Müslümanların, Türkiye'de; yazılı, sözel, yumuşak güç, sosyal, siyasal, ilişkisel ve finansal etki ile; Dünyanın bir çok bölgesinde fiilen ve silahlı güç ile, birbirlerine karşı "mücadele" yürütmeleri; ironi, haddi tecavüz ve çirkin bir gürültü oluşturmaktadır.

Sanki ellerinde, doğruyu, eğriden ayıran Kitap; kendilerinde akıl; onlara hidayet verecek bir Rab'ları yokmuş gibi bir gaflet, dalalet ve şaşkınlık içerisinde; birbirlerine karşı "cihad" etmektedirler.

"Kiminiz, kiminize düşman olarak inin" hükmünü yanlış anlamışlar ve "gerçek düşmanın" destekleri, danışmanlığı, yönetimi ve sufleleri ile, kardeşler olmaları gerekenlere karşı, "hikmetli !" tavırlarını belirlemişler ve kemal-i ciddiyetle savaşmaktadırlar.

İnsanlara adaletle, merhametle muamele edip, hakikati görüp, cenneti kazanmaları için şahitlik etmeye memur kılınmış olan "Müslümanlar"; sanki yargıç, cellat ya da gümrük muhafaza memurları edası ile hareket edip, asli vazifelerine ihanet etmektedirler.

Rab'lerinin;

30.32 - Onlar ki, dinlerini parçalayıp gruplara ayrıldılar ve her grup benimsediği şeyle sevinmektedir.

Ayetine muhatap olabilecekleri ihtimalini düşünmeden; her birisi en doğruda olduklarını zannedip, diğer "sapkınlarla !" var güçleriyle mücadele etmektedirler.

Bu durum öylesine büyük bir "çirkin gürültü, kakafoni" oluşturmaktadır ki; ne birbirlerini, ne hakkı tavsiye edenleri, ne de Hakkın kendisini duymaya imkan bırakmamaktadır.

Yukarıdaki ayette ifade edilen;"benimsedikleri ya da ellerinde bulunanla sevindikleri" için, sorgulama, muhasebe, araştırma ihtiyacı da hissetmemektedirler.

Bunun neticeleri halen görülmekte, geçmişte müşahade edilmiş ve Kitap'ta da açıkça bildirilmiştir.

Kendisini Müslüman olarak gören veya vasfeden, islama nispet edenlerin samimilerine düşen vazife, bu gürültü arasından hakkı ve hakikati işitmek için Allah'tan lütuf ve ihsan istemektir.

Bu durum uzun süre ve yoğun etkiler sonucu oluştuğu için; zihin ve kalple, hakikat arasında; akletmeyi, işitmeyi, görmeyi engelleyen kalın bir tabaka oluşmuştur. Bu tabaka bazılarımızda o kadar kesif ve kalındır ki, tam bir yalıtım sağlamakta, ses ve ışık geçmesine engel olmaktadır.

Hakikate ilişkin emarelerin ulaşması, toz duman arasından bir görüntü alınabilmesi ve bu gürültü içerisinde hakikate dair seslerin işitilebilmesi için, izole edici kalın tabakanın izale edilmesi gerekmektedir.

Burada büyük bir çelişki ile karşı karşıya kalmaktayız. Hakikate ilişkin seslerin duyulması, görüntülerin alınması ile hakikat talebi tahakkuk edecektir. Hakikat talebinin gelişmesi ile, hakikatle kişi arasındaki engellerin kaldırması da hedef olacaktır. Oysa ki, mevcut tabaka seslerin duyulması, görüntülerin alınmasına engel olmaktadır. Bu durumda çelişki nasıl açılacaktır.

Kimimizde bir ömre bali olarak meydana gelmiş; gerçek adına, gerçek dışı kaynaklardan oluşan engelleyici tabakanın kolaylıkla, tümden ve birden ortadan kalkması mümkün olmayabilir. Bu nedenle stratejik bir usül bulmak gerekmektedir.

Lazer, ışık fotonlarının, ışın demeti haline getirilip, senkron halde hareket etmesi ile elde edilir. Işık fotonları artık dağınık hareket etmez. Bir noktaya odaklanır. Enerjisi bu noktada büyük etkiler oluşturabilirler. Delici, kesici, buharlaştırıcı sonuçlar elde edilebilir. Ayrıca dalga boylarının kontrolü ile de, istenilen mertebede etki sağlanabilir.

Bu imkan bizler için stratejik usül açısından örneklik teşkil edebilir.

Elbette bu öneriler, samimi arayışı olan ehli hamiyet için bir anlam ifade edecektir. Kendini doğru üzerinde görüp, elindekinden memnuniyet duyan; durumlara ve sonuçlara, hakikat referansları ile muhasebe yapmadan; her duruma, kendi haline uygun mülahaza geliştirenler için bir manası olmayacaktır. Bir de hakikat arayışında olmaksızın, hakikat üzere olduğu zannına sahip, popülist,"kalender tipler !", bu söylemlerin radikalliğinden ve yaralayıcılığından dem vurup; sanki Allah'tan daha hikmetli gibi davranıp; " anlayışlı olmaya davet ederek !"; sahih anlayışa engel olmaya çalışacaklardır.

Oysaki, hakka tabi olup, hakikat üzerinde olmak sorumluluk, gayret ve iradesine sahip olanlar; itminan oluşana kadar daimi bir hassasiyet, teyakkuz ve muhasebe hali üzerinde olacaklardır.

Lazer ışını örnekliği üzerinden stratejik bir usül oluşturmanın temel niyeti, halimizi ve meselelerimizi konuşup, geçiştirmek yerine tesirli ve sahici bir etki oluşturmaktır.

Dağınık, hedefsiz ve etkisiz, çok fazla bilgi ile uğraşmak yerine; stratejik hedefi tahakkuk ettirecek bilgileri; senkron çalışacak biçimde bir demet haline getirip, tek bir noktada odaklamak hedeflenmelidir.

Bu noktada; kalın bir kireç tabakası ile üzeri örtülen zihine ulaşmak için, tabaka üzerinde bir delik açmak ilk aşamayı oluşturacaktır. Bu delik, bilgi demetinin dalga boyu, zihin zarını delip, zarar vermeyecek biçimde ayarlanmalıdır.

Stratejinin ikinci safhasında bu delik içerisine bir tohum yerleştirilmelidir. Bu tohum tam zihin zarına irtibat sağlayacak bir derinliğe konulmalıdır.

Üçüncü safha; bu tohumun çürümemesi, çimlenmesi, yeşerip, kök salması için gerekli bakımların yapılması, özen gösterilmesi ve sabredilmesini gerekecektir.

Daha sonraki safhada; büyüyen tohumun köklerinin, engelleyici tabakayı çatlatıp, parçalayıp yok etmesi; tozlaşarak, başka tohumların, tortuda oluşan çatlaklarda tutunmasına imkan sağlanması; ürünlerinin devşirilip, hakikat mücadelesinde, muhtelif biçimde kullanılması gerçekleştirilecektir.

Kurulu, verili düzenler içerisinde; hakikatle arasında perde olan kireç tabakalarını kovuk-örtü yapmış; bununla yüzleşemeyip, artık bundan memnuniyet duymayı tercih etmiş bir halin; yukarıdaki stratejik sürecin tümü üzerinde isabetli ve deruni bir tasavvur geliştirip, daha sonra buna göre bir karar oluşturması pek mümkün görülmemektedir.

Bu durumda uygulama stratejisi; lazer etkili bir bilgi demeti ile tabakada bir delik açıp; buraya, kök etkiler oluşturacak bir tohum yerleştirip; daha sonra başında bekleyip, sabırla çimlenmesine destek olup; sonrada sürecin ortaya çıkartacağı; sahih, güçlü, etkili sonuçlar üzerinden; anlamak, inanmak ve adanmak neticelerine ulaşmak biçiminde tahakkuk ettirilmelidir.

Eğer buraya kadar anlaşılabildiyse geriye; lazer etkisi oluşturacak bilgi demetinin içeriği ve tohumun ne olacağı sorularına cevap bulmak gerekiyor.

Çok fazla şey bilmek ve konuşmak hakikati inşa etmeye imkan sağlamayabilir. Bazen de hakikate ulaşmaya engel olabilir.

Bu stratejinin işlemesi için öyle öz ve temeli inşa edecek, eksen olacak bilgiler bulalım ki; bunları birbiri ile senkron çalıştıralım ve odaklayarak, tohum yatağı oluşturalım.

Bütün yaratılmışların ortak paydası, zorunlu ve gayri iradi unsuru ve başlangıç noktası olan "fıtrat" bu kalibre ve hususiyette bir bilgidir.

Buna mümasil olarak "din ve dinin fıtratı da" eşdeğer bir bilgidir. Eğer fıtrat ve dinin fıtratı birlikte ele alınıp; yapısı, fonksiyonları ve etkileri ile birlikte, iyi anlaşılabilirse, lazer etkisi yapıp, engelleyici tabakada, uygun bir delik açabilecektir.

Engelleyici tabakanın tesirindeki zihinler; etkisiz, amaçsız, sorumsuz, üretimsiz pek çok bilginin tüketimini erdem ve dava saydıkları için; kök bir kaç bilgiye odaklanmanın anlamını idrak edip, önemsemeyebilirler. Bu durumda; ilgisizlik, hiçleştirme ve daha sonra, daha ciddi "mücadele !" yöntemlerine maruz bırakabilirler.

Samimi arayanlar; mevcut görüntü ve algılara ve yukarıda ifade edilenlere rağmen üzerinde düşünmeyi ve denemeyi ciddiye almak zorundadırlar.

Bu süreç kendilerinin farkındalıklarını kademeli arttıracağı için; sürecin takibi, sabır ve sonraki safhalar, kendi bilinç, karar ve iradeleri ile gerçekleşecektir.

Tohum yatağı açıldıktan sonra; "fıtratına uygun İslam'ın bilgisi" tohum olarak yerleştirilmelidir.

Din olgusu da dahil, hiçbir şey fıtratı dışında ele alınmamalıdır. Bu nedenle, İslam'da bir din olarak, dinin fıtratı dışında varoluş özelliklerine sahip olmamak zorundadır.

Bir kere bu perspektif elde edildikten sonra, yani tohum çimlenmeye başlayınca artık İslam'ın kitabı olan Kuran; hayatın fıtrat ekseninde inşa edilmesinde, fonksiyonel olarak misyonunu tahakkuk ettirecektir.

Hz.Peygamber, Kuran'da tarif edilen misyonunu fiilen ve fonksiyonel olarak tahakkuk ettirecektir.

Allah'ın yeryüzünde halifesi ve kulu olan insan, bu vasıfları fiilen ve fonksiyonel olarak tahakkuk ettirecektir.

Bundan sonra dinlerini parça parça etmeyecek; tevhid/bütüncüllük içinde bakıp, davranabileceklerdir.

Davalarının konusu birbirleriyle kavga edip, oyalanmak olmayacak; asli düşman olan şeytana ve bütün takipçilerine karşı; fitne yeryüzünden kalkıp, ta ki din Allah'ın oluncaya kadar savaşacaklardır.

İnsanlara şahit olup, rahmetle davranabileceklerdir çünkü güçlü olacaklardır.

Bütün okumaları, politikaları, stratejileri, kararları, eylemleri; ahsenü amel niteliğinde olacaktır.

Yeryüzü imha olmayacak, inşa olacaktır.

İnsanlar hüsranda olmayacak, itmi'nana ulaşacaklardır.

Tüketmeyecek, israf etmeyecek; üretecek ve şükredici olacaklardır.

Unutulmamalıdır;

Hedefsiz, etkisiz, hikmetsiz, boş-beleş; çok laf yada faaliyetin ortaya çıkartacağı sonuç ve etkiler;

Hakikatine ve hikmete uygun çok az bilgi ve amelin, stratejik hedefe odaklanması; istikrar ve sabırla devam ettirilmesinin ortaya çıkartacağı sonuçlarla kıyaslanamaz bile.