ABDSenatosu Amerikan birliklerinin Irak'tan çekilmesi için bir takvim belirlenmesinin lehinde oy kullandı, ama sonra Irak savaşını sona erdirecek benzer bir takvim belirleyemediği söylendi. Bu iki haberden iki senaryo çıkıyor. Birincisi şu: Amerika'nın Irak'taki askeri varlığını sona erdirme konusu savaşı sonlandırma sinyali vermekten tümüyle bağımsız; yani ABD Irak'ta işgal güçlerinin kontrolünden tümüyle çıkmış bir savaş yaşandığına inanıyor. İkinci senaryoysa şu: ABD Senatosu tam kontrolü elinde tuttuğu ve bu sayede Irak'ta süren herhangi bir savaşı sona erdirecek güce sahip olduğu inancını koruyor. Ama bu durumda da, bunu halihazırda niye yapmadığı sorusu akla geliyor. Bu senaryoların hangisinin doğruyu yansıttığı meçhul. Irak'a büyük bir askeri saldırı başlatma kararından tam dört yıl sonra ülke enkaza dönmüş durumda. 13 yıllık acımasız ve insanlıkdışı bir yaptırım uygulamasının ardından bir zamanlar gururlu ve birleşik olan bir ulustan geriye kalan da, Batı, İsrail ve Irak'taki bir avuç siyasetçinin çıkarları ve siyasi hedeflerine hizmet eden muazzam bir askeri harekâtın sonucunda yok olup gitti. Rakamların ne önemi var? Milyonlarca Iraklı, aslında ben de dahil nüfusun büyük bir çoğunluğu Baas rejimini dünyadaki en gaddar ve kötü diktatörlüklerden biri olarak görüyordu. ABD, Britanya ve bir dizi Batı ülkesinin ticari ve mali kazançlar karşılığında bu rejime askeri, ekonomik ve siyasi destek verdiği on yıllar boyunca biz ondan kurtulmayı hayal ediyorduk. Bugün ülkemizin ve halkımızın içinde bulunduğu durum, o karanlık günleri bile mumla aramamıza yol açacak kadar vahim. Bir zamanlar gelişmekte olan dünyadaki en ileri sağlık, eğitim ve sanayi sistemini yaratan, okur-yazar oranını yüzde 100'lere yaklaştıran, çocuk ölüm oranlarını İtalya ve İspanya'dan bile daha iyi oranlara taşıyan modern bir toplum tümüyle çökmüş durumda. Her yıl hayatın her alanında onlarca bilim insanı üreten bir toplumdu Irak. Gelinen nokta, ABD Başkanı George W. Bush ve Britanya Başbakanı Tony Blair'ın savaşa giderken dillerinden düşürmediği Batı değerlerine ağır bir hakaretten başka ne olabilir? Siyasetçiler ve akademisyenler Mart 2003'ten bu yana ölen Iraklıların sayısını tartışıp duruyor. Kimisi 75 bin, kimisi 750 bin diyor. Hangisini güvenilir buluyorsanız ona inanın; bütün ahlaki savları da mezara gömün böylece. Sanki dört yıl boyunca 'sadece' 75 bin insanın öldüğüne hükmetsek, işlerin daha iyiye gittiğini söylememiz mümkünmüş gibi. Başbakanımız elbette daha önce de birçok kez yaptığı gibi, Saddam Hüseyin iktidardayken daha çok Iraklının öldüğünü savunacaktır. Evet, belki Baas rejiminde bu kadar çok insan ölmüştür. Siyasi çıkarlarımıza gayet iyi hizmet ettikleri için varsayıma dayalı savlara sığınabiliriz. Fakat varsayımların ötesinde bir şey var: Son 48 aydaki eylemlerimiz sonucunda, gerçekten, kesinlikle ve reddedilmez bir şekilde, 75 binle 750 bin arasında sivil hayatını kaybetti. Meşrulaştırma, paralellikler kurma veya insan hayatıyla ilgili rakamları kıyaslama çabası, tam da sahip olduğumuzu ve uğruna savaştığımızı iddia ettiğimiz insan hakları, özgürlük ve demokrasinin aşağılanmasından başka bir şey değildir. Peki hayatlarının yok edildiğine tanıklık edenler ne olacak? Bırakın okula göndermeyi, kapı önlerine bile çıkaramadığımız çocuklar ne olacak? Artık bilimle uğraşamayan, bilim üretemeyen akademisyenler; sürekli tecavüzden, tacizden ve sevdiklerini kaybetmekten korkan kadınlar; tedavi edilemeyen hastalar; sırf yanlış zamanda yanlış yerde bulunduğu için tutuklanan, hakarete uğrayan ve işkence görenler; korkan, travma yaşayan, terörize edilen, yaralanan ve sakat kalan bunca insan ne olacak? Modern varlığı boyunca vatandaşlarını mezheplerine, etnik kökenlerine, dinlerine veya milliyetçi eğilimlerine göre ayırmamış, ama bugün kendisini sadece Sam Amca'nın arka bahçesinden kalkıp bu topraklara paraşütle atılan siyasi sisteminin ve anayasasının değil, bütün toplumsal ve sivil yapısının Mart 2003'ten beri görünmez, aslında var olmayan çizgilerle bölündüğüne tanıklık eden bu ulusa ne olacak? Modern tarihin en büyük suçu Eğer hâlâ sayı sayan birileri varsa şunu bilir: Irak'taki savaşın kurbanlarının hepsi Iraklı. Bir ülkenin yıkımından, bir ulusun parçalanmasından ve geniş çaplı yolsuzluklardan siyasi ve mali kazanımlar elde eden bir avuç insan dışında, 25 milyon Iraklının hepsi kurban. Irak'ın zenginliklerinden 350 milyar dolar, hayali kontratlar, her yanı saran yolsuzluklar veya Irak petrolünün ucuza satılmasıyla hortumlandı. Siyasetçilerimizin cevaplaması gereken birçok soru var. Tarih onlardan hesap soracak ve arkalarında, Washington, Londra ve başka yerlerdeki lüks bürolarında oturup aldıkları kararların bedelini ödeyen milyonlarca Iraklının korkulu yüzlerinden, parçalanmış gövdelerinden ve akan kanlarından menkul bir miras bıraktıklarını göreceğiz. Fakat bu olmadan önce özgür ve demokratik ülkelerin halkları, yani bizler, harekete geçmeliyiz. Aksi takdirde biz de insanlığımı satmış ve modern tarihin en büyük suçlarından birine ortak olacağız. (18 Mart 2007)