Bir CHP milletvekilinin dün Meclis kürsüsünden, anayasa değişikliğine itiraz ederken ileri sürdüğü gerekçeler, başörtüsü yasağının kaldırılmasına karşı çıkanların karanlık dünyasını da gözler önüne seriyor.
"Anayasa değişikliği, laik Cumhuriyet'e karşı sürdürülen karşı bir kara devrimdir. Kara devrimin amacı, Cumhuriyet'i ele geçirmektir. İlk adımı atılmaktadır. Türkiye artık, fiilen laik bir cumhuriyetle yönetilmemektedir." Retoriğin içinin ne kadar kof olduğunu göstermek için şu soru yeterli: "Tamam da, bu nasıl oldu?" Akıl ve mantık sınırları içinde anayasa değişikliği ile bu hanım milletvekilinin verdiği hüküm arasında bir sebep-sonuç ilişkisi kurulabilir mi? Anayasa'nın 10. ve 42. maddesine yapılan ilaveler nasıl bir "karşı devrim" olabilir?
Hatırlayalım: Anayasa'nın 10. maddesine yapılan ilave ile "kanun önünde eşitlik" prensibi "hizmetten yararlanma" kriteri ile kuvvetlendirildi. "Eşitlik prensibi" uzun bir tarihin sonunda insanlığın ulaştığı olgunluğu temsil ediyor. Tarih, bir yönüyle eşitlik için verilen kavgalarla biçimlendi. Meclis, bu evrensel prensibi kuvvetlendiren, kamu makamlarını bu konuda daha sorumlu davranmaya zorlayan bir anayasa değişikliği gerçekleştirmiş oldu. Bu değişiklikten yurttaşlarını daha eşit kılma ideali ile yola çıkan Cumhuriyet'e yönelik nasıl "karşı devrim" çıkar? Anayasa değişikliğini "karşı devrim" olarak vasıflandıran birinden cevap bekleme hakkımız yok mu?
42. madde değişikliği daha da ilerici bir adım. Doğuştan sahip olduğumuz evrensel insan hakları arasında yer alan eğitim hak ve özgürlüğünü, yine evrensel hukukun vazgeçilmez bir prensibi olan "kanunilik" ilkesi ile tesviye etmenin neresi "karşı devrim"? İleri, medenî ve çağdaş toplumlar, idarenin eylem ve işlemlerini hukuka uygun hale getirmek için bu prensibi anayasal düzeyde baş köşeye yerleştiriyorlar. Ne için? İdare keyfince yasak koymasın, vatandaşın hukukunu ve temel insan haklarını zedelemesin diye. Bunun için, temel haklara yönelik bir sınırlamanın ancak kanunla yapılacağını, kanunda açık bir hüküm olmadığı takdirde kimsenin hakkına sınırlama getirilemeyeceğini hükme bağlıyorsunuz. Böylece "kanunîlik" prensibini eğitim alanında sağlamlaştırıyorsunuz. Peki bunun neresi karşı devrim? Hukuku teminat altına almak, hakları anayasal düzeyde güvenceye bağlamak nasıl laiklik prensibine aykırı olabilir? Bu hukukun neresine itiraz ediyorsunuz? Çağdaş, ileri ve medenî bir hukukun nesinden rahatsız oluyorsunuz? Cumhuriyeti, hukuksuzluk ve keyfîlik olarak mı anlıyor ve savunuyorsunuz? Olmayan bir şeyi nasıl icat ediyorsunuz?
Türkiye başörtüsü yasağını kaldırırsa, bu akıl ve hukuk dışı dünyanın da dışına çıkmış olacak. İtiraz edenler, itiraz ettikleri şeye asgari düzeyde mantık ve akla uygun gerekçeler bulmaya çalışacaklar. Bu kadar emeksiz, bu kadar ciddiyetsiz sonuç alınamayacağı anlaşılmış olacak. Anayasa değişikliği için "hayırlı olsun" derken, bu hayrın bir kısmını CHP'nin evlere şenlik muhalefeti için de umabilmemiz lâzım. Elden giden Cumhuriyet değil, sabanın peşinden sağa sola bakmadan giden öküzün yaptığı gibi, ezberlerle ve hariçten gelen etkilerle hareket eden bir dünya. Örümcek ağlarının arasından, çağa uygun bir pırıltı yakalayabilir misiniz?
Daha ötede bir sorumluluğu hatırlatmak lazım. "Başörtülü kızlar üniversitede başı açıklar üzerinde baskı oluştururlar" gerekçesinin saptırdığı bir görev bu. Başı kapalı öğrenciler, hiç olmazsa başı açıklar üzerinde uzun yıllar mücadelesini verdikleri bir hakkı korumak adına çok dikkatli ve özenli davranırlar. Ama, başörtülülerin muhayyel baskısından bahsedenler, ileri bir hukuka geçişi karşı devrim olarak niteleyenler, başı açık olanları başörtülüler üzerinde baskı kurmaya davet etmiş olmazlar mı? Köşe başında bekleyen provokatörleri teşvik etmiş duruma düşmezler mi?
Biz yine de "hayırlı olsun" diyelim.