Bobby Ghosh
Barack Obama, "yumruklarını açtığında" Tahran'la konuşacağını söylüyor; İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad ise İran'ın "hakkaniyet ve karşılıklı saygı" temelinde görüşmelere açık olduğunu söylüyor. Her iki adamın kayda bağlı bu sözleri, otuz yıllık husumetin ardından görüşmeye geçmenin öyle pek kolay olmayacağını hatırlatıyor.
İran uzmanlarına ABD-İran diplomasisi hakkında bazı kilit sorular yönelttik.
Görüşmelere ne zaman başlamalı?
Geleneksel hikmete göre Obama, İran'da Haziran ayında yapılacak seçim sonrasına kadar beklemelidir. Ahmedinejad, Batıya elini uzattığı bir mâzisi olan daha ılımlı selefi Muhammed Hatemi karşısında muhtemelen kaybedecektir. Chatham House'dan İran uzmanı Ali Ensari, Ahmedinejad yeniden seçilse bile Hatemi'nin sürtüşmeye katılmış olması tek başına Ahmedinejad'ı açılıma zorlayacaktır diyor. "Hatemi'nin yapabileceği şeylerden biri, ABD'yle daha iyi ilişkilerin tesisidir. Ahmedinejad, 'bunu ben de yaparım' diyerek önünü kesmek isteyecektir.
Fakat diğer uzmanlar, özellikle de seçim sonuçlarını kestirmek mümkün olmayacağından dolayı Haziran ayına kadar beklemenin gereksiz olduğunu söylüyorlar. ABD Dış İşleri Bakanlığında ve Ulusal Güvenlik Konseyinde İran uzmanı olarak daha önce görev yapmış Hillary Mann Leverett "İran siyasetini oyun dışına atma teşebbüsleri, zirvedeki ismi denemeye ve belirlemeye çalışmak başarısızlığa mahkumdur" diyor. ABD-İran görüşmelerinin şahsiyetlere bağlanmaması gerektiğini, anlam ifade edecek olanın"meselelere, asli şeylere" bağlanması olduğunu söylüyor.
Aslında İran'ı nihayette kimin yöneteceğini seçimler belirlemiyor. Yürütme gücü, cumhurbaşkanında değil dini lider Ayetullah Ali Hamaney'de bulunuyor. Hamaney'in şahsi nüfuzu seçim sonuçlarından etkilenmeyeceği için görüşmelere başlanacak en uygun zaman, şimdiki zamandır diyor Leverett. Görüşmelere hemen başlanması, İran'la uzlaşmanın iyi bir fikir olduğuna dair Amerikan kamuoyunu ikna etmek için Obama'nın seçimle elde ettiği siyasi sermayeden (veya teşvik paketi üzerinde yapılan savaştan ne kaldıysa ondan) yararlanmasına imkan verecektir.
Amerika kiminle konuşmalıdır?
Dini liderle doğrudan konuşmak kısa vadede uygulanabilir durmuyor fakat Obama yönetimine İran hakkında tavsiyelerde bulunan bir uzman, Ahmedinejad üzerinden Hamaney'e konuşulabileceğini söylüyor. Adını vermek istemeyen uzman "söylemimiz, Hamaney'i hedeflemeli" diyor. "ABD'yle görüşmeleri yapacak kişiyi o atayacak."
2001-2003 arasında Bush yönetimi adına İran'la gizli görüşmeler yapan Mann Leverett, İranlı meslektâşlarının her görüşme öncesi ve sonrasında Hamaney'e veya onun güvendiği danışmanlarına rapor verdiğini söylüyor. Önceki iki İran dış işleri bakanı – Ali Ekber Velayeti ve Kemal Harrazi – bu danışmanlar arasında. Her ikisi de Batıyla temaslarda tecrübe sahibi.
ABD adına kim görüşmeli?
Sorunlu bir alan olabilir bu. Obama'nın kafasındaki kişi Dennis Ross. Denniss Ross, George H.W.Bush ve Clinton dönemlerinde Ortadoğu özel temsilciliği yaptı. Ross, İran'la ilgili sorunların hallinde şahince çözümler, cebri müeyyide diplomasisi üzerinde duruyor. Dennis Ross'la röportaj yapmamız mümkün olmadı ama onun bu konuda sergilediği duruş çok iyi biliniyor. 2007'de Time'da yayınlanan bir röportajında Tahran üzerinde ekonomik müeyyidelerin artırılmasını savunmuştu: "İranlılar ekonomik bağların gerçekten kesileceğini düşündüklerinde ki bu zamana kadar müeyyideler bunu kapsamadı, işte o zaman davranışlarını değiştirme şansınız olacaktır."
Ross, İran'ın nükleer programını durdurmak için bir İsrail saldırısı senaryosundan Amerika'nın sakınması için sadece 18 ayı olduğunu da söylemişti. Ross'un temsilci olarak atanması, bu nevi görüşlerinden ve özellikle de İsrail'le uzun zamandır ilişki içinde olmasından dolayı Tahranın nefretini mucip kılıyor. Ross, Arap başkentlerinde Oslo barış süreci boyunca İsrail yanlısı olmakla anılır; Kudüs merkezli Yahudi Halkı Politika Planlama Enstitüsü ve Nükleer İran Karşıtı Birlik'teki merkezi rolünden dolayı İranlılara kendisini sevdirmesi çok zor görünüyor.
İran uzmanları, Tahran'da temas kurdukları kimselerin Ross'un atanması ihtimaline karşı alarm verdiklerini söylüyorlar. Ancak Obama onu atadığı takdirde İranlıların hiçbir seçeneği olmayacak. Bir İran uzmanı, "umabileceğimizin en iyisi, bir güç oyuncusu olması gerçeğinin, Ross'un İranlıların nazarındaki eksilerini hükümsüz kılmasıdır" diyor.
Ne hakkında konuşmalılar?
Pahalı başlıklar açık ve bellidir. ABD, İran'ın nükleer programı durdurmasını ve Hamas ve Hizbullah gibi radikal grupları desteklemeye son vermesini istiyor. İran ise nükleer enerji programının hakkı olduğunda ısrarlı; ekonomik ve mâli müeyyidelere son verilmesini ve de ABD'nin İran'da rejim değişikliği arayışına son vermesini istiyor.
Fakat bazı uzmanlar, çıkarların örtüştüğü alanlarda işbirliği yapılması sûretiyle küçükten başlamanın, güven inşasının ve daha bir pozitif devinim içinde olmanın en iyisi olduğunu belirtiyorlar. Carnegie Vakfından Kerim Sajadpur "Afganistan, diyaloğun başlayacağı mükemmel bir meseledir" diyor. Bir Taliban veya el Kaide canlanışını ABD gibi İran'da görmeyi dilemiyor; bu grupların her ikisi de Şiiliği menfur addeden radikal sünni görüşün abonesidirler (İran, 1998 yılında, sekiz diplomatının ve bir gazetecinin milis kuvvetler tarafından Afganistan'da öldürülmesinden sonra Taliban'la savaşın eşiğine gelmişti).
Afganistan sınırından külliyetli miktarlarda Afyon kaçırılmasından Batılı hükümetler gibi İran da endişe ediyor; uyuşturucu bağımlılığı İranlılar arasında inanılmaz bir şekilde artıyor.
Ve böylesi bir işbirliği için yakın geçmişte bir emsal de var: İran ve ABD, 11 Eylül'ün ardından Talibanı devirmek için el birliği yaptılar ve Taliban'ın devrilmesinden sonra bu kez Kabil'deki Karzai hükümetinin istikrara kavuşması için bir yıl daha birlikte sessizce çalıştılar.
Obama'nın Afganistan ve Pakistan özel temsilcisi Richard Holbrooke'un, Afgan uyuşturucu lordlarına karşı savaşta, Tahran'ın yardımını alma lehinde tavır sergilediği bildiriliyor. Sajadpur, bunun akıllıca yapılmış bir çağrı olduğunu söylüyor. Uyuşturucu meselesinde verimli bir diyalog ve işbirliği bir kez tesis edildikten sonra "görüşmelerin kapsamını nükleer meseleyi, Hamas ve Hizbullahı dâhil edecek şekilde tedricen genişletebilirsiniz" diyor.
Böyle küçük çaplı işbirliğinden yola çıkarak nükleer ve terörizm gibi büyük meselelerin anlamlı bir şekilde müzakere edileceği bir noktaya varılacağı fikrine her uzman katılmıyor. Mann Leverett "İran ve Amerika arasında bir uzlaşmaya ve stratejik bir anlayışa götürecek kapsamlı bir gündem eşlik etmediği takdirde" böylesi bir işbirliğinin başarısız olacağına dair uyarıda bulunuyor.
Amerikan Dış İlişkiler Konseyinden Leslie H. Gelb, İranlıların küçük uzlaştırmalarla ilgilenmeyeceklerini, muhtemelen esasa ilişkin meseleleri önereceklerine inanıyor. Bunun nedeni İranlıların yakın geçmişte Afganistanda ABD ile küçük çaplı işbirliği yapmış olmaları ve fakat gösterdikleri çabalara karşılık olarak ellerine hiçbir şeyin geçmemesidir. "Daha kapsamlı bir muhaverenin yolunu gözetecekler." "İyi niyet göstermek için tarafların işbirliğine yönelik münferit faaliyetleri" ancak kapsamlı görüşmeler başladıktan sonra söz konusu olabilecektir.
Dünya Bülteni için çeviren: Ertuğrul Aydın