Ortadoğu liderlerinin iç ve dış politik emellerinin vazgeçilmez siyaset aracı olarak kodlanmış Filistin sorunu, bu sıralarda çatışmalarını Suriye arenasında yürüten aktörler için pek revaçta değil.  Siyasi ajandalarda yer alsın ya da almasın bu durum, Arafat'ın Körfez Savaşı'nda Irak'ı desteklemesi sonucunda büyük bir yalnızlığa itilen Filistinlilerin bu kez Suriye Krizi sonrasında Hamas'ın yaptığı seçimle büyük bir yalnızlığın içine sürüklendiği gerçeğini değiştirmiyor. Suriye'de aldığı kritik kararla Şam ve Tahran'dan yüz çeviren Hamas, Mısır'da Müslüman Kardeşler iktidarının devrilmesi ile birlikte en güvendiği müttefikini kaybetmiş durumda. Mevcut konjonktürün açmazları yüzünden yalnızlığı derinleşen Hamas, Ortadoğu'nun çatışma ikliminde müttefik arayışı içinde.

Suriye Krizi Sonrası Zor Karar

1999'da Mısır-Suudi Arabistan-Batı eksenindeki II. Abdullah'ın Ürdün Kralı olmasının ardından ülkeden Halid Meşal'e yönelik suikast girişimi ile çıkarılan Hamas, 1990'ların başından beri desteğini kazandığı İran'ın girişimleri sonucu karargahını Şam'a taşımıştı. Hamas, meşruiyetini İsrail karşıtlığına dayandıran Beşar Esad yönetimi boyunca Suriye'de finansal ve askeri destek eşliğinde çok iyi ağırlandı. Mart 2011'de rejim karşıtı gösteriler başladığında uzun süre tarafsız kalan örgüt, Esad'ın kanlı saldırıları artıp Suriye'de Şii-Sünni çatışması görünümlü bir iç savaş palazlandığında kendisini zor bir yol ayrımında buldu. Hamas, Suriyeli muhalifler lehinde gelen ilk açıklamalarına, Suriye'deki savaşa dahil olan Hizbullah'a yönelik kınamaları da eklenince İran'ı karşısında bulacağını biliyordu. Böylece Hamas, sadece siyasi sığınma hakkını değil,  Hizbullah'ın stratejik desteğini ve İran'ın askeri yardımları dışında Gazze hükümetine yaptığı aylık 20 milyon dolardan fazla mali yardımı da geride bırakarak Ocak 2012'de Şam'dan ayrıldı.

Üç önemli müttefikini birden kaybeden Hamas'ın stratejik bir hata yaptığı örgüt içinde de çok tartışıldı, bu tartışmalar mevcut ayrılıkları derinleştirdi.  25 yıllık kısa tarihinde verdiği var oluş mücadelesinde, stratejik hesaplar yapmadan yalnız kalmayı göze almayacak kadar deneyim kazanan Hamas, Arap halk hareketleri sonucu oluşan alternatif eksende saf tutmaya başladı. Körfez ülkelerinin Suudi Arabistan liderliğindeki statükosunu kırıp bölgenin güç merkezi haline gelmeyi amaç edinmiş Katar ve Ortadoğu'nun liderliğini hedefleyen Türkiye'den oluşan bu eksene kısa süre sonra Müslüman Kardeşlerin seçim kazandığı Mısır da eklendi.

Mısır'da Hayal Kırıklığı

Gazze'nin İsrail dışındaki tek sınır komşusu olan ve Arap ülkeleri arasında vazgeçilmez konuma sahip Mısır, Mursi sonrasında Müslüman Kardeşlerin Filistin uzantısı olan Hamas için ideolojik ve psikolojik açıdan en büyük destek haline geldi. Mursi'nin zaferi Gazze'de coşkuyla kutlandı. Mübarek'in devrilmesinin ardından Mayıs 2011'de geçiş hükümetinin Refah sınır kapısını daimi olarak açması Hamas yönetimini rahatlatmıştı. Ancak Mursi yönetiminden beklentiler çok daha yüksek oldu. Buna karşın, yasal zeminde siyasete alışmaya çalışan Müslüman Kardeşlerin sistemde var olmak için vermesi gereken ödünlerin başında İsrail'le barış anlaşmasına sadık kalmak geliyordu. Mursi bu açıdan ilk sınavını Kasım 2012'de Hamas-İsrail çatışmaları sırasında Hamas'a aktif destek vermeyerek ve iki taraf arasında arabuluculuk yaparak verdi. İktidara gelmesinin ardından Hamas'a uygulanan ekonomik ve siyasi ambargo, Camp David'in güvencesi olan Mısır ordusu içinde zaten karşılık buluyordu.  Bununla birlikte ordu içinde 2007'den itibaren Sina'daki her çatışmada Hamas militanlarının parmağı olduğuna yönelik inanç, zamanla Mısır halkına da sirayet etmeye başladı. Çatışmalar arttıkça Hamas Mısırlılar nezdinde ülkenin iç işlerine karışmaya yeltenen terörist örgüt olarak algılandı. Askeri darbeden günler önce, 17 Haziran'da Haniye ve Mursi'nin görüştüğü otel önünde yapılan protesto gösterileri ve Mısır'a gelen Hamas heyetlerinin havaalanında protestolara maruz kalmaları Mısırlıların en azından bir kısmında Filistinlilere yönelik oluşan olumsuz tutumun yansımaları oldu. Sina'da Mısırlı asker ve polislerin öldürülmesinden ısrarla sorumlu tutulan Hamas'ın her defasında bu suçlamaları reddetmesi ise, 2012'nin Ramazan ayında 16 Mısırlı askerin ölümü sonrasında, Mısır kamuoyunun gözünden tamamen düşürülmesine engel olamadı.

Diğer yandan Mursi'nin Sina'daki olayların çözümüne yönelik attığı adımlar da, Mısır ordusunun Hamas'ı hedef tahtasına oturtmasını önleyemedi. Gazzelilerin petrol, yiyecek ve inşaat malzemesi gibi temel ihtiyaçlarını karşıladığı tünellerin %80'i Mursi iktidarı döneminde Mısır ordusu tarafından yok edildi. Yine de Mursi iktidarı Hamas'ı rahatlattı. Kahire'de siyasi büro açılmasına izin verilmese de Hamas'ın sürgündeki lider kadrolarının bir kısmı Mısır'a yerleşti. Mısır bu dönemde Hamas'ın El Fetih'le olan rekabetinde elini güçlendiren müttefik oldu. İki taraf arasındaki arabuluculuk girişimleri sonuç vermese de Hamas, Mursi yönetimi ile birlikte hem bölgede önemli bir siyasi destek kazanmış oldu hem de Gazze içindeki taban desteğini güçlendirdi.

Temmuz 2013'te Müslüman Kardeşlere yönelik gerçekleştirilen askeri darbe, Hamas'ın dayandığı eksende zincirin en güçlü halkasını kopardı. Yeni Mısır yönetimi Refah sınır kapısını kapatarak Gazze'yi izole etti, Hamas'ı da büyük bir yalnızlığa itti. Bu arada eksendeki diğer halka olan Katar da değişim geçiriyordu. Ekim 2012'de Gazze ziyareti sırasında 400 milyon dolarlık yatırım sözü veren Katar Emiri El Tani, tahtını Suud'la iyi ilişkileri önemseyen oğlu Tamim'e bıraktı. Şimdi merak konusu olan Katar'daki bu yumuşak geçişin, Hamas kanadında sert hissedilip hissedilmeyeceği. Nitekim Arap halk ayaklanmalarından ve Müslüman Kardeşlerden en çok rahatsız olan Suud yönetimi ile iyi ilişkiler yürütmek isteyen Tamim'in, Müslüman Kardeşlerin önemli isimlerinden Karadavi ile birlikte Şam'daki ofisini Katar'a taşıyan Hamas lideri Meşal'i de sınır dışı etmeyi planladığı iddia ediliyor. Bunun söz konusu olmadığını iddia edenler de var. Hamas'ın Katar'ın yeni stratejileri içindeki değeri henüz karara bağlanmasa da, eğer ülkede iddia edildiği gibi keskin bir değişim gerçekleşirse, bu durum Hamas'ın yalnızlığını derinleştireceğe benziyor.

Hamas kanadından Türkiye'ye ilişkin gelen açıklamalar her zaman güven içerikli olsa da, Filistin sorununun çözümünü içeren formüllerde Arap milliyetçiliği bileşeninin önemi sanıldığından büyük. El Fetih ve Hamas'ın ulusal birlik hükümeti için uzlaşı görüşmelerinde Türkiye'nin arabuluculuğu açıkça reddedilmiş, arabulucu olarak sadece Mısır tayin edilmişti. Bu açıdan Mısır'ın yeri kolay dolacak gibi görünmüyor. Suriye'deki krize odaklanmış ve Mısır'daki yeni yönetimle ilişkilerini tamamen koparmış bir Türkiye'nin Hamas'a en büyük desteği, Kerry'nin öncülüğünde kısa süre önce başlatılan Filistin-İsrail görüşmelerine Hamas'ın da dahil edilmesi olabilirdi. Ancak Türkiye'nin 'değerli yalnızlığı' bu konudaki etkinliğini sınırlıyor.

İran'a Dönüş

Hamas'ın yalnızlığı Türkiye'ninki gibi bilinçli bir tercih değil. Galiba bu yüzden 'değerli' de değil. Arap dünyasının 'sorunlu halkı' Filistinlilerin en iyi bildikleri şey olan var olma mücadelesi, Hamas tarafından da iyi uygulanıyor. Hamas, 'ilkeli siyaset' izleme lüksü olmayışından olsa gerek, bugünlerde bir kez daha İran'a yaklaşma gereğini hissediyor. Tahran'la attığı köprüleri Beyrut'ta Hizbullah ve İranlı yetkililerle yaptığı görüşmelerle onarmaya çalışıyor. Bu adımlarda kendi var oluş kaygısının yanı sıra Lübnan'da yaşayan 500 bin Filistinli mültecinin de etkisi var. Hamas, Şii-Sünni çatışması görünümüyle Lübnan'a yayılan çatışmalarda ülkedeki Filistinlileri korumak için Hizbullah'la anlaşmak zorunda.

Suriye Krizi ile birlikte yaşanan kopuş sonrasında iki tarafın güven inşası kolay olmayacak. Ancak Hamas, her türlü görüş ayrılığına karşın İsrail'e karşı ortak temelde buluştuğu İran ekseninin kendisi için daha güvenilir olduğuna kanaat getirmiş durumda.  Nitekim yalnızlaşmanın Hamas için maliyeti büyük. Mısır'a uzanan tünellerin bombalanmasının ardından Gazze ekonomisi 230 milyon dolar kaybetti. Zaten yüksek seviyede olan işsizlik ve enflasyon iyice arttı. Tamamiyle açık hapishaneye dönmüş bir Gazze'nin daha da marjinalleşmesi ise kaçınılmaz bir hal almaya başladı.

Hamas'ın yalnızlaşarak destek kaybetmesi en çok El Fetih'in işine yarıyor. Mursi'nin devrilmesinin ardından Filistin otoritesi lideri Abbas, Mısır'ın darbeci yönetimini tebrik etmeye gittiğinde Hamas konusundaki endişelerini dile getirmeyi de ihmal etmemişti. Refah sınır kapısının 2005'te İsrail-Filistin-Mısır arasındaki anlaşma şartlarına göre yeniden düzenlenmesi isteğini de ileten Abbas, Hamas'ın elini zayıflatması nedeniyle sınırlı ve kontrollü geçişten yana.  Hamas-Fetih dengesinde ibrenin kendisine dönmesinin mutluluğunu ise gündemdeki barış görüşmelerine yönelik yapılan çalışmalarda tüm Filistin halkını temsil ederek yaşıyor.

Diğer yandan Hamas'ın yalnızlaşması, kendi içindeki farklılaşmaları da derinleştiriyor. Ilımlı kanat olarak bilinen sürgündeki liderler kadrosunun başındaki Meşal, Arap halk hareketleri sonrasında Müslüman Kardeşlerin yükselişinin rüzgarını arkasına almıştı. Silahlı mücadele yerine siyaseti savunan Meşal, Suriye Krizinin ardından İran'la bağları koparması sonrasında alternatif eksene girerek yaptığı 'stratejik hatası'ndan dolayı puan kaybetmiş durumda. Sürgündekileri Gazze'de yaşananlara uzak olmakla suçlayan Haniye liderliğindeki Gazze kadrosu ise bir yandan Gazze'deki ekonomik sorunların doğuracağı meşruiyet krizi ile uğraşırken, diğer yandan Hamas'ı sisteme entegre olmakla suçlayan savaş yanlısı gruplarla mücadele etmeye çalışacak.

Gerek uluslararası aktörlerin kendisine karşı tutumu, gerekse Suriye üzerinden Ortadoğu'ya yayılan vekalet savaşları akılda tutulduğunda Hamas'ın önceliği, askeri ve finansal desteğin yanı sıra kendisine stratejik konum kazandıracak bir müttefik bulmak olacak. Mevcut konjonktür Hamas'a 'değersiz yalnızlığı'nı İran'a yakınlaşarak dindirmeye çalışmaktan fazla seçenek bırakmıyor. Arap dünyası tarafından her defasında terk edilen Filistinlileri, evlerine dönmek için her fırsatı değerlendirmekten başka çareleri olmadığından ilkeli siyaset izleyemedikleri için suçlamak hiç de adil değil.  Güç mücadelelerinin mezhep savaşı görünümüyle sürdürülmeye başlatıldığı kaygan zeminde Hamas'ın risk ve fırsatları çok sorgulanacak. Hamas'ın en büyük sınavı ise İran'ın vekalet savaşında bir oyuncu olmakla Filistin'in özgürlük mücadelesini yürüten meşru bir aktör olmak arasındaki dengeyi yakalamak olacak.