Demokrat başkan adaylarından Hillary Clinton, kazanırsa denizaşırı saldırılardan sakınmayacak gibi görünüyor. Irak savaşının lehine oy veren Hillary, NATO'nun saldırı gücü gibi kullanılmasına ve İran'a müdahaleye karşı çıkmıyor; savaş tacirleri en çok onun kampanyasına bağış yaptı

Senatör Hillary Clinton 11 Ekim 2002'de, anayasanın savaş açılıp açılmaması konusunda kendisine ve meslektaşlarına verdiği yetkinin Başkan Bush'a devredilmesi (Temsilciler Meclisi'nin Irak'a saldırmanın 'gerekli ve uygun' olup olmadığına dair 114 sayılı ortak tasarısı) konusunda oy verirken, bir iç çatışma yaşıyor gibiydi: Kocası Bill yürütme kanadının eski şefiydi. Ve first lady'likle geçen sekiz yılında Hillary, Bill'in sekiz adet savaşına, saldırısına veya müdahalesine (Afganistan, Bosna, Kolombiya, Haiti, Irak, Somali, Sudan ve Yugoslavya) itiraz etmemişti. Bill Clinton işbaşına geldikten kısa süre sonra, yani 1993'te Irak'ı bombalamış, koltuktan kalkana dek 1996 ve 1998'de de bombardımanı tekrarlamıştı. 1999'daysa bir süre için Iraklıların ve Yugoslavların üzerine aynı anda bomba atıyordu.

Kalıcı Amerikan üssü istiyor
Bu savaş eylemlerinin hiçbiri Kongre'den onay almadı. Hatta Temsilciler Meclisi, Yugoslavya Federal Cumhuriyeti'ne (diğer adıyla Sırbistan-Karadağ'a) yönelik ilan edilmemiş bombardıman savaşına karşı çıktığını belirten bir karar bile aldı. Bill buna aldırmadı ve tek taraflı savaşını 11 hafta boyunca sürdürdü.
Çok çeşitli yazarlara göre, Hillary Clinton Bill'i Yugoslavya'ya saldırmaya ikna etmekte rol oynadı. Gail Sheehy, 'Hillary'nin Tercihi' kitabında şunu yazıyordu: "21 Mart 1999'da Hillary görüşlerini başkana telefonla ileterek ondan Yugoslavya'yı bombalamasını istedi." Bill kararsızdı. Hillary Holokost'u hatırlattı, Miloşeviç ve adamlarının toplu katliamlar işlemekte olduğundan dem vurdu ve, "Hayat tarzımızı savunmayacaksa NATO ne işe yarıyor?" diye sordu.
(O NATO ki, en başta Batı Avrupa'yı olası bir Sovyet saldırısına karşı savunmak için kurulmuştu.) Günler sonra başkan savaş talimatı verdi, böylece Kongre'nin anayasal yetkisini çiğnemiş oldu.
Senatör Clinton'ın 2002'de Kongre'de yaptığı konuşmada tekrarladığı Miloşeviç-katliamı masalının içyüzü, hemen sonrasında birçok Avrupalı patoloji ekibi tarafından ortaya çıkarıldı. Bununla birlikte Clinton-NATO hava saldırıları birkaç bin sivilin ölümüne yol açtı. Bir yıl sonra Uluslararası Af Örgütü, harekâtı düzenleyenleri ayrımsız bombardımanlarla uluslararası hukuku ihlal etmekle suçladı.
Irak savaşı tasarısının lehinde konuşan Clinton, kocasının Irak bombardımanını övdü ve Saddam'ın kitle imha silahları ve nükleer programa sahip olduğunu, Kaide'yle de bağlantıları bulunduğunu gösteren 'tartışılmaz' olgulardan bahsetti. Fakat bu iddia aslında Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu'nun, Knight Ridder gazete zincirinin, önde gelen gazetelerde yayımlanan haberlerin ve birçok internet sitesinin sunduğu olgularla çelişiyordu. Hillary ise, Irak'a saldırmaya çoktan karar vermiş olan Beyaz Saray'dan gelmesine rağmen, tasarının savaş başlatmak anlamına geldiğini inkâr ediyordu.
Bush Irak'ı işgal ettiğinde Clinton bunu 'müdafaa' diye niteledi. Kitle imha silahları ve terör bağlantılarının canavarca yalanlar olduğu ortaya çıktıktan sonra bile savaş lehindeki oyunu savundu ve savaş destekçiliğinden hiç vazgeçmedi. Bu tavrının tek nedeninin müzakereyi desteklemek olduğunu savundu ama tasarıda müzakereyle ilgili tek kelime yoktu. Ve kendisine hatalı istihbarat verildiğini öne sürdü, fakat hiçbir ayrıntıyı aktarmadı. Ayrıca çekilme takvimi belirlenmesine karşı çıkarken, daha fazla asker gönderilmesini ve Irak'ta kalıcı Amerikan üslerini savundu. Geçen eylül itibarıyla bu sözüm ona savunma savaşı (Britanya merkezli Opinion Research Business'a göre) 1.2 milyon Iraklının hayatına mal oldu.
Hillary'nin kandığı yalanların doğru olduğu kanıtlansa bile, bu senatörlerin uluslararası hukuku hiçe saydıkları gerçeğini değiştirmez. ABD'de yasa gücünde olan BM Şartı'nın ikinci maddesinde şu deniyor: "Tüm üyeler herhangi bir devletin toprak bütünlüğüne veya siyasi bağımsızlığa karşı güç kullanma veya kullanma tehdidinden kaçınır..."
Bill'in Hillary'nın teşvikiyle bir savunma gücünden saldırı gücüne çevirdiği örgütün, yani NATO'nun kurucu anlaşmasının birinci maddesinde de şu ilke vurgulanır: "Taraflar uluslararası ilişkileri itibarıyla BM'nin amaçlarına uygun olmayan bir biçimde güç kullanamaz veya kullanma tehdidinde bulunamaz."
Dahası, BM veya NATO daha ortada yokken, 1928 tarihli Kellogg-Briand Barış Paktı vardı ve ulusal politikanın bir aracı olarak savaşı men ediyordu. Bu anlaşma Nazileri savaş suçlarından yargılarken kullanıldı ve ABD'nin tanıdığı bir anlaşma olarak fiilen varlığını sürdürüyor.
Bush ve Cheney'in Irak yalanlarını kabul edip 2003'teki saldırganlığı destekleyen Senatör, olası bir İran saldırısını da desteklemeye meyilli. Ocak 2006'da Princeton Üniversitesi'nde şöyle diyordu: "Nükleer bir İran İsrail, komşuları ve ötesi için tehlike. Rejimin terör destekçisi, Amerikan ve İsrail karşıtı söylemi, sadece nasıl yakın bir tehdit olduğunu gösterir."
Kendi İran karşıtı söylemi dahilinde Hillary, asırlardır kimseye saldırmamış ve bizzat Amerikan istihbaratına göre atom bombası programını üç yıl önce bırakmış bir ülkeyi şöyle tehdit ediyordu: "İran'daki mevcut liderliğe açık bir mesaj göndermek bakımından her seçeneği masada tutmalıyız... İran'a nükleer silaha sahip olma izni verilmeyecektir." Üç ay sonra Bush, İran'a nükleer bir saldırı düşünüp düşünmediği konusunda neredeyse aynı ifadeyi kullanıyordu: "Bütün seçenekler masada."


Misket bombası yasağına karşı
26 Eylül'de Senatör Clinton, Bush'un İran Devrim Muhafızları'nı terör örgütü ilan etmesini isteyen bir Senato tasarısından yana oy kullandı. Bunu yaparken, Bush'un Şii İran'ın, çoğu Sünni olan Iraklı direnişçileri desteklediğine dair kanıtsız iddiasına dayandı. 1996 tarihli Dünya Mahkemesi kararına (sivil ve askeri hedefleri ayrımsız vuracağı gerekçesiyle nükleer silahların kullanımının uluslararası insani hukuku ihlal ettiği kararı) rağmen, başkanın nükleer silah kullanma yetkisini kaldırmayı reddetti. Ve Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması'nı ihlal eden ülkelere yaptırımların kaldırılması lehinde oy kullandı.
Clinton Suriye ve solcu Latin Amerika rejimlerine karşı daha sert davranılması çağrısı yaptı, çeşitli diktatörlere para ve eğitim desteği verilmesini destekledi, kara mayını ve misket bombası ithalatının yasaklanmasına karşı çıktı, Bush'un istediğinden bile fazla askeri harcamayı savundu. Savaş tacirleri Hillary'ye diğer adaylardan daha çok bağışta bulundu.
Senatör tecrübesini artırıyor. Çarpık olgular ve yanlış bilgiye dayalı savaşkan sonuçların üzerine atlamakta deneyim kazanıyor. Seçimi kazanırsa, denizaşırı saldırılar için gözünü budaktan sakınmamak ve hem anayasayı hem hukuku çiğnemek bakımından eşinin izinden gitmesini ve kadın bir başkanın en az bir erkek kadar savaş müptelası olabileceğini kanıtlamasını bekliyorum.

Kaynak: Radikal