Bağdat’taki Kurtuluş Kilisesi patlamasının üzerinden henüz iki aydan az bir zaman dilimi geçmişti ki, saldırılar bu sefer de Mısır’ın İskenderiye kentindeki bir başka kiliseye uzandı. İlk eylemin teorik altyapısını oluşturan söylem, hiç kuşkusuz ikinci eylemi yapmakla suçlanacak.
İlk eylemin sorumlusu, ikinci eyleme ortam hazırlayan söylem. Yani her iki patlamanın ilk eylem bağlamında gelen tehdit doğrultusunda birbiriyle bağlantısı var. Bazı Kıpti söylemlerin son dönemde kışkırtıcı bir hal aldığıysa su götürmez. Büyük bir rahibin Müslümanların Mısır’da ‘Kıptilerin misafiri’ olduğu yönündeki sözleri veya bir başka rahibin Kuran’a hakaret derecesine gitmesi gibi. Çünkü bu tür yaklaşımların aynı ülkenin evlatlarının birlikte yaşamasını olumsuz biçimde etkilediğini biliyoruz.
Osmanlı, en iyi milletler sistemi
Fakat bütün bunlar, bu kanlı şiddeti haklı çıkarmaz. Zira patlamalarda hedef olan kimseler, öldürülmeyi hak eden muharip güçler değil. Aksine onlar, emsalleri Mısır’da yaşamış vatandaşlar ve İslam, ‘etnik ve mezhepçi temizliği’ kabul etmez. Çünkü İslam, zulümden kaçan azınlıklara kucak açtı. Tıpkı Avrupa’da Hıristiyan zulmünden kaçan Yahudilere yaptığı gibi. Geri kalmışlıkla bağlantılı olarak Osmanlıları işaret edenler, bu devletin gölgesinde her mezhebe ve dine kendi din işlerini devletten uzakta düzenleme hakkı veren en yaratıcı milletler sistemi olduğunu unutuyor. Osmanlı, bu dinlerin hem varlığını hem de haklarını korudu.
‘Dinde zorlama yoktur’. Bu, İslam’ın ebedi söylemidir ve inananların haklarını korumak, İslam’ın ayrılmaz bir parçasıdır.
Asıl sorun, devlet ve yolsuzluk
Ayrıca Kıptilerin devletle olan anlaşmazlıklarını Müslüman kardeşleriyle bir soruna dönüştürerek hata ettiklerini ifade etmek de önemli. Bu durum, zulmün herkese yapıldığı, keder ve fakirliğin herkesin nasibi olduğu gerçeğini görmezden geliyor. Hatta Kıptilerin kiliselerdeki özgürlükleri, hükümet tarafından ezandan başlayarak hatiplerin ve imamların atanmasına kadar devletleştirilen camilerdeki insanların özgürlüğünden bin kat daha iyi durumda.
Mısır’daki sorunun, Kıptilerle Müslümanlar arasındaki krizle bağlantısı yok. Aksine Mısırlıların sorunu, devlet ve yolsuzlukla ilgili. Çatışmanın sürecini ‘din sorunu’ diye bozanlar, Mısır’a ve bütün dinlerden olan halkına zarar vermekte. Rejime muhalif oldukları gerekçesiyle Muhammed Baraday’ın ve Yusuf El Karadavi’nin öldürülmesi fetvasını veren fıkıh, insanların İskenderiye kilisesinde öldürülmesine fikri referans sağlayan fıkıhla aynıdır. Bu fıkıh, dinin gerçeğini ve İslam’ın özünü tanımıyor. Tıpkı hiçbir bilinç ve düşünce taşımaksızın körü körüne öldürme emri veren fıkıh gibi. Bizlerse bu eylemlerle dinimize zarar veriyoruz. (Ürdün gazetesi Düstur, 2 Ocak 2011)
Kaynak: Radikal