İran'ın nükleer silah ürettiğine dair en zayıf kanıtın bile olmadığı ve tek amacı imzaladığı silahsızlanma anlaşmasına uymak olan İran'a karşı Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin yaptırım kararı meşruiyetini ne tür bir uluslararası hukuktan almaktadır? Ne zamandan beri, uluslararası hukuk İran'ın nükleer silah üretmeye niyetli olduğunu söyleyerek ülkelerin niyetlerini ölçmeyi başardı ve ona göre tepki veriyor? Ve BM Güvenlik Konseyi, uzun zamandan beri nükleer tutkuları olan İsrail, Hindistan ve Pakistan'a karşı nasıl böyle gözleri kapalı bir hal alabildi? Onlar, silahsızlanma anlaşmasını asla imzalamadı ve itaatsizlikleri hâlâ ödüllendiriliyor. İngiltere gibi barışçıl komşulara sahip olan güçlü bir devlet bile nükleer silahlara ihtiyaç duyduğunu hissediyorken, Amerika'nın bozuk ve yeteneksiz monarşiyi ülkede hakim kılma iradesine karşı çıkarak halk devrimini gerçekleştirdiği günden bu yana daimi bir biçimde ABD tarafından tehdit edilen ve birdenbire iki komşusunu kendisine saldırmış halde bulan İran gibi egemen bir devlet böyle bir hakka neden sahip olamaz? İşte tüm bu nedenlerden ötürü, İran'ın bir gün nükleer silah yapmaya başlamasını tamamıyla destekleyeceğim. Ancak, silah üretimi gerçekten başladı mı? Herkes, İran'ın böyle bir planı olsa bile, silah üretmenin en az 10 yıl alacağında hemfikir. Peki yapılan kabadayılık da neyin nesi? İran ve Batı arasındaki çatışma kızıştıkça, ben daha fazla ölçüde Batı'nın İran Cumhuriyeti ile sorununun nükleer aktiviteler değil onun demokrasisinin düzeyi, insan hakları sicili ya da "terörist" gruplara verdiği destek olduğunu düşünmeye başladım.Suudi Arabistan tarafından yakından izlenen Pakistan, kolay bir biçimde tüm cephelerden İran'ı kolayca vurabilir. Gerçek sorun, İslam Cumhuriyeti'nin, enerji kaynaklarıyla dolu olan; ancak aynı zamanda Amerikan kuklaları tarafından yönetilen bölgede tümüyle bağımsız olmaya karar vermesidir. İran, tüm dünyadaki Amerikan hegemonyasına meydan okuyan en büyük tehdit konumuna geldi ve bunun bedelini ödemek zorunda bırakılıyor. Giderek artan ölçüde, benim gibi pek çok laik İranlı, İran'ın yeryüzündeki en demokratik, laik, adil ve barışçıl ülke olsa bile ABD'nin bu hükümeti devirmek için başka bahaneler bulup bulmayacağının kesin olmadığı sonucuna varıyor. ABD, bu kez de İran'ı iklim değişikliğini "kötüleştirmekle" ya da kim bilir hayvan haklarını ihlal ve hatta obeziteyi artırmakla suçlayacaktır. Tüm iç mücadeleler, meydan okumalar ve kusurlarıyla İslam Cumhuriyeti'nin çıkarları, tarihî bir ulus olarak hiçbir zaman bugünkü kadar bölgenin çıkarları ile böylesine örtüşmedi. Ve şaşırtıcı bir biçimde, ciddi tatminsizliklerine, hayal kırıklıklarına rağmen çoğu İranlı İslam Cumhuriyeti'ni destekliyor ve ABD'ye karşı direniyor. Nükleer program da bunun bir sembolü oldu. Bunu, duvarlarını i Ahmedinejad'ın posterleriyle süsleyen ateşli bir adam olarak söylemiyorum. Gerçekte, ateistim ve bu benim İslam ülkemde başımın ciddi anlamda derde girmesi anlamına gelebilir. Ahmedinejad'a oy da vermedim ve onu demokratik yollardan indirmek için her şeyi de yaparım. Aynı zamanda, devrimden sonra resmî olarak İsrail'i ziyaret eden ilk kişi olarak da yaşamımı ve geleceğimi riske attım. Neden? Her iki ülkenin de birbirine karşı giriştiği çirkin propagandaya karşı çıkmak ve büyükannemin, postacımın ya da bir üniversite hocasının Nazi askerleri ile kıyaslanmasını engellemek için. Daha da ötesi, eleştiriyi yasaklayan ve muhalifleri yabancı destekli isyancı olarak cezalandıran paranoyak İran devletinin bir kurbanıyım. Ve elbette, tüm dünya ile barış içinde olan, özellikle de İsrail ile, adil, açık, laik bir İran hayali kuruyorum. Bununla birlikte, İslam Cumhuriyeti'nin davasının haklı ve savunmaya layık olduğuna inanıyorum. Şu anki durum, Birleşik Devletler ya da bir başkasının getirebileceği tüm ihtimallerden daha iyidir. Eğer ABD, İran'a karşı bir savaş başlatırsa kesinlikle ülkeme döneceğim ve İran'ı savunacağım. Ve bu konuda yalnız değilim. (The Guardian, 5 Mart 2007)
- - - - - - -