Bölgede 1990'ların konjonktürü yok artık. Türkiye'nin hâlâ farkına varamadığı da bu. Kürtlerin farkına varamadığı ise Irak'ın orta bölgesinde ABD'nin Sünni aşiretleri, El Kaide tarzı örgütlenmelere karşı yanına çekerek, görece güvenliği sağladığı. Yani ABD'nin bir süre sonra Kürtlere ihtiyacı kalmayabilir
Operasyon, harekât, sıcak takip, işgal. Irak Kürt Bölgesine yönelik askeri yöntemin tarifi baktığınız yöne göre değişir. Keza birçok gazete ve televizyonun duruma yaklaşımı da benzer nitelik taşıyordu; yerli ve yabancılar arasında da çok fark yoktu bu kez. Niyet beyanı, önyargı, abartılı yaklaşımlar paralel seyir izledi.
Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Irak topraklarına girdiği gün The Independent 'Irak'ın yeni işgali' başlığı ile durumu abartıp ve okurunu yanlış yönlendirirken daha sonra Irak Kürt Bölgesi ile Gazze arasında paralellik kurmaya çalıştı. Oysa gazetenin deneyimli yazar-muhabiri Patrick Cockburn iki bölgede yaşananların benzer olmadığını bildiğini halde; üstelik 2003'den bu yana yaşanan işgali görmezden gelerek.
'Niyet' haberi aştı
'Gireriz, çıkmayız', ya da 'Hedef Kandil' tarzı, 10 yıl öncesinin paradigmasınının hâlâ devam ettiğini düşünen başlık ve yorumlar Türkiye medyasının hâlâ 'savaş severliğinden' çok şey kaybetmediğini de gösteriyordu. Hele askerler geri çekildiğinde 'neden erken çıktık' sorusu tüm siyasi senaryoların ötesinde vicdansızlıktı. Kış mevsiminin o dondurucu soğuğunda, o vahşi coğrafyada gencecik insanları ölümle yüzleştirmekten keyif alıyor gibiydi, sıcak ekranların soğuk kalemleri. Neyse ki PKK sorunu sadece askeri harekâtlarla çözülmeyeceğini savunan yazar ve gazetecilerin sayısı da artıyor.
Irak Kürt Bölgesi'nde kameraların ve objektiflerin görmediği bir savaşta televizyon ve gazeteler olan bitenin uzağında olmasına rağmen yine her şeyi 'sıcak' bir atmosferde yansıttı. Zaten medya için operasyonun gerekçesinden ve sonuçundan önemlisi 'olmuş' olmasıydı. Medyanın altın kuralları gereği 'şiddet ve savaş'ın her zaman prim yaptığı bu kez de kanıtlandı. Kimileri de erken çekilmeden duydukları üzüntüyü farklı gerekçeler öne sürerek sorgulamaya çalıştı.
Sınırın öte yanı
Sınırın öte yakasındakileri kale almak ve onları da dinlemenin zamanı çoktan gelmiş durumda. Erbil ve Selahhadin'deki Kürt yetkilileri 'bu operasyonun son olması'nı dilerken biraz daha yakınlaşma ve çözüm için birlikte çaba sarf etmenin gereğini dile getiriyorlar. Neçirvan Barzani, Bölgesel Yönetimin Başbakanı. Genç pragmatist. Mesud Barzani'ye göre ılımlı bir isim. "PKK'ya birlikte çözüm bulabiliriz" diyor. Zaten Türkiye'nin 2003'ten bu yana sürdürdüğü 'bölgeye sırtını dönme', 'tanımama' ve zaman zaman da 'aşağılaması'nın hiçbir sorunu çözmediği ortada.
Kürt Yönetimi Türkiye'yi ağır dile eleştirse de bu kez süreci kontrollü götürdü. Medya'daki haberler daha soğukkanlı, sokaklarda KDP'nin örgütlediği öğrenci gösterileri yoktu. Sadece Türkiye'den gelen Kürtlerin, aralarında Erbil'deki üniversitelerde okuyan öğrencilerin de bulunduğu gruplar küçük çaplı gösteriler düzenledi sadece. Bölge halkı gösterilere itibar etmedi.
Erbil kalesinin eteğindeki kahvede oturan yaşlı adam "90'lardan beri yapılan operasyonlardan ve sonuçsuzluğundan söz ediyor", bir diğeri bildik ama yaygın bir argümanla karşımıza çıkıyor: "Türkiye'nin derdi Kerkük ve sürekli bu bölgeyi tehdit altında tutmak istiyor". "Peki PKK" diyoruz. Kürt yönetiminin söylemi ile örtüşüyor sözleri: Biz bu işte taraf değiliz. Kendiniz halledin. Hatta sizin iç sorununuz. Niye Kürtlere haklarını vermiyorsunuz? Diye yanıtlıyor. Ama PKK'nın rahatsızlık yarattığını ve kendilerini Türkiye ile karşı karşıya getirdiğini söyleyenler de var. Ama satıraralarındaki Kürt dayanışmasını okumak zor değil. Operasyon boyunca Irak'ın egemenliğini dile getiren Kürt yöneticiler, "Peki egemen topraklarda PKK varlığına niçin izin veriyorsunuz" sorusuna yanıt vermiyor. İngilizce yayımlanan Globe gazetesi Kosova'daki durumla Kürt bölgesini özdeşleştirirken tüm onların reel politik tarafından belirlendiğinden habersiz gibi.
KDP ve PKK
Türkiye'nin on yıllardır iyi bir 'namı' yok bölgede. Ancak belirgin, uçlara savrulan bir düşmanlık da yok. Hem Türkiye hem de Irak Kürt tarafında herkes kendi kartını oynuyor. Ancak bu kez oyunda kâğıtları ABD dağıtıyor. Bunu Kürt yetkililer dâhil herkes biliyor. Türkiye'nin resmi politikası "PKK'nın bölgeden temizlenmesi" yönünde. Ancak, . Kerkük ve bölgesel yönetimin geleceği de bu politikanın diğer unsurları. Bu süreçte ABD ile yapılan pazarlık Afganistan 'a muharip birlik yollamaktan, İran'a karşı bir ABD harekâtında tavır göstermemeye kadar uzanabilir. Iraklı Kürtlerin kartları ise Irak'ın tek güvenli bölgesinin kaybedilmesi tehdidi. Üstüne üstlük, durum Iraklı Kürtlerin sürekli tekrar ettiği gibi de değil zaten: PKK ile biz başa çıkamayız. Bu doğru. Irak Kürt yönetimi PKK ile tek başına başa çıkamaz ama aynı zamanda çıkmaz. PKK'nın bulunduğu Kürt bölgesi coğrafyası gerçekten kontrolü çok zor bir bölge. Zap'dan Kandil'e uzanan hattı kontrol altında tutmak bu koşullarda mümkün değil. Ama bu konuda niyet de önemli. Bu niyet de Kürt Bölgesi yönetiminde yok. PKK Kürt yönetimi için başa çıkması zor bir 'baş ağırısı', ama aynı zamanda bir koz. Bunun kaybettiği takdirde Kerkük gibi bir sorun karşısında Türkiye karşı eli boş kalacak. Ama PKK orada varoldukça Türkiye'ye karşı kozu hazır. Temel nokta ise Kürdün Kürdü vurmamasında yatıyor.
Irak Kürtlerden ibaret değil
Bölgede 1990'ların konjontürü yok artık. Türkiye'nin hala farkına varamadığı da bu. Kürtlerin farkına varamadığı ise Irak'ın orta bölgesinde ABD'nin Sünni aşiretleri El Kaide tarzı örgütlenmelere karşı yanına çekerek, görece güvenliği sağladığı. Sünni aşiretler kendi otoritelerini yitirmemek, ekonomik ve sosyolojik üstünlüklerini kaybetmemek için ABD ile birlikteler; üstelik para da kazanıyorlar. Yani ABD bir süre sonra Kürtlere ihtiyacı kalmayabilir. Bu Kürtleri bugünden yarına terk edecekleri anlamına gelmiyor tabii ki. Ama Kürtler, emperyalist ve pragmatist bir ülke olarak ABD'nin hareket tarzının farkında.
Kürtler ABD'nin kendilerini terk etmese bile her koşulda yanlarında olmayacağını biliyor. Iraklı Kürt aydınlar uzun süredir bunu tartışıyor. 1975 ve 1991 tekrar edebilir mi? Tarih tekerrür etmeyecek tabii ki. Ama Iraklı Kürtlerin ABD ile flörtünün işgalin ilk günlerindeki kadar sıcak olmadığı ortada. Herkesin ihtiyacı bu ilişkinin boyutunu belirliyor. ABD ülkedeki petrol ve enerji kaynaklarını istikrarlı şekilde çalıştırmak istiyor. Bunun da sadece Kürtlere olmayacağını biliyor. Çünkü Irak sadece Kürtlerden ibaret değil.
Yeniden güven tesis edilebilir mi?
Kürtlerin bir diğer çelişkisi ise merkezi Irak hükümeti ile. Bağdat yönetimini operasyona sessiz kalmak ve pasiflikle suçlarken örneğin petrol yasası, Kerkük ya da bütçeden alınan pay konusunda anlaşabilmiş değiller. Yani Erbil ne Bağdat'la ne de Bağdatsız yapabiliyor. Tıpkı ne PKK ile ne de PKK'sız olmak gibi bir ikilem bu. Arap dünyası ise konu Kürtler olduğu zaman hala mesafeli davranıyor. Operasyon süresince Türkiye'ye sessiz kalınmasının nedeni bu. Kürtlerle Arapların işgal süresince sergilenen tavır nedeniyle barışmaları zor. Birlikte çalışabilirler ama zihin altlarındaki düşmanlıkları silmek kolay değil. Kimse kimseye güvenmiyor bu bölgede.
Durum karmaşık gibi görünürken çok basit ve pratik çözüm yöntemleri de var tabii ki. Kürt Bölgesel Yönetimi Başbakanı Neçirvan Barzani ile toplantımızda 'diyalog' sözcüğünü sürekli sarf ederek Türkiye'nin Kürt bölgesini kale alması halinde birçok şeyin değişebileceğini söylemek istiyor. Kürt bölgesi ile ilişkileri sıcak olmayan İran Erbil'de Konsolosluk açarken Türkiye'nin ayak sürümesi, lehine olan bir durum değil. Çünkü Türkiye'nin artık Kürt bölgesi realitesine direnmesini anlamak güç. Iraklı Kürtler orada ve Türkiye'nin komşuları. Türkiye'nin korkusu olan 'bölgenin bağımsızlığından' söz eden bile yok. Niyet olsa da bunun hayata geçemeyeceğini biliyorlar.
Hangi Kürt yetkilisine sorarsanız sorun PKK'nın bulunduğu o bölgenin yıllardır insansız olduğunu, kimsenin yaşamadığını ve kontrolün çok zor olduğunu söylüyor. Bu doğru. Saddam Hüseyin döneminde boşaltılan, haritan silinen Kürt köylerinin bulunduğu bölgeler bunlar. PKK güçlü, Peşmerge başa çıkamaz ancak darbe vurabilir. Ama önemli olan çözüme temelden ve birlikte çözüm bulmakta. Kürt bölgesinde yükselen ses 'bizi bir dinleseler' şeklinde. Sorununu ortak komşuluk temelinde çözmekten, birlikte çalışmaktan başka bir çözümü yok gibi görünüyor. Iraklı Kürtler "siz Türkiye'deki sorunu çözün biz de buradaki sorunu çözmek için elimizden geleni yaparız" diyor.
Ankara ile Erbil arasında diyalog zamanı gelmedi mi? Ama eğer amaç Irak Kürt bölgesindeki sorunu çözmek değilse orasını bilemeyiz.
Kaynak: Radikal