Türkiye'de sistemin bir dönüşümden geçtiğinde kuşku yok. Özellikle askerin sistem içindeki yeri bağlamında önemli dönüşümler yaşanıyor. Bu dönüşümde taraf olanlar siviller ve halk özellikle de muhafazakar kesimler. Bu vurguyu yapma gereği duymamın nedeni Türkiye'de sivil olmanın her zaman için seçilmiş hükümetlere karşı darbe yapılmasına karşı olmak anlamına gelmiyor olmasıdır.

Geniş halk yığınlarına tepeden bakan seçkin sivil zümrenin önemli bir kısmının gerek görüldüğü durumlarda darbeden yana olduğunu bilmeyen yok. Hatta askere darbe davetiyesinin, bunu kışkırtıcılık boyutlarına kadar götüren yayınların/davetiyenin "medya ve aydınlar çevresi"ne mensup etkin sivil kesimlerden geldiğini biliyoruz.

Buna karşılık muhafazakar kesimin ezilmişlik- itilmişlik psikolojisini üstünde sürekli taşıdığı, iktidara yaklaştığı her durumda bu kesimlerin "darbe tehdidi"ni Demokles'in kılıcı gibi salladıkları da göz önüne alındığında ortada bir asker-sivil geriliminden çok seçkinler zümresi ile sessiz çoğunluğun asimetrik mücadelesinden söz konusu….

Seçkinlerle geniş anlamda halk, özel anlamda muhafazakar kesim arasındaki denge Türkiye'nin ve uluslararası konjonktürün dayatması sonucu "anlaşmalı" biçimde yeniden dizayn edilirken farklı katmanlarda farklı kırılmaların, çatışmaları yaşanması doğal. Hatta bu kırılma ve kontrollü çatışmayı siyaseten gerekli görenler de olabilir.

Bu noktada muhafazakar kesimin tüm dikkatlerini siyasi iktidar ( mücadelesine) yöneltir, bu gerilime yoğunlaştırırken Türkiye'deki dönüşümün toplumsal, kültürel, ahlaki boyutuna dair ilgileri ikinci plana itilmesi tuhaftır.

TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ