Geçtiğimiz haftanın dikkate değer gelişmelerinden biri, İngiltere tahtının ikinci varisi Prens William’ın İsrail ziyaretiydi. Kudüs’te İsrail Cumhurbaşkanı Reuven Rivlin ve Başbakan Benyamin Netanyahu ile bir araya gelen Prens, Ramallah’a da geçerek, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ve diğer yetkililerle görüştü. Prens William, temaslarının ikinci gününü Kudüs’teki dinî mekânlara ayırarak, önce Kıyâme Kilisesi’ni, Ağlama Duvarı’nı ve Mescid-i Aksâ’yı ziyaret etti.
Sur içi Kudüs’ten sonra Prens’in durağı Zeytindağı’ydı. Şehrin panoramasının izlenmesinin ardından, Mary Magdalene Rus Ortodoks Kilisesi’nde verilen molanın, Prens için özel bir anlamı vardı. Burası, William’ın büyük-büyükannesi Prenses Alice’in gömülü olduğu yerdi. Prens William’ın babası Charles da, 2016’daki Kudüs ziyaretinde burayı özellikle ihmal etmemiş, babaannesinin mezarına çiçek bırakmıştı.
Sağır olarak dünyaya gelen Alice, Yunan kraliyet ailesinden Prens Andrew’le evlenmişti. Engeline rağmen İngilizce, Almanca ve Yunancayı mükemmel şekilde öğrenen Prenses, oğlu Prens Philip’i dünyaya getirmesinden bir süre sonra şizofreniye yakalandı. Hastalığından dolayı kocası tarafından terk edilmesi sebebiyle oğlunun kendisine sahip çıktığı Prenses, 1969’da 84 yaşında öldü. Önce Windsor’daki St. George Şapeli’ne defnedilen Prenses’in cenazesi, vasiyeti uyarınca 1988’de Zeytindağı’na nakledilerek Mary Magdelene Rus Ortodoks Kilisesi’nin bahçesine gömüldü.
İsrail basını, Prens William’ın Kudüs ziyaretini, Prenses Alice’in İkinci Dünya Savaşı sırasında kucak açıp himaye ettiği bir Yahudi aile üzerinden gördü. William da, manşete çıkabilecek cümlelerle bu noktayı özellikle vurgulamıştı zaten.
***
Prens Wiliam’ın Kudüs’te uğradığı durakların her birinde, her bir dinin mensupları tarafından sempatiyle karşılanması çok dikkat çekiciydi. Kıyâme Kilisesi’nde her mezhepten Hıristiyan rahip, William’ın etrafında pervane oldu. Bu ilginçti, çünkü Prens’in mensubu olduğu Anglikan Kilisesi’nin itikadına göre, Hz. İsa’nın çarmıha gerildikten sonra defnedildiği yer Kıyâme Kilisesi’nin şimdiki alanı değil, Kudüs surlarının hemen kuzeyindeki bir mağaraydı. Bu büyük fark, hem Prens hem de ev sahipleri tarafından unutulmuş görünüyordu.
Yazının tamamını okumak için TIKLAYIN