Geçen cumartesi gecesi Cumhuriyetçilerin dış politika tartışmalarında ilk mesele İran ve Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu tarafından yeni yayımlanan raporla alakalıydı. “İran’da bildirilmemiş nükleer tesisler ve malzemeler olma ihtimali” hakkında yeni endişeler ortaya koyan rapor, önceki değerlendirmelere göre daha muğlak bir tonda olduğu intibaı bıraktı. Ama dikkatli bir şekilde yazılmıştı. Bununla beraber, her türlü belirsizlik tartışma platformunda kayboldu. Moderatörlerden biri UAEK raporunun “İran’ın nükleer silah peşinde koştuğuna dair güvenilir ek deliller” sağladığını söyledi ve başkanlık seçimini kazanmaları halinde farklı adayların İran’ı durdurmak için ne yapacaklarını sordu. Herman Cain, hükümeti devirmeye çalışanlara yardımcı olacağını söyledi. Newt Gingrich, İsrail hükümetiyle iş birliği yapacağını ve İran’ın silah programını engellemek için azami derecede gizli operasyonlar yapacağını söyledi. Mitt Romney, İran’ın nükleer programıyla ilgili durumu Obama’nın “dış politika zaviyesindeki en büyük başarısızlığı” olarak adlandırdı ve “Bakın,  farkında olabileceğiniz bir şey var… o da şudur: Biz Barack Obama’yı yeniden seçersek İran nükleer silaha sahip olur” diye ekledi. Cumartesi gecesi İran’ın bombası kesin bir şeydi.

Son 10 senede The New Yorker’da İran ve bombası hakkında, İran’da nükleer silah üretim programına dair kesin deliller bulmak için Ortak Özel Operasyonlar Komutanlığı’nın en iyi ve en parlak girişimlerinin bile başarısız olacağına odaklanan birçok yazı yazdım. Yüksek riskli Amerikan gizli operasyonlarının hedefi, fiziki bir şey, “bir delil” bulmak, bilgi sahibi bir yetkilinin bir keresinde bana söylediği gibi, İran’ın gizli bir yerde savaş başlıkları üzerinde çalıştığını dünyaya göstermek, delilleri halka açıklamak ve sonra saldırıp bu yeri yok etmekti.

The Times, raporun açıklanmasının ertesi günü manşetten, UAEK müfettişlerinin “yeni deliller hazinesi elde ettiklerini, İran’ın nükleer silah faaliyetleri içinde olabileceğinin ’güvenilir’ bir vaka olduğunu söylediklerini” bildirdi. Gazete Batılı bir diplomatın, “Detaylar inanılmaz seviyede. Rapor nükleer savaş başlığı yapmak için atılması gereken hemen hemen her adım ve İran’ın bu adımların her birinde kaydettiği gelişmeyi anlatıyor” dediğini aktardı. The Times yayınlarının çoğunda bu tonu muhafaza etti. (The Times’ın, UAEK raporunun olduğu gün ikinci bir haberi ise daha temkinliydi: “Rapordaki temel iddiaların önemli ölçüde yeni olmadığı, uzmanlar tarafından yıllardır tartışıldığı doğrudur.”)

Ama bulgular ne kadar kesin ya da dönüştürücüydü?  UAEK, son yıllarda “İran’ın nükleer programının muhtemel askeri boyutları ile ilgili bilgileri alma, toplama ve değerlendirmeye” devam ettiğini ve bunun sonucunda “analizini inceden inceye belirleyebildiğini” söyledi. Net tesir, “daha fazla endişe” oluşturmak oldu. Ama emekli UAEK yöneticisi ve daha önce Enerji Departmanı’nın nükleer silah programında 30 seneden fazla zaman geçirmiş nükleer mühendis Robert Kelley, bana UAEK raporunda çok az yeni bilgi bulduğunu söyledi. O, yüzlerce sayfalık malzemenin tek bir kaynaktan, bir dizüstü bilgisayardan geldiğine işaret etti. Bunun da UAEK’ya kaynağı açıklanmayan Batılı bir istihbarat kurumundan verildiği iddia ediliyor. Kelley, bu malzemeler ve diğerlerinin “eski haberler olduğunu” ve çoğu gazeteci tarafından bilindiğini söyledi. “Aynı malzemenin şimdi aynı gazeteciler tarafından niçin ‘yeni bilgi’ olarak düşünüldüğünü merak ediyorum.”

UAEK raporunun farklı bir değerlendirmesi, görevi etkili silah kontrolü için halk desteği elde edilmesi olan, kâr gütmeyen Silah Kontrol Derneği (ACA) tarafından yayımlandı. ACA, UAEK’nın “silahların yayılmasını önleme topluluğunun bir süredir farkında olduğu şeyi, İran’ın 2003’e kadar farklı nükleer silahlar geliştirme faaliyetleriyle iştigal ettiği ama daha sonra bunların çoğunu durdurduğu ama diğerlerine devam ettiğine dair görüşü pekiştirdiğini” bildirdi. (Amerikan istihbarat camiası da halen gizli tutulan 2007 tahmininde aynı sonuca ulaştı.) ACA gazetesi, UAEK raporunun “İran, bomba imal etmeye karar verirse bunun süresini kısaltmaya çalışıyor. Ama nükleer silahı olan bir İran’ın ne yakın ne de kaçınılmaz olduğu aşikar olarak kalmaya devam ediyor” “iddiasında bulunduğunu” bildirdi. Eski Dışişleri Bakanlığı ve Senato İstihbarat Komitesi analisti ve ACA’nın değerlendirmesini yazanlardan Greg Thielmann, bana “Araştırmaların halen devam ettiğini gösteren can sıkıcı deliller var ama İran’ın gerçekten bomba imal ettiğini gösteren hiçbir şey yoktur” dedi. “İran’a bombalı saldırı için destek elde etmeye çalışanlar, saldırgan bir şekilde raporu yanlış yorumladılar” diye ekledi.

Hillary Clinton’un Uluslararası Güvenlik Danışma Kurulu’na hizmet eden, silahsızlanma grubu Ploughshare Fonu’nun başkanı Joseph Cirincione, “Birkaç yıl önce UAEK’nın Viyana’daki genel merkezinde bu malzemelerin çoğu hakkında bana bilgi verilmişti. Raporda yeni olan çok az şey var. Bu bilgilerin çoğu konuyu takip eden uzmanlar tarafından iyi biliniyor” dedi. Cirincione, “Raporun sadece 2003 sonrası bilgisayar modellemeleri ve diğer birkaç tecrübe ihtiva ettiğine” işaret etti. (Üst düzey bir UAEK yetkilisi de benzer şekilde bana “Ben bu bilgilerden etkilenmedim” dedi.)

Rapor, İran’ın sivil nükleer zenginleştirme tesislerinde, İran’ın da imzacılarından olduğu Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması’yla kararlaştırılan kameralı teftiş sürecinin, “nükleer malzemenin gidişatının değiştirilmediğini doğrulamak üzere devam ettiğini” bildirdi. Diğer bir deyişle, İran’da üretildiği bilinen tüm düşük seviyede zenginleştirilmiş uranyum hesaplanmıştır. Eğer bomba imali için yüksek seviyede zenginleştirilmiş uranyum kullanılıyorsa bu, başka, bilinmeyen bir kaynaktan alınmıştır.

UAEK’da ifade tonundaki değişme, tepede meydana gelen değişimle bağlantılı görünüyor. UAEK’nın raporlarının hep ekstra bir ağırlığı olurdu. Zira kurumun, yıllardır İran konusunda güvenilir bir arabulucu olma gibi bir nâmı vardı. İki sene önce UAEK genel direktörlüğünden emekli olan Muhammed El Baradey, -Washington’da her zaman olmasa da- uluslararası alanda dürüst bir arabulucu olarak görüldü, Bu görüş onun 2005’te Nobel Barış Ödülü’nü kazanmasına yol açtı. El Baradey’in yerine Japonya’dan Yukiya Amano geldi. Geçen senenin sonunda, UAEK genel merkezinin bulunduğu Viyana’dan gönderilen gizli ABD Elçilik telgrafında Amano “prime time için hazır” olarak tanımlandı. WikiLeaks tarafından elde edilen telgrafa göre, Eylül 2009’da Amerika’nın UAEK’daki daimi temsilcisi, Glyn Davies’le yapılan toplantıda, “Amano birkaç vesileyle Büyükelçi’ye G-77’ye tavizler vermesi gerektiğini, adil zihniyette ve tarafsız olması gerekirken üst düzey personel atamalarından İran’ın iddia edilen nükleer silah programına kadar her stratejik kararda sağlam bir şekilde ABD’nin tarafında olduğunu hatırlattı.” Telgrafta,  Amano’nun “stratejisi hakkında ABD’li muhataplarıyla samimi bir şekilde konuşma isteği, gelecekteki ilişkilerimizin iyi olacağı beklentisine yol açıyor” diye eklendi.

İran’ın, Amerika ve UAEK’nın keşif çabalarından kurtulması mümkündür. Hatta belki de Dick Cheney’in kâbusunu inşa ediyordur: Gizli bir yeraltı nükleer silah üretim tesisi. İran’ın UAEK’yla olan izleme kayıtları iyi olmaktan çok uzaktır. Yönetimi, ilk uranyum tesisini, 1980’lerde silahların yayılmasının önlenmesi antlaşmasını ihlal ederek Kurum’u bilgilendirmeden inşa etmeye başladı. İranlılar, 15 yıldır El Baradey ve Batı’nın dürtmesiyle hile yaptıklarını kabul etmeye başladılar ve zenginleştirme tesislerini, kayıtlarını UAEK müfettişlerine açtılar..

Bu yüzden, yeni rapor bizi, George Bush’un 2002’de İran’ı Şer Ekseni devletler arasında ilan ettiği, bol kavgacı konuşmalar ama nükleer silah programıyla ilgili kesin bir delilin olmadığı zamanda bulunduğumuz yere götürüyor.

Kaynak: The New Yorker

Dünya Bülteni için çeviren: Emin Arvas