Türkiye 2007 yılında yapmış olduğu referandum ile Cumhurbaşkanını halkoyu ile seçme kararı almıştı. 2007 Yılında Sn. Abdullah Gül, Millet Meclisi’ndeki oylama ile seçilen son Cumhurbaşkanı oldu ve bu görevi yedi yıl ifa ettikten sonra 2014 yılında halk oylaması ile seçilen ilk lider olan Sn. Recep Tayyip Erdoğan’a devretti.
Aslında 2007 yılında, Cumhurbaşkanı’nın halk tarafından seçilmesi hükmünün referandum ile kabul edilmesi, Türkiye’nin siyasi yapısında çok önemli bir değişiklik meydana getiriyordu. 1982 Anayasası ile zaten önceki Anayasa’ya göre daha da güçlendirilmiş olan Devlet Başkanlığı, yeni düzenlemede halk tarafından seçildiğinden dolayı daha da kuvvetli bir hale dönüşüyordu. Bu durumun, sistemin diğer yönleriyle de uyumlu hale getirilmesi gerekiyordu ki bunun adı da Anayasa değişikliği idi.
Recep Tayyip Erdoğan gibi güçlü bir liderin bu makama halk oylaması ile gelişinin ardından sistemdeki bu yapısal değişiklik ihtiyacı daha bariz bir şekilde ortaya çıkmaya başladı. Bu değişiklikler yapılmadığı durumda Başbakan ile Cumhurbaşkanının arasında yetki karışıklıklarının çıkması tabii idi. Bunu teyit eder tarzda Sn. Ahmet Davudoğlu’nun Başbakanlığı döneminde bazı işaretler ortaya çıkmıştı.
Sonuç itibariyle Başkanlık, yarı başkanlık veya güçlü Cumhurbaşkanı isimleri altında Devlet Başkanlığı makamının sistemde daha etkin bir hale dönüşeceği ve sistemin bunun üzerinden kurgulanacağı bir noktaya doğru gelinmiş oldu.
MHP’nin de desteği ile Türkiye belli bir süredir bu yol üzerinde yürüyor ve muhtemeldir ki sona doğru yaklaşılıyor. Tabii bu arada yaşanan başarısız darbe süreci sonrasında ilan edilmesi adeta zorunlu hale gelen OHAL döneminde, üstüne üstlük güney sınırlarımızın ötesinde meydana gelen kanlı olaylar ve içerdeki bölücü unsurların sürekli saldırılarda bulunduğu bir ortamda yapısal değişikliklerin konuşuluyor olması, sistem tartışmalarının daha verimli olmasını engelleyici bir durum ortaya koyuyor.
OHAL şartlarında yapılmakta olan bir dizi ciddi anlamda kanun değişikliği, hukuki ve polisiye takipler, batılı ülkelerin darbe teşebbüsü ve sonrasındaki uygulamalara karşı gösterdikleri hasmane tutumlar ve adeta tüm bunların sonucu olarak dış ve iç düşmanlara karşı daimi bir teyakkuz hali, hem vatandaşı hem de ülkeyi yönetenleri ciddi bir gerginlik içerisinde tutuyor.
Türkiye bulunduğu coğrafya itibariyle sürekli olarak çalkantıların içinde yer alan ve bunlarla mücadele eden bir ülke. Türk insanı da bu çalkantılara karşı daima hazırlıklı bir halde durmayı becerebilen bir karaktere sahip. Ama son yıllarda bu çalkantıların düzeyi bir hayli artmış vaziyette. Güneyimizde ciddi harita değişiklikleri olurken ve bu değişiklikler bizi birinci elden etkilerken içeride de hiç hesapta olmayan bir askeri kalkışmanın ortaya çıkması çalkantının farklı bir boyutta olduğunu gösterir mahiyette. Halkımızın ve idarecilerimizin büyük bir kahramanlık örneği gösterip savdığı ilk taarruzdan sonra gerek sosyal gerekse de ekonomik yeni dalgaların gelebileceği sinyalleri alınıyor.
Son günlerde, özellikle Trump’un seçimleri kazanmasından sonra ABD’nin ekonomi politikalarında olması muhtemel değişikliklerin de tetiklediği döviz artışları, spekülatif unsurların da devreye girmesi ekonomik anlamda Türkiye’de farklı tartışmaları de beraberinde getirdi. Sn. Cumhurbaşkanı ve hükümetin bu döviz hareketlerine karşı Türkiye’nin bu sefer ekonomik bir kuşatma altında olduğunu deklare ederek adeta karşı bir mücadele başlatması, tartışmanın boyutlarını daha geniş bir alana taşıdı.
İnşallah bu taarruzlar en az hasarla atlatılır ve Türkiye ekonomik, sosyal ve siyasi olarak daha dengeli bir devreye kavuşur
TÜRKİYE’NİN ÖNÜNDE ÇÖZÜM BEKLEYEN ÖNEMLİ GÜNDEM MADDELERİ
Yeni bir döneme girerken Türkiye’nin önünde başlıca şu meseleler yer alıyor ki bunların her biri başlı başına değerlendirilebilecek detayda ve önemde gündem maddeleri:
1/ Ülkenin anayasal sisteminin güçlü bir Devlet Başkanlığı çerçevesinde yeniden düzenlenmesi,
2/ Darbe girişimi sonrası menfi anlamda etkilenen temel kurumların reorganize edilmesi ve güçlendirilmesi
3/ Dış ülkelerden (ki bunların büyük bir kısmı bizim yıllardır çeşitli ittifaklarla bağlı olduğumuz ülkeler) bize yönelen düşmanca tavırlara karşı bu ülkelerle siyasi, askeri ve ekonomik ilişkilerimizin yeniden ele alınması
4/ Ekonomik yapımızın üzerine oturduğu temel paradigmaların yeniden sorgulanması. (Ki son günlerde özellikle dövizdeki artışın da getirdiği sorunlar çerçevesinde TL’nin bağlı olduğu para birimi sorgulanıyor, faiz konusunda en azından söylem bazında ciddi bir karşı koyuş dile getiriliyor. Üretim odaklı ve yerli malın daha fazla öne çıktığı yeni bir anlayışa geçilmeye çalışılıyor)
5/ AK Parti’nin 2002’den beri sürdürdüğü iktidar döneminde pek de başarılı olamadığını bizzat en üst merciden ifade ettiği eğitim ve kültür alanlarında meseleleri yeni baştan ele alma kararının verilmesi ve uygulamalara başlanması
6/ Hem ülke içinde hem de uluslararası düzeyde ciddi bir yaygınlığı olan FETÖ yapılanması ile bir yandan hukuki alanda mücadele edilirken diğer yandan da dış ülkelerde yapılan menfi propagandalarla etkin bir şekilde mücadele edilmesi
7/ Son olaylarla toplumda üzerlerinde ciddi soru işaretlerinin uyandığı cemaatler ve geleneksel tasavvufi yapılarla ilgili yanlış kanaatlerin düzeltilmesi. Bir yandan sahih yapıların varlığını muhafaza ederken sakat oluşumların ve problem doğuran uygulamaların da bertaraf edilebilmesi
8/ Bütün bu devasa problemlerle uğraşırken ülkenin yüzyıllardır ait olduğu medeniyeti, dini değerleri ve tarihi sorumlulukları ile daha anlamlı ilişkiler kurabilmesi ve tüm bu önemli değerlerde toplumsal bir konsensüs sağlandıktan sonra ülkenin yeni baştan bir toparlanma sürecine girebilmesi.
15 Temmuz gecesi milletin ortaya koyduğu ruh hali ve sonrasındaki duruşu bu konuda önemli bir umut oluşturdu. İnşallah bu umut hayırlı sonuçların ortaya çıkması noktasında değerlendirilebilir.
DÜNYA BÜLTENİ'NDE MEYDANA GELEN GELİŞMELER
Ülkemiz bu kritik süreçlerden geçerken Dünya Bülteni de kendi mecrasında ve imkanları nispetinde bu sürece katkı sağlamaya çalışıyor.
Yeni dönemde de haber analizlerimize, araştırma raporlarımıza ve dış dünyadan yapmakta olduğumuz tercümelerimize biraz daha fazla önem vermeyi düşünüyoruz.
Bugüne kadar bize köşe yazılarıyla katkıda bulunan Cihan Aktaş Hanım, geçen gün veda yazısında da ifade ettiği gibi başka bir projede uzun dönemli bir çalışmaya gireceğinden bizdeki yazılarına son verme durumunda kaldığını belirtti. İnsan ilişkilerinde beraber olmak gibi bazen ayrılıklar da mümkün. Biz kendisine sitemize bugüne kadar güçlü ve kaliteli bir katkı sağladığı için teşekkür ediyoruz.
Ekonomik açıdan ülkemizin içinden geçtiği süreç bizim türde, Basın İlan Kurumu’ndan kamu reklamı almayan, basılı medya gibi satış imkanı olmayan, sadece reklamlar, gönüllü katkılar ve sponsorluklar ile hizmet gören mecraları da olumsuz yönde etkiliyor. 2007’den beri daima yükselen bir çizgi ile yayın hayatını sürdüren Dünya Bülteni, 2016 başından itibaren bu etkileri daha fazla hissetmeye başladı. 2017 ile birlikte de tahminimiz odur ki bu şartlar bizleri daha çok etkileyecek.
Başından beri şuna inanırız ki hayat varsa ümit de vardır. İyi ve doğru bir şeyler yapmaya çalışıyorsanız imkanınız oranında onları yapabileceğiniz bir mecrayı Rabbu’l alemin karşınıza çıkarır. Tabii O dilemezse de O’nu aşabilecek hiçbir güç yoktur.
Türkiye’nin ve dünyanın yeni ufka doğru yol aldığı bu dönemde, hayırlı işlerin yanında ve kötü işlerin karşısında hep beraber saf tutabilmek dileğiyle.