Ülkeleri kaynaklarına el koymak için işgal etmek yasadışı. Bu, Irak'ta yeniden inşanın işgalcilerin sorumluluğu olduğu anlamına geliyor; tazminat ödemeliler. Fakat Irak bunun yerine, yasadışı biçimde işgal edilmesinin faturasını ödemek için petrolünün yüzde 75'ini satmaya zorlanıyor

Petrolün varil fiyatı 140 doları geçer geçmez, en sağcı medya programcıları bile her şovlarının bir bölümünü 'Büyük Petrol'e saldırmaya adayarak inanılırlıklarını kanıtlamak zorunda hissetti. Bazıları, şu yeni fenomen hakkında dostça sohbet etmek için beni davet edecek kadar ileri gitti: 'Felaket Kapitalizmi'.
Sohbetlerin kimisi iyi, kimisi kötü gitti.
Örneğin, 'bağımsız muhafazakâr' radyo sunucusu Jerry Doyle ile adi sigorta
şirketleri ve beceriksiz siyasetçiler hakkında hoş bir sohbet halindeydik ki, şu olay meydana geldi: Doyle, "Sanırım fiyatları hızla indirmek için bir yöntem biliyorum" dedi ve devam etti: "25 milyonluk bir ulusu özgürleştirmeye 650 milyar dolar yatırdık, bize petrol vermelerini talep etmemiz gerekmiyor mu? Lincoln Tüneli'nde, üzerinde Irak hükümetinin teşekkür notları bulunan tankerler sanki akşam trafiği varmışçasına arkaya arkaya dizilmeli. Niye petrolü almıyoruz ki? Bir ülkeyi özgürleştirmek için yatırım yaptık. Doğalgaz fiyatlarını 10 yıl değil, 10 günde indirerek sorunu çözebilirim."

Kilit nokta rüçhan hakları
Tabii ki Doyle'un planıyla ilgili birkaç sorun söz konusuydu. İlki şu ki, tarihteki en büyük silahlı soygunu tarif etmekteydi. İkincisi, çok geç kalmıştı. 'Biz', Irak'ın petrollerini çoktan çalıyoruz veya en azından bunu yapmanın eşiğindeyiz.
Söz konusu durum Exxon Mobil, Chevron, Shell, BP ve Total için ihalesiz hizmet kontratlarıyla başladı (henüz imzalar atılmadı ama gidişat bu yönde). Uluslararası şirketlere teknik uzmanlıkları için para ödemek görülmemiş bir durum değil.
Burada acayip olan şey şu ki, kontratlar neredeyse istisnasız biçimde petrol tedarikçisi olan şirketlere gidiyor; işi petrol arama ve üretmenin yanı sıra karbon zenginliğine sahip olmak olan petrol üreticilerine değil. Bu kontratlar ancak, petrol üreticilerinin Irak'ın petrol sahalarını yönetmeye ve üretim yapmaya yönelik müteakip kontratların rüçhan hakkını elde etme ısrarına dair haberler bağlamında anlam kazanıyor. Başka bir deyişle, diğer şirketler gelecek kontratlarda ihaleye girmekte özgür olacak, ama ihaleyi bu şirketler kazanacak.
İhalesiz hizmet anlaşmalarının açıklanmasından bir hafta sonra, dünya gerçek ödülü ilk kez bir an için gördü. Sahne arkasında yıllar süren baskıdan sonra, Irak bilinen rezervlerinin yarısına tekabül eden altı petrol sahasının kapılarını yabancı yatırımcılara resmen açıyor. Petrol bakanına göre, uzun vadeli kontratlar bir yıl içinde imzalanacak. Görünürde Irak Ulusal Petrol Şirketi'nin kontrolü altında bulunsa da, yabancı şirketler kontratların yüzde 75'ini ellerinde tutacak, Iraklı ortaklarına sadece yüzde 25'i kalacak.
Böyle bir oran, petrol üzerindeki kontrolün çoğunluğunu ulusun elde etmesinin sömürgeci karşıtı mücadelenin tanımlayıcı zaferi olduğu Arap devletleri ve İran'da duyulmamıştır. Londra'da yaşayan petrol uzmanı Greg Muttitt'e göre, şimdiye dek varsayım şöyleydi: Yabancı çokuluslu şirketler, Irak'a yeni petrol sahaları geliştirmek için sokulacaktı; üretim halinde olan ve dolayısıyla asgari teknik destek gerektiren sahaları devralmak için değil. Muttitt şöyle demişti: "Politika her zaman, bu sahaları Irak Ulusal Petrol Şirketi'ne ayırmak yönündeydi. Irak Ulusal Petrol Şirketi'ne planlanan yüzde 100'ün yerine sadece yüzde 25'i vererek, söz konusu politika tümüyle tersine döndürülüyor."
O zaman zaten çok acı çekmiş Irak'ta böylesine alçakça anlaşmaları mümkün kılan ne? Paradoksal bir biçimde, Irak'ın ana gelir kaynağını kurutma tehdidi yönelten bir anlaşmanın gerekçesi, bizzat Irak'ın sonu gelmeyen krizi. Irak'ın petrol sanayisi yabancı uzmanlığına ihtiyaç duyuyor; zira, yıllar süren yaptırımlar nedeniyle yeni teknolojiden mahrum kaldı, işgal ve şiddet nedeniyle daha da zarar gördü. Ve Irak'ın acilen petrol üretmeye başlaması gerekiyor. Neden? Bunun da sebebi savaş. Ülke parçalanmış halde ve Batılı şirketlere ihalesiz kontratlarla verilen milyarlar da yeniden inşayı başaramadı. Yeni kontratların işin içine girdiği nokta tam da burası: Daha fazla para toplayacaklar, fakat Irak öylesine kalleşçe bir yer haline geldi ki, petrol üreticileri yatırım riskini almaya teşvik edilmeli. Böylece işgal, kendisini izleyen yağma için gerekli savı gayet güzelce yaratıyor.
Irak savaşının mimarlarından bazıları, artık petrolün işgalin ana motivasyonu olduğunu reddetmekle uğraşmıyor bile. Bush yönetiminin işgal öncesinde önde gelen danışmanlarından biri olan Fadıl Çelebi, Amerikan Ulusal Kamu Radyosu'nda kısa süre önce yayımlanan bir programda, savaşı 'ABD ve Britanya'nın, [petrol] rezervlerini gelecekte güvenlik altına almak için Körfez'de askeri varlık sahibi olmak amacıyla attığı stratejik bir adım' diye niteledi. Irak'ın petrol müsteşarlığı görevini yapmış olan ve işgalden önce petrol üreticileriyle görüşen Çelebi, bunu 'ön sırada gelen bir amaç' diye niteledi.

Saddam Kuveyt'e tazminat verdi
Ülkeleri doğal kaynaklarını ele geçirmek için işgal etmek Cenevre Sözleşmeleri'ne göre yasadışı. Bu, Irak'ın altyapısını -petrol atyapısı da dahil olmak üzere- yeniden inşa etmeye yönelik devasa görevin işgalcilerin mali sorumluluğu olduğu anlamına geliyor.
Tıpkı Saddam Hüseyin rejiminin 1990 işgali nedeniyle Kuveyt'e 9 milyar dolar tazminat ödediği gibi, Irak'a tazminat ödemeliler. Bunun yerine, Irak kendi kendisinin yasadışı biçimde istila ve işgal edilmesinin faturasını ödemek için, ulusal mirasının yüzde 75'ini satmaya zorlanıyor.

Kaynak: Radikal