Öyle görülüyor ki; devrim rüzgârları sadece bölge ülkelerine uzun yıllar hâkim olan diktatör rejimleri değil, aynı zamanda Orta Doğu'da var olan siyasi ittifakların yanı sıra bazı devletlerin ve belirgin siyasi hareketlerin dayandığı ideolojileri de değiştirmek için esti. Belki de, birçok Avrupa ülkesinin, radikal bir görünüme sahip olan ve özellikle İsrail'e karşı uzlaşmasız görünen Hamas'a karşı takındığı yeni diplomatik tavırlar, ilerleyen aşamalarda batılı güçlerin bölgede yalnızlaştırmaya çalıştığı hareketlere karşı uygulayacağı politikalarının öneminin artacağının etkileyici bir kanıtı olabilir. Ancak Avrupa'nın bu tavrı, Hamas'ın hem iç politikada Filistin sorunuyla ve el- fetihle olan ilişkilerinde, hem de barış süreci çerçevesinde dış politikada daha ılımlı ve net bir ideoloji benimsemesiyle eş zamanlı olarak ortaya çıktı. Hamas'ın benimsediği bu yeni ideoloji, bir sonraki aşamada Arap ülkelerinin çoğunda siyasal İslam'ın -özellikle mısır Müslüman Kardeşler hareketinin- yükselişinin doğal sonucu sayılabilir. Bu ise, Hamas'ın bu hareketlerle olan tarihsel bağlarının bir neticesi olarak, dış dünyada siyasi ağırlık kazanmalarında büyük bir payı olduğunu gösterir.
Mısırda hüsnü mübarek rejiminin devrilmesinden üç ay sonra, Hamas, Mayıs 2011 de Kahire'de Filistin için uzlaşmaya imza attı. Hamas'ın güvenini kazanan Müslüman kardeşler, bu uzlaşma için aktif bir rol oynayarak, mısırda geçmiş hükümetin silahlı direniş düşüncesine karşı olması sebebiyle uzun yıllar gerçekleştiremediğini başarmış oldu. Batının " ılımlılık ekseni" olarak isimlendirdiği bu yeni müzakere süreci, Filistinlilere haklarını geri vermek için tek yol olarak görülüyor. Aynı zamanda bu adım ve bu çerçevede ortaya çıkacak yeni adımlar, özellikle İsrail'in, yükümlülüklerini üzerinden atması için Filistin'in bölünmesini esas sebep olarak göstermesi yüzünden Hamas liderlerinin Filistin saflarında birleşmesi isteğini yansıtıyor.
İzolasyonun kırılması
Yaşanan bu ilişkiler, yakın geçmişe kadar husumet beslenilen dış ülkelerde de büyük değişikliklere yol açtı. Bu bağlamda, Hamas'ın siyasi büro başkanı Halid Meşal'in iki taraf arasında ilişkilerin kesilmesinden yaklaşık 13 yıl sonra Ürdün'e yaptığı ziyaret, Hamas'ın İsrail'e ve müttefiklerine karşı benimsediği ılımlı tavrın en açık örneği olabilir. Bu ziyaret, özellikle Amman'ın Filistinli ve İsrailli yetkililerin görüşme sürecinde ev sahipliği yaptığı zamana denk gelmesi, öyle görülüyor ki, Hamas'ın benimsediği bu değişim, ilk olarak hareketin yıllarca uluslar arası toplum tarafından dayatılan izolasyondan kurtulmayı ve bölgenin temel meselesi olan Filistin sorununda gerçek bir rol üstlenmeyi hedefliyor.
Hamas'ın dış çevreye karşı izlediği bu siyaset sadece bu noktada kalmadı. Geçmiş yıllarda İsrail'le olan mücadelesinde maddi manevi destek olan ve siyasi müttefikleri olarak birincil rol oynayan Suriye ve İran ile olan pozisyonu da büyük ölçüde değişti. Bu değişim, Suriye'de Esad rejiminin düşmesi için yapılan protestolara nötr yaklaşmasıyla açık bir şekilde kendini gösterdi. Suriye'de giderek artan güvenlik problemi yüzünden Hamas'ın şu anda Şam'da bulunan bürosunu taşıyacağı da söylentiler arasında. Ayrıca Hamas'ın Sünni Müslüman kardeşlere olan sempatisi, Hamas lideri İsmail Haniye'nin, hareketinin İran'la olan ittifakını koruduğunu belirtmesine rağmen Suriye'de devam eden protestoların İran'ın liderliğindeki eksene karşı Hamas inkılâbı olduğu görüşü hâkim. Aynı zamanda her ne kadar Suriye hükümetine açıkça karşı olsalar da Hamas'ın Ürdün'e karşı edindiği uzlaşmacı tutum ve katarla yakınlaşması, hareketin, İran, Suriye ve Hizbullah'la olan geleneksel ittifakına rağmen değişikliğe gidebileceğini gösteriyor.
Buradan, ileriki dönemlerde bölgedeki siyasi ittifakların büyük bir değişikliğe uğrayacağını öne sürebiliriz. Özellikle, İran- Suriye ekseninde oluşabilecek kırılma, rejime karşı yürütülen şiddetli protestoların sahne olduğu Suriye'de oğul Esad'ın hükümetinin devrilmesine yol açabilir. Bu da, Hamas'ın pozisyonunun bu eksen karşısında değişebileceği ve İran'ın orta doğudaki nüfuzunu baltalamakla beraber tahranın geniş emellerinin de tehdide uğrayabileceği ihtimalini de ortaya koyuyor.
Görüldüğü kadarıyla, İslamcıların iktidara yükselişi, Hamas'a da, önceleri batıyla ateşkes halinde olan Arap rejimlerinin gölgesinde elde edemediği manevra kabiliyetini kazanması için birçok alternatif sunuyor. Bununla birlikte, Filistin sorununa ve bu çerçevede Filistinlilere meşru haklarını geri verme konusunu sürekli ertelemeye alışmış olan İsrail'e karşı kurulan yeni Arap ittifaklarının takip edeceği politikalar etrafında bir takım sorular ortaya çıkabilir. Özellikle, kurulan bu yeni ittifakların, hâkim siyasi sistemlerin çökmesiyle- belki de uzun yıllar sürecek- politik, ekonomik istikrarsızlıkla kıvranması, bu devletlerin önceliği bölgesel istikrarı sağlamaya verecekleri düşünülüyor.
Büyük olasılıkla, Hamas'ın Filistin'le ilgili bu ılımlı tavrı siyasal İslamcı hareketlerin baskısı neticesinde ortaya çıkmıştır. Özellikle siyasi istikrarsızlıkla kıvranan mısır bu konuda herhangi bir söylentiye tahammül edecek değildir. İkinci olarak ise, silahlı direniş, Filistin sorunu için oluşan yeni eksenin önceliği olmayacaktır. Bununla birlikte, direniş "ılımlı" yönde yeni bir boyut kazanabilir. Bu da, yapılacak olan siyasi ekonomik ve diplomatik uygulamalarla hem de İsrail ve müttefiklerinin bölge barışının sağlanması için gerekli olanı yapmaları konusunda ısrarcı bir davranış ortaya koymalarıyla gerçekleşecektir.
Dünya Bülteni için Tuba Yıldız tarafından tercüme edilmiştir.