ABD’nin en üst düzey komutanı olan ABD Genelkurmay Başkanı Amiral Mike Mullen’ın, İran’ın nükleer silah edinmesini önlemek için Amerika’nın planları olduğunu samimi olarak itirafını Tahran’daki siyasi, istihbâri ve askeri çevreler azami ciddiyetle karşıladılar.

İslam Cumhuriyeti’nin nükleer eşiği geçmesini önleme planlarının varlığı hakkında üst düzey bir Amerikalı yetkili ilk kez konuşmuş oldu. Mullen’in samimi ifadesi ve yanı sıra Obama yönetiminin İran’a karşı Haziran’da BM Güvenlik Konseyi’nde dördüncü tur müeyyidelerle pekiştirdiği hasmâne ve küçümseyici bir tutum sergilemesi, Tahran rejiminin ABD’yle askeri karşılaşma ihtimali üzerindeki stratejik hesaplarını kökten değiştirdi. (BMGK müeyyidelerinin ardından AB ve ABD’nin daha sert müeyyideleri de geldi.)

İslam Cumhuriyeti’nde, strateji çevresine hâkim olan kanaate göre ABD, Amerikalı liderlerin ve yetkililerin kavgacı söylemleri her ne olursa olsun, “ne savaş, ne barış” politikası güdecektir. İslam Devrimi zaferinden (1979) bu yana İran-Amerikan ilişkilerine vasfını veren politika, “ne savaş, ne barış” politikasıdır.

Bu politikanın temel önermesine göre, İran ve Amerika, farklı safhalarda - bölgedeki hâkim stratejik senaryoya bağlı olarak - savaş veya barışın eşiğine yol alırlar ama ne savaş ne de barış yaparlar. Nihayetinde bu iki devlet, bu iki şey arasında Soğuk Savaş yürütürler; her iki tarafın liderleri ve yetkilileri birbirlerini aşağılar, ideolojik ve siyasi çekişme sahneler ama gerilimin tırmanışının sıcak savaşı tetikleyeceği noktadan geride dururlar.

Her iki ülkedeki sertlik yanlısı siyasi hizipler, Arap devletleri, Türkiye, Pakistan ve İsrail gibi kilit hissedarlar bu politikadan son otuzbir yıldır faydalanmışlardır. İran ve Amerika arasındaki diplomatik ve siyasi ilişkilerin azlığı stratejik, siyasi ve ekonomik faydalar sunduğu nispette İran-Amerika Soğuk Savaşı’ndan hepsi de istifade etmişlerdir. Ayrıca İran ve Amerika fiilen sıcak savaşa tutuştuğunda bu hissedarların kaybedecek çok şeyleri vardır. Bu savın muhtelif eksiklikleri olsa da 1979’tan beri İran-Amerika ilişkilerinin gerçeklerini büyük ölçüde sunmaktadır. En azından kilit İranlı politikacıların (şimdiye değin) inandığı şey budur.

Mullen’in demecinden birkaç gün evvel, Devrim Muhafızları komutanı Muhammed Ali Câferi, Amerika’nın İran’a saldırmaya cüret edemeyeceğini iddia ederek Amerikan tehditlerini küçümsedi; diğer Devrim Muhafızları komutanları askeri çatışmanın yakın ve uzun vadede yol açacağı şeyler hakkında son aylarda sürekli uyarılarda bulunmuşlardı. Devrim Muhafızlarının siyasi-ideolojik biriminin başındaki isim geçenlerde, Amerikan askeri saldırısının bölgesel güvenlik için meşum sonuçları olacağına dair uyarıda bulunmuştu. Bu arada, İran Savunma Bakanı ve Devrim Muhafızlarına bağlı Kudüs Gücü eski komutanı Ahmet Vahidi (Kudüs Gücü, özel dış operasyonlardan sorumludur) İran’a karşı bir Amerikan saldırısına güçlü bir yanıt verileceği sözünü verdi.

Devrim Muhafızları komutanlarının halet-i rûhiyeleri aylardan beri açıktır ki değişmektedir; ve Mullen’in verdiği demeç, Devrim Muhafızları komutanlarının stratejik hesaplarına olan itimatlarını artırmıştır. Bu gelişme çok mühimdir zira İran ve Amerika askeri çatışmaysa girdikleri takdirde, Amerikan saldırısını kuşatma ve askeri misillemede bulunma işini Devrim Muhafızları yürütecektir.

Askeri karşılaşma durumunda, İran liderlerinin düzenli ordunun zarar görmesini engellemek, bütünlüğünü korumak ve savaş yeteneğini muhafaza etmek için onu savaştan beri tutması muhtemeldir. Bu kararın alınması için bir başka neden de ulusal ordunun yeteneklerinin azalmasıyla alâkalıdır; ulusal ordu, güç ve itibarı son otuz yılda Devrim Muhafızlarına kaptırdı. Kaydetmekte fayda var, İran, birbirinden bağımsız iki ordu komutanlığı olan dünyadaki tek ülkedir. Komutanlığın biri düzenli orduda, diğeri ise Devrim Muhafızları’ndadır. Devrim Muhafızlarının kendi kara-hava-deniz gücü, istihbarat ve güvenlik birimleri mevcuttur. Dahası, orta menzilli balistik füzeler dâhil İran’ın stratejik askeri varlıklarını Devrim Muhafızları kontrol etmektedir.
Devrim Muhafızlarını İslam Cumhuriyeti’nin değerlerini savunmaktan daha çok para kazanmaya ilgi duyan bir ticâri holding gibi resmetmek moda oldu. Devrim Muhafızlarının iktisâdi faaliyetleri hakkındaki haberlerin çoğu sorunludur, yanıltıcıdır ve batılı gazetecilerin, analistlerin saftirik analizlerinin göstergesidir.

Gerçek şu ki Devrim Muhafızları, merkezi Hatem-ül Enbiya Karargâhı’nda bulunan hacimli bir ekonomik kanada sahiptir ama ekonomik ve mâli faaliyetleri muharip kanattan katı bir şekilde ayrı tutulmaktadır. Her hâlükarda, Devrim Muhafızları en başta ideolojik bir ordudur, külliyen İslam Devrimi’nin, devrimin kurduğu siyasi-dini sistemin bekâsına adanmıştır. Reformcu eski cumhurbaşkanı Muhammed Hatemi bile (şu an muhalefet lideridir) Devrim Muhafızlarının dünyadaki en ideolojik ordu olduğunu kaydetmiştir. Amerikalı siyasi ve askeri liderler, İran’a bu ülkenin nükleer altyapısını imhaya ayarlı “sınırlı” askeri saldırı düzenleyip sıvışacaklarına inanırlarsa hata yaparlar. İran’a yapılacak her hangi bir saldırı, İran yöneticileri ve Devrim Muhafızları tarafından İslam Cumhuriyeti’nin bütünlüğüne ve varlığına karşı doğrudan saldırı olarak yorumlanacaktır. Stratejik bir bakış açısından, Devrim Muhafızları komutanları, Amerikan saldırısını varoluşsal çatışmanın başlangıcı olarak yorumlayacak ve gereğine uygun yanıt vereceklerdir.

Devrim Muhafızları komutanlığının birinci önceliği, Amerikalıları gelecekte ikinci bir saldırı dalgası düzenlemekten caydırmak için sert ve kararlı yanıt vermektir. Buradaki ana fikir, 1993-2001 arasında Irak’ta yaşananlardan sakınmaktır; Baas rejimi müeyyidelerle ve küçük ölçekli mükerrer saldırılarla zayıflatılmış ve Amerikan-İngiliz işgal kuvvetleri karşısında çabucak düşmüştü.

Devrim Muhafızlarının verebileceği tahmin edilebilir yanıtlar, Basra Körfezi’ndeki askeri ve ticâri gemilere vur kaç saldırıları düzenlemek, bölgedeki Amerikan üslerine ve İsrail’e orta menzilli füzelerle saldırmak ve Irak ve Afganistan’daki Amerikan kuvvetlerine doğrudan saldırılar düzenlemektir. Tüm bu şıklar, çatışmanın başladığı 48 saat içerisinde kullanılabilir.

Daha az tahmin edilebilir olan ise Kudüs Gücü’nün yanıtlarıdır. Devrim Muhafızlarının karşı saldırısında Kudüs Gücü’nün ön cephede olması muhtemeldir. Kudüs Gücü’nün muhtemel yanıtlarından biri de bölgedeki Amerikan istihbarat üslerine ve tesislerine terör benzeri müthiş saldırılar düzenlemektir. Devrim Muhafızlarına bağlı Kudüs Gücü’nün Ortadoğu, Afganistan ve Pakistan’daki Amerikan istihbarat aygıtının her bir kilit unsurunu teşhis ettiğine inanılmaktadır. Bu bilgileri değerlendireceklerdir zira Kudüs Gücü, patlamaya hazır Sistan ve Belucistan eyâletinde Devrim Muhafızları komutanlarına karşı geçen Ekim ayında Cundullah’ın düzenlediği intihar saldırısında CIA’nin eli olduğundan şüpheleniyor.

Devrim Muhafızları donanması, denizde büyük ölçekli intihar saldırıları düzenleyerek kilit asimetrik bir rol oynayacaktır. Sürat teknelerinden oluşan filosuna intihar bombacıları yerleştirip Amerikan savaş gemileri ve hatta tarafsız ticâri gemilerin üzerine göndererek dünya petrol arzının yüzde 40’nın geçtiği Hürmüz Boğazını kapatmayı umacaktır.

Bu asimetrik savaş şekillerinin konvansiyonel tarzda füze saldırılarıyla hatta bölgedeki Amerikan üslerine yapılacak kara saldırılarıyla birleşerek Amerika’ya birkaç hafta içinde binlerce kayıp verdirmesi muhtemeldir. Devrim Muhafızları, Amerikan ordusuna II.Dünya Savaşı’ndan bu yana görülmemiş bir kayıp verdirmek için gerekli irade ve araçlara sahiptir.

ABD, İran nükleer altyapısını ve ülkenin askeri varlığının büyük bir bölümünü imha etmeyi başarsa bile Devrim Muhafızları Amerikalıların burnunu kanattıklarını iler sürerek gene de zafer iddia edebilecek ve 2006 yazında yaşanan İsrail-Hizbullah çatışmasınınkine benzer bir netice üretecektir.

Bunun siyasi sonucu muhtemelen fiili savaştan çok daha patlayıcıdır. Uyuyan İran ulusçuluğunu uyandırmak ve halkın büyük bir kesimini rejimle aynı safa itmekle kalmayıp İran’ın bölgedeki imajını destekleyecek ve İslam Cumhuriyeti’nin, ilkeleri uğruna ölümüne savaşmaya hazır olduğunu bir kez daha ispatlayacaktır. İran’ın bölgedeki müttefikleri – özellikle de Hizbullah ve Hamas gibi devlet dışı aktörler – dimdik duracaklardır.

İroniktir, ABD askeri saldırısı muhtemeldir ki Amerikan askeri ve siyasi liderliğinin önlemeye azimli olduğu senaryo’nun yani nükleer bir İran’ın hayata geçmesini çabuklaştıracaktır. İran nükleer programının askeri boyutu olduğu fikrini kabul etsek bile, İran’ın askeri saldırıya vereceği ilk tepki, gelecekteki saldırıları caydırmak üzere nükleer silah üretme programına başlamaktır.

Mike Mullen ve diğer ABD askeri yetkililerinin inanır göründükleri şeyin aksine, İran’a saldırı, en kötü şıktır. İran, ABD ve bölge için sonuçları tahmin edilebilir değildir ve bir saldırı kararı, şaşırtıcı bir pervasızlık ve galiba Amerikan askeri tarihindeki en kötü stratejik hata olacaktır. Uluslararası sistemde sorumluluk sahibi aktörler, bir İran-ABD Savaşını engellemek için azami gayreti göstermeliler.

Dünya Bülteni için çeviren: Ertuğrul Aydın