Hitler'e, "faşist, ırkçı, ruh hastası, cani, katil" gibi birçok sıfat yakıştırılabileceğini, ancak "laik" denilemeyeceğini söylüyor. Delil olarak da, Hitler'in 1933 yılında Vatikan'da söylediği, "Laik okullara hiçbir zaman müsamaha edilemez" sözlerini hatırlatıyor. Zaman ve yerde, yani 1933 tarihinde ve Vatikan'da Baykal'ı hataya düşüren cehalet izini es geçip, soruya dönelim: Hangisi doğru? Hitler laik miydi, değil miydi? Aslında yukarıdaki sorunun cevabı, Türkiye'de laiklikten ne anlaşıldığına ve ne anlamamız gerektiğine dair çok ama çok önemli bir ölçünün ipucunu veriyor. Başbakan, laikliği başka şeylerle karıştıranları köşeye sıkıştırıyor. "Hitler de laikti" sözü, laikliğin bizatihi faşizan bir prensip olduğu anlamına gelmiyor. Demokrasisiz laiklikten dem vuranları, kestirmeden Hitler ile aynı safa yerleştiriyor. İçinde nefes alıp verdikleri karanlık dünyayı ifşa ediyor. Hitler laik değildi. Mussolini de laik değildi. Faşizm laik değil, din düşmanı bir ideolojidir. Kimse faşist liderlerin devlet güdümünde kilise yaratma teşebbüslerini dindarlıklarına delil olarak sunmaya kalkamaz. Mussolini ateist idi. Hıristiyanlıktan nefret ederdi. Hitler de Hıristiyanlığı fazla barışçı ve enternasyonalist bulurdu. Bu yüzden her ikisi de faşizme uygun yeni bir din yaratmaya, Hıristiyanlığı millîleştirmeye, yetmediği yerde de eski pagan inançlarını diriltmeye çalışmışlardı. Hatta Hitler, Germenlerin savaş tanrısı Wotan için bir tapınak inşasına bile teşebbüs etmişti. Mussolini'nin İtalya'da, Hitler'in Almanya'da en çok titizlik gösterdikleri işlerin başında eski pagan geleneklerini ve ritüellerini diriltmek gelmiştir. Nazilerin Yahudi düşmanlığını da, Hıristiyanlığa özgü anti-semitizm ile karıştırmamak gerekir. Faşizm, ırkçı bir ideoloji olduğu ve Sami ırkları aşağı gördüğü için Yahudilere düşmandı. Faşizmin ortak dürtüsü, bütün milletleri kardeş olarak gören enternasyonalist dinlere düşman olmaktır. Semavî dinlerin toplum üzerindeki etkinliğini kırmak için, bunların yerine eski pagan inançlarını diriltmeye çalışır. Tıpkı bizde, Atsızcıların İslâmiyet yerine Şamanizm'i diriltmeye çalışmaları gibi. Aynı mantık ve muhakeme içinde Kürt faşizminin ipuçlarını arayanlar da, son günlerde Zerdüşt inancını Kürtlerin asıl dini olarak takdim eden Mehdi Zana'yı takip edebilirler. Faşizm, laik bir sistem değil, kendisine rakip oldukları için müesses dinlere düşmanlık gösteren totaliter bir ideolojidir. Ama siz kalkıp, devletin dinler karşısında bir felsefî inancı tercih etmesini ve bu felsefî inanç üzerinden dinlere düşmanlık etmesini laiklik zannederseniz; yani Hitler'in de öncesine uzanıp "aklın aydınlığı..." diye söze başlayıp 19. yüzyıl pozitivizmini laiklik diye takdim ederseniz, tam olarak Hitler ile aynı yerde durmuş olursunuz. Laikliği korumak için demokrasiden vazgeçilebileceğini savunanların söz konusu ettiği laiklik, Hitler'in laikliği, yani din karşıtlığıdır. Demokrasiyi, asgari şartlarda olsa bile, laiklik olmadan yaşatmak mümkün değildir. Ama laiklik, demokrasisiz var olabilir. İşte o laiklik, totaliter bir ideolojinin tektipleştirici aygıtı olarak dinlere mesafeli durmak yerine dinleri yok etmek derdine düşecektir. Çünkü dinler bizatihi o totaliter ideolojinin, üzerinde durduğumuz örnek üzerinden faşizmin rakibi olacaktır. "Hitler laik miydi?" sorusunun cevabı durduğunuz yere göre değişir. Dinler karşısında bir düşünceye veya felsefî görüşe devlet nezdinde bir ayrıcalık tanınmasını onaylıyorsanız, -daha anlaşılır olması için basitleştirelim- devletin bir ideolojisi olması gerektiğini düşünüyorsanız, siz de Hitler'in olabildiği kadar laik olabilirsiniz. O zaman laikliği bir ideoloji zannedenlerin, Hitler'den farkları üzerine yeniden düşünmeleri lazım.