Yenilerde bir sitede İran’da yasak bulunan emtia ve popüler kültür ürünlerini konu alan bir habere rastladım. Bilgiler içinde hakikat payı olanlar varsa da çoğu yanlış. Tıpkı geçen aylarda medyada Paulo Cuelho’nun kendi sitesinde yer alan, kitaplarının İran’daki basım ve yayımının engellendiğine dair açıklamasına dayandırılarak yazılan haberde olduğu gibi… Cuelho İran’da çok sevilen bir yazar ve kitaplarını herhangi bir kitapçıda bulmak mümkün. Öyleyse bu yasaklama haberi nereden kaynaklanıyor? Cuelho'nun yayıncısı, Karavan Yayınları sahibi Araş Hicazi siyasal muhalefeti nedeniyle karşı karşıya kaldığı sorunlar bağlamında İran'da çok satılan eserleri Karavan yayıneviyle özdeşleşen ünlü yazarın adını öne sürmüştü, söz arasında.  

Zaten çok geçmedi, Cuelho da yayıncısının kitaplarına getirilen yasaklarla ilgili ifadelerinin gerçekleri yansıtmadığını, daha önce sitesinde yaptığı açıklamaların bu konuda yanlış ve eksik bilgilerle yanıltılmasından ileri geldiğini belirtti yayınladığı tekzipte.

İran’da modern dünyada İslami bir hayat tarzı ve siyasal sistem oluşturma yönünde sürdürülen politikaların kültür ve sanat sahasına karşılık gelen uygulamaları, derin ve yüzeyde seyreden yapılanmalar, ilerici bir yanı olan, bazen de olguyu anında derketmekten uzak yasak savma kabilinden kararlar, eline makas verilen kişilerin yürek ve zihinlerinde şekillenmiş kıstaslar gibi etkenlerle karmaşık, değişken bir akış halinde sürüyor. Yasaklamaların ileri  sürdüğü gerekçeler muğlak olduğu ölçüde anlamdan uzaklaşan bir boşluk oluşturuyor, sanatçılarla yasağı ileri süren kurumlar arasında. Ancak aynı muğlak alan köklü devrimci hissiyatın muhafazakâr refleksler karşısında sahip olmaya devam ettiği sebeplerle keşif imkânlarına açık olmaya devam ettiği için,  bazen yasak olarak ileri sürülen emtia, bağlam  ve durumlar, bütüncül bir mahrumiyet ya da boğunaklı hücre havası hissi uyandırmıyor insanlarda. Cenderede oldukları düşünülen kesimler, gençler, sanatçılar ve kadınlardır. Gençler ve kadınlar gibi sanatçılar da kısıtlamalar nedeniyle ne boş oturuyorlar ne de üretmekten vazgeçiyorlar. Yeni kuşakların devrimci kuşağa özgü ilkeselliği içselleştirmiş, yer yer makulleştirmiş, bazen de dokunulmamış alanlara yönelmenin sağladığı bir esneme becerisi kazanmış olarak üretim alanlarına açıldığı söylenebilir.

Sanatçıların keşfe dayalı üretim yollarından söz ederken ne demek istediğimi, aylardır İran evlerinde ve sokaklarında bir heyecan dalgası oluşturan“Acı Kahve” dizisi üzerinden anlatmak istiyorum.
Mehran Müdüri İran’ın sevilen komedyenleri arasında ilk akla gelenlerden biri. Şimdilerde “Acı Kahve” dizisi ile seyirci profilini genişleten Müdüri, aslında sinema oyuncusu olarak tanınırken televizyon dizilerine yöneldi ve dört yıl kadar önce oynadığı “Berere Geceleri” dizisiyle de ününü pekiştirdi. Bu dizide İran’ın Loristan yöresinin şivesiyle konuşuyordu Müdüri, ancak yörede konuşulan şiveyi tam olarak aksettiremediği için, konuşma tarzına kendi icadı olan bir isimlendirme üzerinden “bererece” deniliyordu.  Sit-kom olarak çekilen, güncel meselelerin hicvedildiği dizi İran’da öyle tutuldu ki uzmanlar girdi devreye ve medyada yorumcular dilde kendini gösteren oynamaların, kelime oyunlarının Farsça’ya zarar vereceği endişesini dile getirmeye başladılar. “Berere”nin ardından yeni bir arayışa girdi Müdüri, televizyona “Acı Kahve “isimli dizi projesini sundu. Devlet televizyonu senaryosunu yayın ilkelerine uygun bulmadığı için geri çevirdi projeyi. Çünkü hem önceki yapımlara göre hiciv dozajı daha yüksekti dizide, hem de argo kullanımı çok artmıştı. Müdüri bunun üzerine kendine  sponsorlar bularak, ülkede geniş bir dağıtım ağına sahip cd şirketleri aracılığıyla dağıtım izni almayı başardı. Bu dağıtım şebekeleri çok geniş bir çalışma ağına sahip, öyle ki 2010 yazının sonundan bu yana gösterime sokulan dizinin  dvd’leri  köy bakkallarında bile bulunabiliyor.

Müdüri dağıtım güvencesinin ardından büyük bir reklam kampanyasıyla diziyi çekmeye başladı. Aynı zamanda cd alıcılarına dönük, apartman dairesi gibi ödülleri olan özendirici kampanyalar gerçekleştirdi. Dizi ilk dvd’sinden itibaren büyük ilgiyle karşılandı. Seyircilerinin Müdüri’nin ricası üzerine, dizinin devam edebilmesi adına dvd yi kopyalamaktan kaçındığını gösteren bir dayanışma ruhu çıktı ortaya.
Acı Kahve İran’da yeni bir seyirci profili oluşturdu denilebilir. Komşular dvd alışverişi yapıyor, bir araya gelip diziyi birlikte seyrediyor, dizi üzerine tartışmalar yapıyorlar. Caddelerde, toplu ulaşım araçlarında olaylarına, kahramanlarına dönük atıflarla dizi gündelik hayata karışıyor.

34 asli oyuncuyla yolunu sürdüren dizi devletin denetim birimlerinden bir tepki almadı. Senaryonun temel alındığı hikaye 1958’de  İttilaat gazetesinin gençlik ekinde yayımlanmış. 1971’de “Maşaallah Han Harun Reşid’in Sarayında” başlığıyla Firdevsi dergisinde tefrik edilen eser,  1975’te aynı adla kitap olarak basılmış.  

Gelelim dizinin konusuna: Tarih bölümü öğrencisi olan evlenme planları yapan iki genç, ortak bir çalışma için hocalarının önerdiği kitabı bulmak üzere bir kütüphaneye gidiyorlar. Kaçar dönemini anlatan kitaba ulaştıklarında, ilk beş sayfasının yazıları silindiğini görüyorlar; oysa çalışmaları açısından o beş sayfada yazılanlar büyük bir eksiklik anlamına geliyor. Durumu kitabı öneren hocayla konuşmak istediklerinde, ölüm haberi çıkıyor karşılarına. Erkek öğrenci hocasının cenaze töreninin ardından taziye için bir eve gidiyor. Bu evde ikrâm edilen kahveyi  içtiğinde öğrenci, bir anda kendini 200 sene kadar geride, Kaçar Hanedanı yıllarının tarih kitapları tarafından kaydedilmemiş bir döneminde buluyor.

Günümüz toplumunu yansıtmadığı ve pek özenle çalışılmış bir yapım da olmadığı halde Acı Kahve’den çarşı pazar konuşmalarında en büyük tabuları yıkan çok önemli bir yapımmış gibi söz edilmesinin sırrı, tarihte kayıtlı olmayan bir dönemin olaylarının akışında sürdürülen siyasal ve sosyal eleştirilerin günümüz İran toplumu ve siyasetinde bulduğu karşılık. Ali Galipor Şark Gazetesinin hafta sonu ekinde yayınlanan “Acı Kahve’de Komik Şiddet” başlıklı yazısına Henry Bergson’a ait bir sözle başlıyor: “Gülmeye değer olan, toplumsal bir anlam içerir.” Galipor, ülkesinde komik olanın toplumsal karşılığını ne şekilde sunacağını keşfeden Müdüri’nin İran’da özel alanı hiciv için bir kaynağa dönüştüren ilk komedyen ve yönetmen olduğunu hatırlatıyor. Müdüri bir bakıma özel alanda, evlerin derinliklerinde sürdürülen komik ve hiciv dolu konuşmaları belirsiz bir tarih ve döneme göndermelerle, bağımsız dvd ve cd dağıtan kanallarda dolaşıma sokarak halka sunuyor.

Müdüri’nin dizide kullandığı tekrarlara, tuhaf hareketlere,  hatalı telaffuz ve yanlış anlamalara dayalı komik sahneler, bir taraftan  İran geleneğinde köklü bir yeri olan “ruhavuzi” gösterilerine bağlanabilir. Ruhavuzi veya tahtihavuzi, bahçede havuz üzerine yerleştirilen tahtaların sahne olarak kullanıldığı genellikle güldürü niteliğinde nümayiş türüdür.

Müdüri’nin Acı Kahve’si İran’da devletten bağımsız üretilen ve dağıtılan ilk dizi olarak önemli, ancak ilgi sürse de halihazırda 20. bölüme ulaşan dizinin başlangıçtaki kalitesini koruyamadığı giderek daha sık dile getiriliyor. Galipor’un bu bozulma üzerine yaptığı tespit çok çarpıcı: Televizyon’un denetleme ve engelleme kurullarından onay alarak çalışmaya alışmış olan Müdüri, bu kurulların yokluğunda titiz bir çalışma gerçekleştirme ve sorunları aşmak için de yaratıcı olma gereğini hissetmemeye başlamış olmalı. Denetimin bakışları altında üretirken sanatının zirvelerine çıkan Müdüri’nin esprileri giderek ucuzluyor, tatsızlaşıyor, kabalaşıyor. (Ali Galipor, Acı Kahve’de Komik Şiddet, Şark, 2 Behmen 1989.

“Acı Kahve” dizisi macerasının da gösterdiği gibi, fikrin beyanı ve eleştiri bağlamında yazılı yasakları aşan bir hamle ve kavrayış yeteneği var İran halkının. Bazen sansür politikalarını destekleyen bir yetkiliyle yüz yüze görüştüğünüzde, kişisel olarak mevcut sansür anlayışı ve uygulamalarını pek çok açıdan onaylamadığını görürsünüz. Kısıtlama ve kuralların gerek içeriği ve üslubu, gerekse de bulduğu karşılık, devrimleri takip eden bir siyasal ve toplumsal tasarımın uygulanma sürecinde kültürel mirası düzene sokmak, kullanışlı hale getirmek için güncel verilerle bağdaştırma tekniklerine has bir deneme-yanılma işleminin doğasını yansıtıyor. Kültür ve sanat alanında süren üretim ise bir şekilde siyasetin kıstaslarının muhtevasını belirlemede etkili oluyor.  Alternatif üretimlere açık münbit zeminlerin varlığı, siyasette totaliterizme ve sansüre karşı yapısal bir tepkinin de mevcudiyetini korumasının sebebi.