İran halkının aklında yarım asırdır anayasanın egemenliği, devletin küçülmesi ve demokrasi isteği var. İranlılar uzun zamandır değişim rüyasıyla uyanıyor. Bu amaçla ara sıra silkelenip birşeyler yapmak için kolları sıvıyorlar, fakat her seferinde mevcut zoraki rejimlere katlanmak zorunda kalarak pes ediyorlar.

İran tarihinde tekrarlanıp duran bu tür sahneleri ve sonucunda yaşanan hayal kırıklıklarını inceleyen yetkililer, toplum bilimciler ve siyasi yorumculara göre bu durumun çeşitli nedenleri var. Kimisi bu kısır döngüyü İranlıların dünya görüşünde modernite ruhunun olmamasıyla açıklıyor, kimisi Asya tipi üretim şeklindeki ağa-köylü ilişkisini bu gelişmezliğin nedeni sayıyor. Bir diğer grupsa petrolün varlığını ve toplumsal ekonominin devlete dayanmasını en önemli engel olarak görüyor.

Bazıları başka nedenler de sıralıyor ama bence gelişmemişliğin ve demokrasi sorununun en önemli nedeni orta sınıfın cılızlığı. Batı demokrasisinin orta direği burjuva sınıfıdır. Burjuva sınıfı ekonomik yönden devletten bağımsız olduğu için devletin karar mekanizmasını kendi çıkarları ve istekleri doğrultusunda etkileyebiliyor.

Böylece medeni toplum devlet karşısında güçlenebiliyor ve devlet meşruiyetini korumak adına eğitici rolünden refah devleti konumuna gelmek zorunda kalıyor. Hal böyle olunca da demokrasi gerçekleşiyor.

Doğu ülkelerine ve özellikle İran'a bakıldığında, meşrutiyetin 100 yıl önce kazanılmasına rağmen, alt ve kitle sınıfıyla yukarı ve egemen sınıf arasında bir orta sınıfın bulunmayışı devlete karşı denge sağlayacak toplumsal halkanın eksik kalmasına yol açtı. Bu tür bir toplumsal düzende devleti küçültmekten, anayasa egemenliğinden ve demokrasiyi güvence altına alacak bir güçten bahsetmek abesti. Böylesi bir meşrutiyet hareketinin içinden ancak 'Rızahan' gibi bir diktatör çıkabilirdi. Nitekim çıktı ve yapacağını da yaptı. Ülkede petrolün bulunması ve ihracata başlanılmasıyla birlikte devlet gelirlerinde büyük artış sağlandı ve devlet güçlendi. Fakat orta sınıfın durumu pek iç açıcı değildi. İslami devrimden sonra gerçekleştirilen onca değişim ve dönüşüm bile orta sınıfın kaderinde değişiklik yaratmadı, durum aynı eskisi gibi devam etti.

Hatemi de demokrasinin önünü tıkadı
Reformcu cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi döneminde yapılan reformlar da orta sınıf güçlü olmadığı için kalıcılık kazanmadı. O dönemin ironik yönü, Hatemi'nin 'medeni toplum' sloganıyla hareket etmesine rağmen aslında üstten aşağıya reform gerçekleştirerek kendi sloganıyla çelişmesiydi. Medeni toplum devletin projesi olamaz; halkın içinden çıkan ve büyüyen orta sınıfın gerçekleştireceği bir projedir. Bu paradoksal önemi gözden kaçıran veya kaçırmak isteyen Hatemi sadece demokrasiye giden yolun önünü tıkamayı başarabildi ve böylece hayalleri erteledi. Nitekim, vaatlerinin ve sözlerin içi boş olduğu ve aslında devleti bir nebze olsun rahatlatmayı amaçladığı çok geçmeden ortaya çıktı.

Kısacası bunca olumsuz deneyim ve başarısızlıktan sonra ortaya çıkan başlıca zaaf kuşkusuz orta sınıfın cılız kalması. Orta sınıf güçlenmediği sürece, demokrasiye ulaşma isteği ve devletin iktidar yelpazesini daraltma arzusu imkânsızı istemektir. (İran gazetesi İtimad, 31 Ağustos 2009)

Kaynak: Radikal