Hazar Denizi'ne kıyısı bulunan ülkelerin işbirliği meselesi, Sovyetler Birliği'nin parçalanmasının ardından çıkarlar nedeniyle geri plana itildi. Kendine has konumu ve havyar üretiminin önemli merkezlerinden biri olması bir yana, 1980'lerde büyük enerji kaynaklarına sahip olduğunun ortaya çıkmasının ardından önemi daha da artan Hazar Denizi bir rekabet sahnesine dönüştü.
Azerbaycan 1980'lerin sonlarında Hazar'ın kendisine ait bölümündeki petrolü kullanmak için yabancı şirketlerle görüşmelere başladı. Uzun görüşmelerden sonra 'Asrın Anlaşması' olarak tarihe geçen anlaşma 20 Eylül 1994'te imzalandı. İran anlaşmaya davet edilmediği için Hazar'ın hukuki statüsünü öne çıkardı. Tahran 'Asrın Anlaşması' için yapılan görüşmelere katılmak istese de yabancı petrol şirketlerinin itirazları karşısında Azerbaycan bu teklifi kabul etmedi. Böylece taraflar arasında kopukluk meydana geldi. İran, Hazar'ın statüsü konusundaki belirsizliği öne sürerek Nisan 1995'te 'Asrın Anlaşması'nı tanımadığını ilan etti.
Sovyetler döneminde Hazar Denizi'ne sadece İran ve Rusya'nın kıyısı bulunuyordu. Sovyet Rusya'nın parçalanması sonrası bu ülkelerin sayısı beşe çıktı ve bu denizin hukuki statüsünün belirlenmesi ihtiyacı doğdu. İran'ın savunduğu tez, Sovyetler Birliği'yle 1921 ve 1940'larda imzaladığı anlaşmalara dayanıyordu. Yeni bağımsız olan ülkeler başta karşı çıkmadıkları bu anlaşmaları daha çok pay almak için sonradan tanımamaya başladılar.
1998'de Rusya ve Kazakistan Hazar'ın kuzey tabanının bölünmesi hakkında anlaşma imzaladıklarındaysa, İran Dışişleri temsilcisi Mahmut Muhammedi anlaşmayı tanımayacaklarını ifade etti. Tahran, Hazar'ın bugünkü statüsüne karşı olan bir iki taraflı anlaşmanın geçerli olmayacağını açıkladı. Muhammedi, daha sonra beş 'sahil devlet'in adil pay alması gerektiğini kaydetti.
Bu arada Türkmenistan da diğer üç ülkeyle anlaşmak istiyor ama Azerbaycan'la Hazar kaynaklarını kullanma konusunda ihtilaf yaşıyor. Bu ülkelerin İran'ı yok sayarak kendi aralarında çözüm bulmaya çalıştıkları ortada ve bu yönde toplantılar yapıyorlar.
Hazar'a kıyısı bulunan ülkelerin, İran'ın nükleer projesi yüzünden uluslararası tepkilerle başının dertte olduğu bu zamanda, İran'ı yok sayarak Kazakistan'da toplantı yapmaları tesadüfi değil. Aslında 4+1 formülünün anlamı, eski Sovyetler Birliği'nden ayrılan dört ülke artı tek başına dünyayı karşısına alan bir İran'dır. Bu kaygı verici bir durum; kaygıların giderilmesi ve İran'ın çıkarlarını iyi temsil edebilmek için devlet daha ciddi ve sert kararlar almalı.
İran, Hazar sorununu İran'sız çözmek isteyen ülkelerin anlaştıklarını ve aldıkları kararların geçerliliğinin veya değerinin olmadığını göstermeli. Hazar Denizi'ne kıyısı bulunan ülkelerin İran'la ekonomik, siyasi ve güvenlik işbirliği çabası içinde olmak yerine böyle fırsatçılıklara başvurmaları, sorunu çözmek değil sadece bir daha çözülmemek üzere çıkmaza sürüklemektir.
Diğer yandan, söz konusu ülkelerin bu tür toplantıları İran'sız yapabilme cesaretlerinin aslında İran'ın dış politikasında yeteri kadar etkili ve caydırıcı önlemler alamamasından kaynaklandığı da gözardı edilemez. (İran gazetesi İtimad, 13 Eylül 2009)
Kaynak: Radikal