"Yemen'in kuzeyinde meydana gelen savaşta yer ağırlıklarını çıkartıp dışarı attı. Doğa, bu savaşta bütün ağırlığını Husilerden yana koydu." Dini direniş literatürüne göre, "Allah (c.c.) dağları, kayaları, çalıları, hatta kuşlar ve sürüngenleri bile direnişçilerin yanında savaşmaları için direnişçilerin emrine verdi." Bu sözler, Yemen'in Sade bölgesinde duyacağınız,ama aynı zamanda Lübnan'ın güneyindeki banliyöde, Güney Lübnan'daki Bint Cübeyl köyünde İsrail saldırılarının durmasının hemen ardından 2008 sonu ve 2009 başlarında İsrail'in düzenlediği saldırılar sırasında Gazze'nin Deyrul Belah, Beyt Hanun ve Cebaliye kentlerinde duyulanları andıran ifadelerdir. Bölgedeki direnişi takip edenler, Yemen'in Sada kenti ile ile Güney Lübnan ve Han Yunus arasında, İran parmağı şayiasını ortaya atma hususunda ortaklıklar bulacaktır. Ancak bu dili en iyi kullanan sadece direnişçilerdir.
Hayır, bu kez ayırımın göstergesi İran değil. İçbükey ve dışbükey aynalar, Yemen'deki gerçeği olduğundan farklı gösterme konusunda ne kadar kudretli olursa olsun, kendi örgütsel yapılarını Sada'ya ihraç eden Hamas da Hizbullah da değildir. Kısaca ifade etmek gerekirse Sana'daki direniş, tamamen yerel özellikli bir direniştir. Doğal olarak da Husi cemaati, bütün dünyadaki direniş hareketleri gibi, Latin Amerika'dan Çin'e, Fas'tan Körfez ülkelerine kadar bütün direniş literatürünü derinlemesine okumuş, Filistin ve Lübnan'da direnişin yaşadıklarından ders çıkarmanın ne kadar değerli olduğunu anlamıştır.
Husilerin tecrübesini diğer direniş hareketlerinden ayıran en önemli özellik, dini, kültürel ve sosyal düzeylerde sahip olduğu bir özelliktir. Yakın döneme kadar Yemen'de bu hususla ilgili dikkat çeken durum, Şafiilerle Zeydilerin bir arada yaşama tecrübesidir. Herhangi bir abartıya mahal bırakmaksızın bu Ortadoğu'daki ortak yaşamanın en güzel şekillerinden biri, mezhep tabiileri arasındaki birlikteliğini, yaşanan ticari ortaklıkların boyutlarını ve her mezhebe ait ayrı cami ve mescidin olmayışını bizlere çok güzel bir şekilde anlatmaktadır. Öyleyse daha sonra ne oldu da bu olanlar meydana geldi?
1991 yılında Sada'yı ziyaret ettiğimde o dönemde Husilerin ilk siyasi deneyimi olan Hizbu'l Hakk (Hak Partisi) yandaşları, Sada ve Sana'da birkaç yüz kişiyi geçmeyen siyasi bir oluşumdu. O dönemde, Zeydilerin akidesinin iki temel rüknü ve tarihi ayrımlarının kaynağı olan davet ve huruc (isyan)la ilgili temel akidevi sorularına henüz kesin cevaplar bulunamamıştı. O dönemde Zeydi düşünce içerisinde ıslahatçı düşünce olarak kabul edilen bir çizginin söylediklerini duymuştum. Bu kişilerden biri, huruc kavramının zamanla değişim gösterdiğini, belirli bir dönem, bu kavram kılıçla isyan anlamını taşırken, başka bir zaman için kamusal alanda yapılan yanlışlara ve kötülüklere barışçı yollardan karşı koymak anlamını da taşıyordu. Bu, toplumda önderlik etmeyi de içine alan bir karşı koyma biçimiydi.
Orada burada, cemaatin finansal kaynakları, Zeydi toplumda Zeydi kültürel mirası yeniden ihya ve Yemen'in tarihi görünümünü yeniden inşa etmek için kimin önderlik yapacağı gibi bir takım sorular sorulmaktaydı. 2004 yılında Husilerle Yemen Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih taraftarları arasındaki savaş patlak verdiğinde, sanki bu hareketin finansal kaynak ve önderlik sorunsalına cevap bulduğunu hissettim. İşte görüldüğü gibi son on beş yıl içerisinde ihyacı bir hareket ortaya çıkarak sadece tarihi ve dini arkadaşları olan Şafiilerle birlikte yaşama ilkesi üzerine kurulu içe kapanmacı bir şekilde değil, doksanlı yılların başlarından beri karşı karşıya kaldıkları yok olma tehlikesine karşı koyma ilkesi çerçevesinde kendi kimliklerini yeniden inşa ettiler.
Söz konusu tarihte başlayan bu tehlike, yaklaşık bir yıldır, tam olarak ise Vehhabiliğin Zeydiliğin kalesi olan ve benim açımdan İran'ın Kum'u Irak'ın ise Necef'ine tekabül eden Sada'ya sızmasıyla zirvesine ulaşmıştı. Sada'ya Vehhabilik, Vehhabileşen ve mezhebi misyonerlik prensibini benimseyen Yemenli din adamları yoluyla girmişti. Sada'nın arka mahallelerinde okullar ve mescitler, Şeyh Mukbil el-Vedai'nin gözetimi altında, Vehhabilerin kontrolü altına girmişti. Bunun ardından Zeydi çevrelerde tekfirci dilin sertliği giderek artarak bölgenin kadim ailelerine bile sızmıştı. Buna Sada ilinde Vehhabi hareketin elde ettiği resmi himayeyi de eklemek gerekiyor. Bu durum, Zeydi çevrelerde Zeydi kimliğin yok edilmesi yönünde bir planın bulunduğu ve Zeydi toplumun biyolojik hayatiyetine son verecek bir programın varlığına dair tedirginliğe yol açmıştı.
Vehhabiliğin neden olduğu bu yıkım tehlikesi, Zeydiliğin Yemen'de kültürel, toplumsal, ekonomik ve siyasi planda devrimci bir hareketin doğuşuna önderlik etmesine neden oldu. Böylece bu mezhep, bayrağı, Hüseyin'in aşurasının devrimci bir uzantısı olan Ehl-i Beyt imamı Zeyd bin Ali bin el-Hüseyn'den devr aldı.
Selefi rüya, ideolojik ve siyasi rakibinin doğmasına yol açmıştı. Kışkırtıcı bir biçimde icra edilen mezhebi misyonerlik, 2004 yılında patlak veren o vakitten beri bir türlü bastırılması mümkün olmayan Zeydi intifadanın doğuşuna yol açmıştı. Husi cemaat, Zeydilerin ülkesinde dini ve siyasi ihyanın bir tecellisi olarak ülkedeki Zeydi çoğunluk için ulusal kurtuluş hareketine dönüştü. Ehl-i Beyt sülalesinden olan Husi ailesi, daha önce yaşanan beş savaşta onlarca şehit verdi. Husi cemaatin önderleri Abdülmelik Husi'nin dört kardeşi ilk üç savaşta öldürülürken amcasının ve kardeşlerinin çocuklarının kimi şehit oldu, kimi de halen hapishanelerde tutsak bulunmaktadır.
Birinci savaşta, cemaat sadece 300 savaşçıya ve aynı zamanda çok az bir cephane ve yiyecek stoğuna sahip bulunurken bugün sivil desteği hariç yirmi bin savaşçısı bulunuyor. Husi'nin bugün ne savaşçı sayısıyla ne de silah stoğuyla ilgili herhangi bir endişesi bulunuyor. Husiler, Suudilerin kendilerine silah ulaşmasını engellemek için deniz tarafından başlattığı kuşatmayla dalga geçiyorlar ve bugüne kadar deniz tarafından kendilerine tek bir silah bile gelmediğini söylüyorlar. Silah destekleri sorulduğunda ise buna cevapları son derece basit ve sade: Ordu içinden ve Yemen Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih'in etrafında kümelenmiş olan silah tüccarlarından…
Bu arada yeri gelmişken belirtmekte fayda var, Husiler başkent Sana'ya hakim olabileceklerine inanıyorlar ama bunu bilinçli olarak yapmaktan kaçınıyorlar. Onlara göre başkenti ele geçirmeleri, Yemen'deki çeşitli siyasi gruplar üzerinde, sanki Ali Abdullah Salih'i devirerek yerine kendileri geçmek istiyormuş gibi bir korkuya neden olacağından, herkesin kendileriyle eşit haklara sahip oldukları bir siyasi ortam yaratacaklarına dair garanti veriyorlar.
Yemen Glasnostu ve Düzenin Başı
Husilere bağlı güçlerle bazı bölgesel kuvvetler, 3 Kasım'da başlayan Suudi askeri müdahalesinden hemen önce Yemen Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih'in yok olma noktasına geldiğini belirtiyorlar. Başkan artık kuzeyden güneye doğru ilerleyen ve domino taşı gibi birbirini tetikleyen parçalanmalar nedeniyle oluşan yeni yerel duruma hâkim olamıyor. el-Kaide'nin faaliyetleri bakımından son derece verimli bir ortam yaratacak olan kaosun ve çöküşün patlak vermesini durdurmak için mutlaka bir müdahalede bulunulması gerekiyor.
Amerikan bakış açısına göre Ali Abdullah Salih hükümeti son derece zayıf görünüyor ve bu hükümetin Aden Körfezi ve Hadramevt gibi son derece hayati ve stratejik bölgeleri kontrol altına almaya kudreti bulunmuyor. Mevcut Yemen devletinin yapısında meydana gelebilecek herhangi bir çatlak, ulusal ve mezhebi eğilimlerin ajite edilmesine yol açacak ki bu da istikrarın temellerinin sarsılması ve son tahlilde Yemen'in birliğine halel gelmesi anlamına geliyor.
Suud şura meclisi üyesiyle yaptığım özel bir görüşmede Yemen'deki son gelişmelerle ilgili, Amerikalıların prensip bakımından Yemen'in bölünmesine karşı çıkmadıklarını, ancak mevcut Amerikan çıkarlarının bu türden bir bölünmeye uygun düşmediğini belirten bir beyanat almıştım.
Bu bakış açısı, Husi ordusundaki askeri yetkililerden birinin aktardıklarıyla örtüşüyor. Buna göre Suudilerle Amerikalıların bakış açısı arasındaki en önemli fark, Suud yanlısı Islah Partisi'yle ilgili. ABD'liler hiçbir şekilde dini bir partinin Yemen'de iktidara gelmesini istemezken Suud yönetimi bu partinin iktidarını destekliyor. Buradaki itiraz sadece ABD'nin dini bir partinin iktidara gelmesini istememesinden değil aynı zamanda meydana gelen son iç savaşta Yemen hükümetinin inandırıcılığının önemli bir bölümünü yitirmiş olmasından kaynaklanıyor.
Yemen'deki yönetim, ülkede rehin alma ve adam kaçırmadan Husi hareketini sorumlu tutarken, Husi hareketine bağlı güvenlik güçleri, Alman hükümetine konuyla ilgili ayrıntılı bir rapor sunarak, kendilerine yöneltilen suçlamalara ciddi bir darbe vurmuş oldu. Zeydi hareketin yöneticileri, Alman hükümetinden raporda geçen Yemenli yetkililer hakkında soruşturma yaparak gerçeğin üzerindeki sis perdesinin kaldırılmasını beklediklerini belirtiyor.
Suudi milletvekilinin ifadesine göre içerde güçlü olan ve Amerikalılara oldukça yakın bir prens, Güney Yemen'deki muhalefete destek veriyor. Bu hususun Suudi kraliyet muhafızlarının kararıyla yapılacak askeri üsle bir ilişkisi olabilir. Ayrıca Güney'deki muhalefet güçlerinin Husilere açılma yönündeki kararlarını etkilemeye dönük bir girişimle de alakası olabilir.
Bu bakış açısına göre bölünme, hileli bir düalizmi beraberinde getirmeye başladı bile. Amerikalıların Sudeyrilerin Yemen meselesine yaklaşımlarına karşı çıkmaları, Suud Sarayıyla birlikte hareket etme biçimini alıyor.
Yıllardır er-Rabu'l Hali bölgesinde iki askeri üsse sahip olan ABD, bölgede Suudilerin de bir askeri üs inşa etme çabası içinde olduğuna şahit oluyor. Bu, aynı zamanda Yemen'i yönetme hususunda Suud'la ABD arasındaki ilişkilerin daimiliğine yapılan bir vurgu gibi de görülebilir.
Amerikalılar, savaşta Suudilerin askeri müdahale kararına karşı çıktılar, saraya bu tür bir müdahalenin başarısız olma durumunda istikrarı yok edecek, başka bir savaşın kapısını aralayacak ve Yemen'i kaosa sürükleyecek bir aşırılıkla sonuçlanabileceği uyarısında bulundular. Onlara göre bu durum, kontrol altına alınması zor bir olay meydana getireceğinden Yemen'in ve Suudi Arabistan'ın istikrarına zarar vermesi kaçınılmazdı.
Südeyri kanadının krallık ailesi içerisinde savaşta diğerlerinden fazla acele etmesinden de anlaşılıyor ki bu kanat, Yemen'deki siyasi otoritenin daha adil bir şekilde bölüşümünü isteyen Husilerin ve Güney Yemen'de bulunan muhalif güçlerin onayını elde etmiş siyasi bir girişimden dolayı harekete geçmişti. Bu girişim pratiğe geçtiği taktirde, Suudilerin Yemen pastasındaki payının dörtte bire ya da daha azına sahip olmasına yol açacaktı.
Savaş ve askeri çatışmaların meydana geldiği ayrıntılarla ilgili olarak üzerinde dikkatle durulmayı gerektiren çok tiksindirici bir durum söz konusu. Mezkur Husi askeri yetkili, Suud sınırında bulunan ve petrol yataklarıyla ünlü Melahit bölge müdürlüğünün uyuşturucu, silah ve Gat otunun geçiş yeri olması hasebiyle sahip olduğu öneme dikkat çekiyor ve bunlardan sadece Gat otunun kendileri için önemli olduğunu ancak diğer ikisinin hiçbir öneme sahip olmadığını, bu iki kaçakçılığın daha çok Yemen yönetiminden bazı yetkililerle bazı Suudilerin tekelinde olduğunu ifade ediyor.
Husi cemaatindeki bu komutan yorumuna devam ederek, şayet Yemen'deki krizin Husilerin sözkonusu Melahit bölgesindeki geçidi ele geçirmesinden kaynaklandığ, Suud ve Yemen ordularının askeri müdahalesinin bundan dolayı meydana geldiği söylenirse bunun, meseleyi oldukça basitleştirmek anlamına geleceğini belirtiyor.
Geniş açıdan bakıldığında Suud ordu yönetiminin işin en başında, Husilerle olan mücadelenin geçici olmadığını kavradıklarını ve şu ana kadar yaklaşık olarak Güney'deki 400 köyü kapsayan geniş çaplı boşaltma operasyonuyla Yemen sınırındaki askeri konuşlanmanın yakın vadede sona ermeyeceğini anladıklarını gösteriyor. Husi komutana göre Suudiler bunu sadece askeri nedenlerden dolayı yapmıyorlar. Tersine Suudiler, bu yaptıklarıyla Yemenli Husi savaşçıları, iki ülke arasındaki ortak sınırdan kilometrelerce öteye atmak, böylece rahat bir nefes almak istiyor. Ancak Suudilerin anlattıkları eksik çünkü olan biten bunun tam tersini gösteriyor. Zira Suudilerin bu askeri operasyonu, Suudilerin söz konusu girişimlerinin çok daha geriye gitmesine neden olabilir.
Lübnan'da yayınlanan es-Sefir gazetesinden çeviren: İ. Faruk İbrahimoğlu