donatarak Amerika’nın çıkarlarını sabote etme cesaretini nerden buluyor? Katar’ın Amerikan yönetimini cezalandırması gibi bir şey ne kadar makul? IŞİD’in Irak’ta şu anda yaptığı planın bir parçası mı, yoksa Maliki’nin ve Anbar’daki, Kerkük’teki, Salahaddin’deki, Ninova’daki aşiret liderlerinin on yıldır biriktirdikleri hatanın bir sonucu mu?

 

Kaynak: Elaph

Dünya Bülteni için çeviren: Tuba Yıldız