İKİ partinin tavrı; biri MHP, öbürü CHP... MHP'nin tavrı belli. Cumhurbaşkanı seçimi için oylamalara katılacak, ama Gül'e değil kendi adayına oy verecek. Kriz çıkarmaktan sakınan, sorumlu ve aynı zamanda AKP'ye karşı çıkan bir tavır.
Peki CHP?..
CHP, Gül'e randevu verip, "Sizi desteklemiyoruz, Meclis'e de girmeyeceğiz" diyebilirdi. Gül'ün şahsına ve adaylık sürecine yönelik eleştirilerini de belirtebilirdi...
Ama hayır, bir kriz havası! Bir 'olağanüstü' telaş! Saatler boyu toplantı! Seçimleri bu kadar düşünüp taşınmamışlardı! Saatlerce toplanıyorlar; Gül'e randevu verelim mi, vermeyelim mi?! Yoksa, Genel Başkan düzeyinde değil de alt düzeyde bir CHP'li mi Gül'le görüşsün!
Ve on sekiz saat geçtikten sonra Gül'ün randevu talebini reddediyorlar!
Gül'ü "Cumhuriyeti içine sindirememiş bir çekirdeğin militanı" diye göstermek!
Cumhuriyet resepsiyonunu ve Çankaya'yı "boykot" etmek!
Gül'e karşı çıkmaktan öteye, bir rejim kavgasını körüklemek!
Yoksa rejim kavgası değil de, CHP'nin iç sorunlarını unutturmak için basit bir taktik mi?! Her ne olursa olsun, yakışmıyor!
MHP'nin "kriz çıkarmama" özeni ve CHP'nin "rejim kavgası"; bunları halkın nasıl karşıladığını seçim sonuçlarında görmek mümkün.

Reform çizgisi
Abdullah Gül, başbakanlık ve beş yıla yakın Dışişleri Bakanlığı yaptı... Temel gayretleri neydi?
AB süreci! Ne demek AB süreci?
Temel kanunlarımızı Avrupa ile uyumlu hale getirmek!
Türkiye, Lozan'da da aynı sözü vermişti! İçerideki çağdaşlaşma projesi ve dış politikada Gazi'nin deyimiyle "Avrupa Türkiyesi" örtüşüyordu.
Bugün de öyle ve bu yönde Gül'ün enerjisi ve katkısı inkâr edilemez.
Kanunlarımızı Avrupa standartlarına getirerek, demokrasiyi, kişisel özgürlükleri, entegrasyon dinamiklerini güçlendirerek mi Türkiye'ye şeriat gelecek!
Gül, bu reformların lokomotif isimlerinden biri olarak mı "ideolojik bir çekirdeğin militanı"dır?
Gül'ün bakanlık döneminde yaptığı konuşmalar 700 sayfalık bir kitap halinde basılmış. Hızlı bir tarama yaptım. Gül, İslam ülkelerinin katıldığı, İslamın konuşulduğu diplomatik platformlardaki konuşmalarından altısında "reform" çağrısı yapıyor; "kadın erkek eşitliği, demokrasi, modernleşme, piyasa ekonomisi, açık toplum, bireysel özgürlükler, rasyonel düşünce, şeffaflık, hesap verirlik, dünyaya açılma" gibi değerleri savunuyor, bu değerlerin yolundan gidilmesini istiyor! (Sf. 528, 543, 547, 565, 576)
Çağımızın en ileri değerleridir bunlar.

Dışarıda aktif
Gül'ün cumhurbaşkanı olması siyaseten eleştirilebilir, ama "meşruiyet"i asla tartışma konusu yapılamaz! Asıl böyle bir tartışmayı körüklemek, rejimi dinamitlemek olur!
Türkiye için "düşük profilli" bir cumhurbaşkanının daha iyi olacağı elbette teorik olarak düşünülebilir. Ancak Özal ve Demirel dönemlerinde olduğu gibi, bu defa da 'reel politik'in dinamikleri, düşük profilli değil, Gül gibi 'yüksek profilli' bir ismi Çankaya'ya çıkarıyor.
Sayın Sezer, iç politikada ideolojik olarak tarafgir, dış politikada ise hareketsiz bir cumhurbaşkanı oldu. Gül ise iç politikada herkese eşit mesafede, "anayasal tarafsızlık" ilkesine bağlı, dış politikada aktif ve vizyon sahibi bir cumhurbaşkanı profilini veriyor.
Gül'ün, hakkındaki önyargıları kısa sürede gidereceğine, iyi bir 'parlamenter rejim cumhurbaşkanı' olacağına inanıyorum.

Kaynak: Milliyet