30 Haziran, Irak'ta Ulusal Egemenlik Günü ilan edildi, zira ABD askerlerinin en azından bir kısmı ülkeyi terk etmeye başladı. Kısacası Irak'ın işgal süreci, biraz fiili ancak daha çok simgesel anlamda sona erdi.
2011'e kadar sadece belirli üslerde asker bulunduracak biçimde geri çekilecek olan ABD, ilk adımı şehirlerdeki varlığını görünmez kılarak başlatmıştı. Yaklaşık 130 bin asker, kademeli olarak önce yerleşim bölgelerinden ardından diğer bölgelerden çıkarken sorumluluğu da Irak güvenlik güçlerine devrediyor. Siyasi, ekonomik ve güvenlik alanındaki yetkiler artık ABD'den Iraklılara geçtiğine göre, Irak'ta bundan sonra olacaklar için 'dış mihrak' gerekçesini kullanmak o kadar kolay olmayacak.
Bununla birlikte, ABD'nin Irak üzerindeki himayesinin tamamen kalkmayacağını hatırlatmak gerekiyor. Daha çekilme süreci resmen başlamadan bile bir dizi intihar eylemi yapılmış, özellikle Şiilerin yoğun yaşadığı bölgelerde hemen her gün çok sayıda insan ölür hale gelmişti. Bu eylemler ABD'yi Irak'ı terk etmemeye zorlama amacı taşımış olabilir. ABD Irak'ı boşaltacağını açıkladıktan sonra kalmaya devam etseydi muhtemelen Obama yönetiminin sonu, Vietnam çıkmazıyla karşılaşılan yönetimle aynı, belki de beter olurdu. Kısacası Obama yönetimi terör eylemlerinin tahrikine kapılıp Irak'tan çekilme işlemini ertelemedi ve her ne olursa olsun öngördükleri politikayı uygulayacaklarını dünyaya gösterdi. Ancak intihar eylemleri daha da artar ve başta El-Kaide olmak üzere çeşitli gruplar birbirleriyle çatışmaya girerlerse, ABD'nin gelişmeleri kenardan izlemeyeceği tahmin edilebilir.
Irak'ta artan şiddet olaylarının kabaca ABD'den boşalan alandaki iktidar mücadelesi olarak ifade edilmesi mümkün. Doğal olarak konu Irak'taki iktidar ve otorite mücadelesi olduğunda bunun petrolden bağımsız ele alınması kolay olmaz. Irak hükümeti, egemenlik günü ilanı yaparken aynı zamanda 1970'lerden beri ilk kez yabancı şirketlerin petrol ihalelerine girmesi yönünde verilen iznin sonuçlarını da açıkladı. Buna göre altı petrol ve iki doğal gaz sahasından en büyük olan güneydeki Rumeyla sahasının işletmesi İngiliz BP ve Çinli CNP konsorsiumuna verildi. Belki İran'daki İngiliz karşıtlığının da bu konuyla yakından bağlantısı bulunuyordur.
Irak hükümeti, yetersiz ve eski alt yapının düzeltilmesi ve üretimin artırılması yoluyla yaklaşık bir buçuk yıl içinde petrol gelirlerini iki katına çıkarma beklentisinde. Bu yolla Irak'ın kalkınması ve savaş yaralarının sarılacağı hesaplanıyor. İhalelere katılan 35 kadar yabancı şirket ise Irak'taki güvenlik koşullarını ve yenileştirme masraflarını gerekçe göstererek pazara en makul biçimde girmek için yarışıyorlar. Dolayısıyla bir yandan petrol şirketleri aralarında rekabet ediyor, bir yandan Irak yönetimiyle pazarlık yapılıyor, öte yandan Irak'taki hangi kesimin bu pazarlıklardan kazanç elde edeceği hesaplanıyor.
Hükümetin aldığı karara karşı çıkan geniş kesimler bulunuyor. Onlara göre, ülkenin zenginliklerinin yabancılara teslim edilmesi anlamına gelen bir süreç yaşanıyor ve petrolün Iraklılar tarafından işletilmesi gerekiyor. Bu yaklaşımın arkasında 'yabancıya' güvenmeme türünden bir milliyetçi ima olabilir. Ancak sorun daha çok hangi ıraklının hangi oranda petrol gelirlerinden yarar sağlayacağına ilişkin şeffaflık olmamasından kaynaklanıyor.
Anlaşılan o ki Kürt, Şii ve Sünni grupların mücadelesi daha çok sürecek ve bu mücadeleler meclisten çok sokak ve pazar yerlerinde kendisini gösterecek.
Star