İran'ı, devam eden küresel bir tehdit ve Ahmedinejad'ı da küresel bir şeytan olarak gösterme propagandası başarıya ulaşırsa, kesin bir sonuç elde edilmese de elde edilecek şey, Irak'tan çok daha kötü ve korkutucu bir küresel başarısızlık olacaktır.
Pek çok kişi, Ortadoğu'daki hesapların merkezinde sadece petrolün bulunduğu konusunda ısrar etse de İslam ve Arap dünyasına yönelik gayretkeş muhalefet, İsrail ve onun azgın destekçilerini ABD'de tutmaya devam ediyor. Petrolün önemi ve İsrail lobisinin Amerikan politikalarındaki devasa gücü, sadece iklim değişikliğini yalanlayan güruh tarafından inkar edilebilir. Bu lobinin gücü uzun zamandır sorgulanmamış kaldı, çünkü onun politik gazabından korkuldu, aynı zamanda son otuz yıldır Yahudi halkının başından geçen trajedilere de suçlu bir sessizlik gösterildi. İkinci Dünya Savaşı'nın korkunç deneyimi mevcut gerçeklik anlayışı içinde çarpıtıldı. Avrupalı Yahudilerin korkunç hatırasına saygı adı altında, çok daha uzun süreli bir terör dönemine izin verdik hem de savaşla hiçbir ilgisi olmayanları bu işe soktuk.
İsrail'in Amerikan tavizciliği içindeki konumu, onun Filistin halkını ve Arap-İslam dünyasında pek çok unsuru yok etmesine neden oldu. Büyük kitleler ya da halklar, Yahudi örgütlerin ve Amerikan politik-medya kurulu düzeninin tanımlamalarıyla terörist ya da dinci fanatik ilan edildi. İsrail'in var olması için en önemli mantıklama gerekçesi, Avrupalı Yahudilerin İkinci Dünya Savaşı sırasında Naziler tarafından katledilmesi, yani holokost. Bu korkunç anının sürekli bir biçimde taze tutulması, sorgulanamaz ve herkes tarafından kabul edilmesi zorunlu, dini bir inancın konumu ile eşdeğer güçlü bir harekete dönüştü. Bu durum, Avrupa'da holokostun bir bölümüne dair soru sormaya çalışan entelektüellerin tutuklanması ya da dışlanması gibi bir kıyıma dönüştü. İntikam, sadece bu olaylarla hiçbir alakası olmayan Filistinlilerden değil, aynı zamanda tarihi sorgulamak gibi demokratik haklarını kullanmak isteyen Avrupalılardan da alındı.
Holokosta, kutsanmış bir olay gözüyle bakıldı ve incelemeye tümüyle kapatıldı, buna inanmayanlar dinci fanatikler olarak yaftalandı. İncil'deki mitler bile entelektüel tartışmaya açılırken, bu tarihi olay insanlık için parmaklıkların ardındaki, ulaşılamaz bir mesele haline dönüştürüldü. Her türlü sorgulamadan muaf tutuldu ve bu çabalar politik küfür olarak sunuldu. Bu irrasyonalizm şu an, söz konusu meseleden dolayı hapishanelerde tutulan kişiler açısından bile yeterince korkunç. Ancak mesele, bizi potansiyel bir nükleer savaşa doğru sürüklüyorsa o zaman daha büyük insan kayıplarının önüne geçmek amacıyla konu gündeme getirilmeli.
Irak ve Saddam Hüseyin; İsrail, ABD ve destekçilerine tehdit olarak sunuldu ve böylece bir ulus yok edilişin eşiğine getirildi. Bu savaş, tehdit altındaki insanların devletini (İsrail) korumak için yapıldı, oysa tehdit gerçek değildi. Şimdi de İran'ın İsrail'e ölümcül bir tehdit oluşturduğu belirtiliyor. Aynı İsrail, ABD'den nükleer silahlanma desteği alan ülke. Gelişmeler, mantıksızlığın bir grubun hizmetinde olduğunu ve ortak aklı, medeniyetleri yok etmeden önce karşı konulması gerektiğini açıkça ortaya koyuyor. İran'ı, henüz nükleer silahı olmamasına ve İsrail'in yüzlerce bulunmasına rağmen, İsrail'e karşı nükleer bir düşman olarak sunmak bir çeşit akıl hastalığı belirtisidir. Bu girişim, gerçek olmayan bir durum karşısında toplumu yönlendirme amacı güder ve ancak katil bir manyağın fantezisiyle eşdeğer olarak değerlendirilebilir. Hatta, bazı Yahudi grupları Ahmedinejad'ın kendi köklerini kazımaya çalışan 'üşütük' biri olarak tanımlanmasının kendi üyelerini dehşete düşürdüğünü ve İsrail lobisinin bunu misyon şeklinde yürüttüğünü söylüyor.