Muhammed Mursi’nin Mısır Cumhurbaşkanı seçildiğinin duyurulmasından beri İhvan ve ordu arasında karşılaşma olduğu hakkında çokça spekülasyon yapılıyor.  Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarını Yüksek Askeri Konsey’in iradesine karşı bir sonuçmuş gibi okuyanların sayısı az değil. Bu okumaya göre, askeri konsey, Ahmet Şefik’i ideal bir aday olarak görüyordu; Şefik, askerin çıkarlarına en iyi hizmeti sunabilecek ve devlet politikalarının değişmeksizin devamını sağlama alacak kişiydi. Yine bu mantığa göre, başkanlık makamının bir İhvan temsilcisi tarafından işgal edilmesi dolayısıyla asker ve İhvan arasında bir karşılaşma kaçınılmazdır.

Çok dar bir bakış açısıdır bu çünkü İhvan ile orduyu ayıran hatta odaklanıp bu ikisini birleştiren hattı ihmal etmektedir. Karşılaşmanın niçin kaçınılmaz olduğunu sormak yerine uzlaşmanın niçin mümkün olduğu gibi uygun bir soru sormak lazımdır. Başka bir ifadeyle, Şefik’in yapamayacağı ama İhvan’ın yapacağı neler olduğunu sormadık.

Mısır’ın câri ikikutuplu siyasi sahnesine zayıflık dengesi hâkimdir. İki kutbun, İhvan ve ordunun ilişkilerini düzenleyen hassas bir dengedir bu. Ancak her iki tarafın yek diğerini kuvvet bakımından eşitlediği bir güç dengesi değildir bu; her bir kutbun, diğerinde olandan yoksun olduğu bir zayıflık dengesidir. Bu zayıflık dengesinden dolayı da uzlaşma olması muhtemeldir çünkü her ikisi de birbirine muhtaçtır.

Devletin, kitlesel eylemlere mâruziyeti tecrübe ettiği bir zamanda, Müslüman Kardeşler harekete geçmiş sokakları kontrol etmektedir. Örgütsel ve eşgüdüm sağlama yetenekleri, Mısır’da önemli her şehirde meydanları doldurmasını sağlıyor. Dahası, her toplumsal gösteride İhvan’ın varlık göstermesi, gösteriyi güçlendirmekte; yokluğu ise gösteriye çelimsizleştirip etkisini sınırlandırmaktadır. Toplu eylemleri yumuşatabilmesi, İhvan cumhurbaşkanlığı başlıca gücü ve katkısıdır ki Şefik cumhurbaşkanlığı bunu veremezdi.

Ayrıca, İhvan cumhurbaşkanlığı, ordunun güvenli çıkış senaryosunu sağlama almaktadır; devrimci görünen bir güç, geçiş yönetimine onay damgası vurmakta ve Yüksek Askeri Konsey’in nezaret ettiği serbest ve âdil bir demokratik sürece övgüler düzmektedir. Bir Şefik cumhurbaşkanlığı, eski bir general ve devlet yetkilisi lehine seçimlere hile karıştırıldığı suçlamalarıyla orduyu lekeleyecekti. Dolayısıyla da Mursi’nin cumhurbaşkanlığ makamına gelmesi, Yüksek Askeri Konsey’e bahse değer bir üstünlük sağlayarak gerçekleşmiştir.   

Bu arada, Yüksek Askeri Konsey (YAK) Mısır “derin devletini”, liderliğin seçilmesine rağmen güç ağını kontrol eden kurumlar kümesini denetimi altında tutmaktadır. Mısır bağlamında, bu kurumlar ordu, bürokrasi, yargı ve çok boyutlu güvenlik aygıtıdır. Yürütme, bürokrasi kurumuna nüfuz edebilecekse de diğer kurumlar İhvan karşısında bir meydan okumadır. Derin devletle müzakere yürütmek ve onu yönetmek, Yüksek Askeri Konsey’in oynadığı bir roldür. Bu yüzden aynı derecede İhvan da  YAK’a ihtiyaç duymaktadır ve Mısır siyasi sahnesi, Mübarek’in devrildiği andan beri olduğu gibi ikikutuplu olmayı sürdürecektir.

İhvan ve ordu ilişkisini yöneten zayıflık dengesinden ayrı olarak, iki kutup arasında rahat bir müşterek zemin yaratan bir dizi karşılıklı çıkar da mevcuttur. Mısır ordusunun liderliği, Mübarek cumhurbaşkanlığının son on yılında sahneye hâkim görünen iş dünyasının tekelci kapitalist yeni seçkinleriyle çatışma ve tatminsizlik içinde olduğunun işaretlerini vermektedir. Rejimin sivil kanadının asker üzerindeki bu hâkimiyeti 2007 Anayasa değişikliğiyle zirvesine çıktı; bu değişiklikle tüm referanslar “sosyalizmden” “serbest ekonomik faaliyete” kaydı. Ekonomik kaynaklar üzerinde devlet kontrolüyle doğrudan ilişkili ekonomik çıkarları olan ordu bu değişiklikten mutsuzdu.

Mısır’da başlıca gelir ve yatırım kaynakları, kamuya ait araziler ve enerji ticareti, Mübarek’in tekelci kapitalist yeni seçkinlerinin eline geçiyordu. YAK’ın geri dönmelerinden veya bir Şefik cumhurbaşkanlığında kendisini yeniden tesis etmesinden korktuğu bu seçkinlerdi. Mursi cumhurbaşkanlığı ise eski tekelci kapitalistlerin yerini alacak rekabetçi kapitalistler yaratacağı için YAK nezdinde daha faydalıdır. Böylelikle ordunun ekonomik çıkarları güvenceye alınmış olacak; ve ordu bu esnada İhvan ekonomisinin omurgasını teşkil eden tacirlerin ekonomik gücünden de istifade etmiş olacak.

Rekabetçi kapitalizmi sürdürmekteki bu karşılıklı çıkar, bir başka karşılıklı çıkara yol açmaktır: Bölgesel statüskonun ve küresel hegemonik düzenin sürdürülmesi. Kapitalizme yönelim, rahat bir ithalat-ihracat atmosferi olan istikrarlı bir ticari muhit talep eder. Ticaret için istikrarlı bir muhit, bölgesel düzenin ve uluslararası ittifakların devamını zorunlu kılar. Devrimci olmayan tepkici bir sosyal güç olarak İhvan, radikal değişime ilgi duymayan bir kurum olarak ordu, böylesi bir düzenin muhafazasından yana olacaklardır.

Her iki kutbun küresel hegemonya düzeninin korunmasında yatan çıkarları, küresel güçlerin de bir İhvan cumhurbaşkanlığında benzer çıkarlarının olmasıyla örtüşmektedir. Camp David Anlaşmasına bağlılık duyulacağını söyleyen,  İsrail’le barışçıl ilişkilerin önemine vurgu yapan Ortadoğu’daki en eski direniş hareketi olan İhvan’dan gelmiş bir Mısır Cumhurbaşkanı, Batı nezdinde kıymetli bir stratejik sermayedir. Bu bakımdan kaydetmeye değer olan bir şey de Mursi’nin cumhurbaşkanı olduktan sonra yaptığı ilk konuşmadaki tek siyasi konunun, Mısır’ın daha önce imzalanmış olan uluslararası anlaşmalara bağlı kalacağının beyan edilmiş olmasıdır.

İhvan ve YAK arasındaki kutupluluğun karşılaşma yerine uzlaşmaya yol açması muhtemeldir. Bazı sürtüşmeler olabilirse de belli başlı politika yönelimleri etrafında değil küçük teknik meseleler etrafında cereyan etmesi muhtemeldir. Dolayısıyla da Mısır devletinin politikasında özde değil tarzda bir değişiklik beklemeliyiz.

Kaynak: Ahram Online

Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı