Öldürmek üzere göstericilere ateş eden Burma askerleri, İsrailli silah tüccarlarının ülkenin askeri diktatörlüğüne sattıkları hafif makineli Uzi silahlarını kullanıyor olabilirler. Jane's Intelligence Weekly'e göre İsrailli "güvenlik şirketleri"nin cuntaya, Uzi ve Galil (ismini İsrailli Yisrael Galili'den alan ve 1973 ilk defa kullanıma sokulan otomatik silah) saldırı silahının parçalarını sattıklarına inanılıyor. İsrailli tüccarların aynı zamanda Burma'nın adı baskıcılıklarıyla ünlenmiş polis gücünü eğittikleri de söyleniyor.
2000'de Jane's "meselenin hassasiyetini dikkate aldığımızda İsrail hükümetinin aktif bir şekilde katılımı olmadan veya en azından bilgisi ve desteği olmadan bu yardımın Burma'ya nasıl verildiğini anlamak çok zor" şeklinde bir haber yapmıştı. Eskiden resmi olarak adı Burma olan Myanmar 1988'den beri dünyanın en kötü polis devletlerinden biridir.
Jane's, haberine şöyle devam ediyordu: "İsrail'in Myanmar ile olabilecek her türlü askeri bağlantıyı reddetmesi beklenmeyen bir şey değildir. İsrail özellikle Myanmar, (ırkçı dönemde) Kuzey Afrika ve insan haklarının tümünü ihlal etmesinden dolayı uluslar arası toplum tarafından kınanan Çin ile bu tarz bağların bilinmesinden asla hoşlanmadı."
İsrail'in bilinmesini asla istemediği askeri müşteriler listesine bir zamanlar Arjantin, Kolombiya, Şili, Nikaragua ve diğer Latin Amerika ülkelerine hükmetmiş diktatörlükleri ve geçmişteki ve şimdiki Kongo, Angola, Sierra Leone ve diğer Afrika ülkelerindeki diktatörlükleri ekleyebilirsiniz.
Sadist Panama diktatörü Manuel Noriega hayatını ve iktidarını Noriega'nın saray muhafızlığını yapan takıma önderlik eden eski Mossad ajanı Mike Harari'ye borçludur. İsrailli eski paralı asker olan Yair Klein ve çocukları, Kolombiya'nın sağcı ölüm mangalarını, uyuşturucu kartellerini ve ücretini ödeyen herkesi eğittiler. Irkçı Güney Afrika siyah göstericilerden dolayı sıkıntı yaşadığında, İsrailli "güvenlik şirketleri" beyaz yöneticilere elektrikli çitler ve çakıl savurma makineleri sattılar.
Bu kısmi bir listedir. İsrail minicikliğiyle dünya silahlarının %10-12'sini satmaktadır. Bu satışın nerelere vardığını gerçekten kim biliyor? Müslümanların eline ulaşmadığı sürece, kanayan yüreklerin ve hainlerin yanı sıra bu ülkede gerçekten kim bu mesele ile ilgileniyor?
50'lerde 60'larda, kolonyalizm sonrası üçüncü dünyanın Arap olmayan ülkeleri için İsrail'in bir ilham olduğu, çok az doğal kaynağıyla çölde çiftçilik yapmayı öğrenen küçük sosyalist bir ülke olarak görüldüğü bir zaman vardı. O zamanlar Afrika'da İsrail'in en iyi bilinen elçileri kibutz tarımsal danışmanlarıydı.
Fakat sonra Altı Gün Savaşı ve Yom Kippur Savaşı, Arap-İsrail çatışmasının sertleşmesi, İsrail'in sosyalist ve küçük bir Yahudi Texas'ı olma ile ilgili ideallerini terk etmesi ve bu ülkenin Afrika'da bilinen en iyi elçilerinin paralı askerlere ve silah tüccarlarına dönüşmesi geldi.
Bunlar aynı zamanda Myanmar'a da gönderdiğimiz önemli elçilerdir.
Bahanemiz ne? Budist rahipler Yahudileri mi öldürmeye çalışıyor? Güney Afrika'daki siyahlar sinagoglara mı saldırdılar? Latin Amerika'da İsrail'in dostları tarafından öldürülen çiftçiler, öğretmenler, sendikacılar ve gazeteciler ulusal güvenliğimiz için bir tehditler miydi? Biz bu canavarları güçlendirmeyi nasıl meşrulaştırıyoruz? "Herkes bunu yapıyor" diyerek bunu meşrulaştırıyoruz.
Tabi ki bu doğrudur. Fransız enerji şirketleri, Burma askeri cuntasının hayatını devam ettirmesinde İsrailli müteahhitlerden çok daha ciddi bir rol icra ettiler. Irkçı Güney Afrika, İsrail ile yaptığı işten daha fazlasını ABD ve Avrupa ile yaptı. Üçüncü dünya diktatörlükleri, dünyanın her yerinden paralı askerler ve silah tüccarları için cazibe merkezleridir; eski İsrail Savunma Kuvvetleri mensupları ve eski Mossad üyeleri pastanın çok küçük bir bölümüne sahipler (yine de dünyadaki her bin insandan birinin Yahudi olduğunu düşünürsek bu parça orantısız bir şekilde büyüktür.)
Ben, savaştan kazanç sağlama ve diktatörleri destekleme, kitlesel katliamlar, toplu işkenceler v.b. söz konusu olduğunda İsrail'in tek olduğunu veya çok aşırı olduğunu düşünmüyorum. İçinde yaşadığımız dünya çirkin bir dünyadır. Herkes bunu yapıyor. Benim meselem İsrail'in bu çirkinliğin bir parçası olmasıdır. Eğer dünyanın bizim dışımızda kalan kısmından daha kötü değilsek de onlardan daha iyi de değiliz. Biz aynı zamanda çıkarımız olduğunda şeytanlık yapanlara, gerçekten kötülere yardım ediyoruz.
Fakat biz bunu kabul etmiyoruz, bilmiyoruz numarası yapıyoruz, onu zihinlerimizden tamamen çıkarıyoruz. Ve bu düzmece ahlaki üstünlük vesilesiyle biz İran ile iş yapmalarından, Suriye'ye, Saddam'ın Irakı'na, bize karşı ittifak yapmış herhangi bir Arap veya Müslüman diktatöre silah satmalarından dolayı Rusya, Çin ve Avrupa'yı kınıyoruz.
Kandırıyor olduklarımız kim? Eğer bu diktatörlükler düşmanımız değil de başkaları idiyse biz diktatörlüklerle iş yapacaktık, onlara silah satacaktık ve onların gizli polislerini eğitecektik. İsrail bu tarz işleri yıllardır başkalarının düşmanı olan diktatörlüklerle yapmaktadır. Biz gerçekten bir alt üst oluş yaşanıyorken bütün kızgınları kazanamayız.
Çıkarlar dışında savaş işinin hiçbir ahlaki ilkesi yoktur. Buna reel politika diyorlar. İsrail savaş işini reel politikaya göre yapıyor ve sonra işi ahlaki kurallara göre yaptığı konusunda ısrar ediyor. Bu da bir çifte standart olarak adlandırılıyor.