Irak'ta geçtiğimiz hafta üst üste kanlı saldırılar oldu ve iki günde yüz seksenden fazla insan öldü.

Saldırılar, El Kaide lideri Ebu Ömer El Bağdadi'nin tutuklandığı haberinin sonrasında gerçekleşti. Haberin gerçek olup olmadığı anlaşılmadan saldırıların gerçekleşmiş olması, bir dizi sorunun yeniden sorulmasını olanaklı kıldı. İntihar saldırısı olarak gerçekleştirilen eylemler, daha çok Şiileri hedef aldı ve ayrıca da ABD'nin çekilmesi sonrasında düzeni sağlayacak kadrolarla halkın yan yana bulunduğu alanlar seçildi. Eylemlerin türü ve hedefi, yaşanan katliamın arkasında El-Kaide olduğu izlenimini verdi. Dolayısıyla eylemler, Sünni grupların Şiilerle olan mücadelesini ve anti-Amerikancı tutumunun Irak'taki ifadesi olarak algılandı.

Eylemlerin amaçları konusunda fikir sahibi olmak zor olsa da, yaratacağı etkiler konusunda tahminde bulunmak olanaklı. Şiilere yönelik bu hareketi ilk kınayan İran oldu ve İran devlet başkanı Ahmedinejad eylemlerin arkasındaki gücün El-Kaide değil ABD ve İsrail olduğunu söyledi. Bu yaklaşım, ABD ve İsrail'in Şiilerle ve dolayısıyla da İran ile Irak üzerinden mücadele ettiğini ileri sürmek anlamına gelir. Ancak bu ifade aynı zamanda İran'ın Irak'ta hedef alınacak kadar bağlantı ve etkiye sahip olduğunu da itiraf etmesi demektir. Dolayısıyla eylemlerin sonuçları bakımından birinci senaryo, Irak'taki Şii etkisini kırma çabası olarak tanımlanabilir; ancak bu tür terör eylemlerinin Şiileri sindirmek yerine daha da güçlü hale getireceği olasılığı gerçek sonuç bakımından daha anlamlı olabilir.

Bir diğer olasılık, ABD'nin Irak'taki varlığını geri çekip çekmemesi konusunda yaratacağı etki çerçevesinde ele alınabilir. İster El-Kaide olsun, ister Şii grupların bazıları olsun, hiçbiri ABD'nin Irak'ta kalmasına meraklı değil diye biliniyor. Bununla birlikte birbirlerini hedef alan bu iki tarafın çatışmacı eğilimleri arttıkça, ABD'nin işgale son verme ve eşyalarını toplayıp gitmesi zor hale gelebilir. Dolayısıyla mezhep çatışmaları olarak ifade edilen terör eylemlerinin bir sonucu, ABD'nin Irak'tan öngörüldüğü biçim ve zamanda çıkmasına engel olma biçiminde ortaya çıkabilir. Bu olasılık, bir yandan ABD'nin esasen tercih ettiği durum olarak görülebilir. Aslında Irak'tan çıkmak istemeyen bir ABD'nin kendisine bahane bulduğu ileri sürülebilir ve dolayısıyla eylemlerin arkasında da kendilerinin bulunduğu akıllara gelebilir. Ancak öte yandan ABD Irak batağından gerçekten kurtulmak istiyor ve bu tür eylemler kendisini zor durumda bırakacak tercihlere zorluyor olabilir. Dolayısıyla eylemler, ABD'nin Irak'ta daha fazla tükenmesi yolunda da bir sonuç yaratmayı hesaplamış kişilerce de yapılmış olabilir.

Belki en makul olasılık ise, ABD'nin kısmen çekilmesi sonrasında ülkedeki siyasal otoritenin, ekonomik üst sınıfların ve güvenlik yapılarının nasıl oluşacağıyla ilgili anlaşmazlıklarla ilgili olanıdır. ABD'nin kısmen elinde tuttuğu gücün, Irak'tan çekilme sonrasında kimlere devredilebileceği belli. Eylemler, güç ve iktidar düzenlemesinde tasarlanmış yerel güç dengesinin reddedilmesi anlamına gelebilir. Dolayısıyla terör eylemleri, sadece ABD'yi değil, ABD ile işbirliği içinde siyasal güç dengesi içinde ağırlık kazanmış kesimlerin iktidarlarını sürdüremeyeceklerini gösterme amacı taşıyor gibi.

ABD'nin telaşlanması, sıkışması, İran ile normalleşme yaşayıp Pakistan'ı da içerecek şekilde El-Kaide peşinde koşması boşuna değil. Kısacası, terör eylemleri ABD'nin elini güçlendirmiyor ve meselelere 'dış mihrak' içinden bakmak da içteki rekabetleri görmenin önünü kapıyor.

Kaynak: Star