Altın Pusula'yı izlerken, Harry Potter'a din karşıtı film diyenler bir de bunu görsünler diye düşünüyor insan. Büyüklerin de zevk alacağı çocuk filmleri kategorisinde yer alan Altın Pusula, anlamını baktığınız yerden alacak bir film öte yandan.

Paralel bir evrende geçen hikayede insanlara eşlik eden ve o insanların ruhsal formları gibi algılanabilecek olan cinler var; kutup ayıları bilge bilge döktürmekte, evrenler (belki de alemler) arasında yolculuk etmeyi sağlayan 'toz', tasavvufta tayyi mekan tayyi zaman eylemeyi mümkün kılan bir kemâlâtın izdüşümü gibi nurani halkalar yayarak havalarda süzülmekte; gelgelelim bütün bu mistik evren kurgusunun bizi Tanrı'nın olmadığına ikna etmesi beklenmekte! Bir pusula düşünün ki ibreleri handiyse Tanrı'nın bir lütfu olarak manevi bir itkiyle hareket ediyor ve anlamını yalnızca 'kehanet'te geçen kız çocuğuna açıyor, hayvanlar konuşuyor ve iyi karakterlerin tümünde 'gözle görünür' bir 'iman' söz konusu, ama bütün bunlar filmin uyarlandığı kitabın yazarı Philip Pullman'ın 'Tanrı varsa, neden kendisini göstermiyor?' gibi ultra pozitivist sorusunun sorunsallaştırılması bağlamında ortaya çıkıyor!

Tanrı'nın ampirik yollarla ulaşılabilecek bir bulgu olmadığına kızan yazarın, iddiasını ispat için klasik yolu seçmesi daha iyi olurdu. Klasik yol, yani, cumhuriyetin ilk yıllarında köy okullarında da uygulandığı ileri sürülen metot. Öğretmen sınıfa döner ve Allah'ın var olduğuna inananların ondan bir şey, mesela şeker istemelerini emreder. Tabii olarak sınıfın tavanından şeker yağması söz konusu değildir. O zaman öğretmen 'bir de benden isteyin bakalım' der, sonra da çekmeceyi açıp önceden oraya yığıştırdığı şekerleri dağıtır. 'İşte böyle' der sonra, 'ben istediğinizi verebiliyorum, çünkü varım'. Filme kaynak teşkil eden 'His Dark Materials' üçlemesi ise, 'Tanrı'yı göremiyorsunuz değil mi çocuklar?' diyor, 'ama bakın ben size konuşan bir ayı veriyorum, mucize gibi değil mi?'.

Film, uyarlandığı kitabın din karşıtlığını bir hayli flulaştırmış; ama tümüyle gizlemeyi başaramıyor. Yetim Lyra'nın ve amcası Lord Asriel'in mücadele ettiği 'kötüler', kitaptaki gibi açıkça 'kilise' olarak değil, özgür iradeye ket vurmak isteyen baskıcı otorite olarak kodlanıyor; ancak kilise adamlarını hatırlatmakta bir hayli başarılılar. Eğer insanlar kendi zihinleriyle baş başa bırakılırlarsa akıllarına nahoş düşünceler üşüşeceğinden endişeliler. Magisterium adı verilen bu seçkin yönetici grubu yeni nesli ruhsal karşılıklarından, 'cin' olarak geçen yaratıklarından da ayırmak istiyor, ayrıca yetişkin olma evrelerinde kendilerine başka bir evrenden gelen 'toz' ile irtibat kurmalarını engellemek istiyor. O 'toz' nedir, bu henüz bir sır; fakat kitabın bir ateizm güzellemesi olduğunu bilmediğiniz bir ihtimalde, başka bir alemden gelen bu büyülü karışımın eylemlerinden dolayı yalnızca Allah'a karşı sorumlu olma bilincini simgelediğini bile düşünebilirsiniz. Mistisizmin bütün imkanları, bu düşü kurgulayabilmeyi ilham eden yaratıcıyı inkar edebilmek için organize olmuş durumda. Bu paradoks karşısındaki en şahane tavır, 'dünya gözüyle bunu da gördüm ya, şükürler olsun Ya Rabbi', demek oluyor.

"...Ama Philip Pullman, belki bir yaratıcı fikrini değil de, sahiden insan aklına ve iradesine gem vurmaya azmetmiş kilise otoritesini eleştiriyordur, malum Batı kiliseden çok çekti" diyecek olanlar vardır. Hıristiyanlığa sövdüğü için dindar gençlerde de sık rastlanılan Nietzsche hayranlığı da kendisini böyle rasyonalize eder sözgelimi. Naçizane görüşüm, bu tezin yersiz olacağı yönünde. Nietzsche dahil pek çok filozofun dine reddiyeler döşemesinde, kilisenin olumsuz edimlerine ilişkin hatıranın hâlâ taze olması etkindir diyebiliriz. Oysa His Dark Materials/Karanlık Cevherler Dizisi, 1995-2000 yılları arasında, yani liberal Batılı demokrasilerin, özgür düşünce ve özgür irade paradigmasının hüküm sürdüğü bir çağ ve coğrafyada ortaya çıkıyor. Ortada ne kurumsal din kalmış, ne toplumsal pratiklerde tecessüm eden bir otorite...

Alabildiğine zengin bir hayal gücünden neş'et eden fantastik dokusuyla leziz bir seyirlik Altın Pusula. Filmin başrolünde cevval, akıllı ve tuttuğunu koparan bir kız çocuğu karakterinin olması da cabası. Fakat dinin kurumsallaşmasını eleştirmek için dindar bir kadın olan hatta sonradan azize ilan edilen bir Jean D'arc'ın hazin hikayesi kafidir; kitabın çok cüretkarca yaptığı, filmin ise hafif bir dozla iktifa ettiği şey ise kurumsallaşmayı bahane edip, semavi dinlerin Tanrı tasavvurunu reddetmek. İkisi arasındaki fark çok açık sanırım.

 
Kaynak: ZAman