Ben bir yazımda “minyatürden süzülen aşklar” diye bir başlık atarak anlamayı denemiştim, İranlılara özgü denilebilecek bir aşk hikayesini. Hemşehri Civan dergisi kısaca, “İran usulü aşk” demiş. Kapakta, filmin kahramanları modern giysiler içinde olsalar da minyatür figürleri halinde yer alıyorlar. Humayun Esadiyan’ın “Altın ve Bakır” (2010) ismini taşıyan filmi,  evli bir çiftin ağır hastalık sınavı içinde aşkı açığa çıkaran hikayesini konu alıyor.

film.20100810120837.jpg

Altın ve Bakır, bir “umut” filmi. Benzeri bir senaryo Cafer Penahi’nin bakışıyla “yeis” uyandıran bir film olur ve kahramanlarını bir kısır daireye kapatırdı.

Nasıl bakarsanız, öyle görürsünüz. Duyuşumuza göre, bakır altına dönüşür elimizin altında.

film2.20100810120846.jpg

Behruz Şaibi rolünün üstünden hakkıyla geliyor. Zehra Sadat’ı canlandıran Nigar Cevahiriyan ise filmdeki rolüyle 2010 Fecr Film Festivali’nin en iyi kadın oyuncusu ödülüne lâyık bulundu.

Esadiyan, genellikle başarılı bulunan “Sokak Çocukları”, Sonsuz Yol” gibi filmleriyle tanınan bir yönetmen. Altın ve Bakır’ın konusunun özlü olarak aşkın ifade yollarını açmak olduğunu söylüyor bir söyleşisinde. Halisane sevmek, ahlâkın en özlü ifadesidir Esadiyan’a göre. Filmdeki ahlaki boyutun altını çizen temalar ise “görmekten sevmeye alınan yol”dur.  Doğru bakmayı bilen, sevmeyi de bilir, diye düşünüyor Esadiyan. 

Gelelim filmin konusuna:  Nişabur’da yaşayan medrese öğrencisi Ali Rıza, maddi nedenlerle ertelediği tasarısını  nihayet gerçekleştiriyor ve Tahran’a taşınıp, tanınmış ahlâk hocası Hacı Rahim’in derslerine katılmaya başlıyor. Fakat kahramanımız filmin sonunda ahlâkın ille de derste öğrenilmeyeceğini keşfedecektir.  

film3.jpg

Altın ve Bakır’ın ayırıcı bir özelliği, erkek kahramanın eğitimini sürdüren bir molla olması.  Mollaların aile yaşantılarına bu denli yakınlaşan pek fazla film yok İran sinemasında. Aklıma gelen iyi bir örnek, Rıza Mirkerimi’nin “Ay Işığı Altında” isimli filmi. Ancak o filmde de İran’da “ruhani” olarak isimlendirilen kişiliklerin aile yaşantılarına bu kadar yakından tutulmuyor kamera.

İki çocuklu çiftin aile hayatı içindeki yakınlıkları, zarif anlatımlarla sergileniyor film boyunca. Zehra Sadat  sabahın erken saatlerinden itibaren büyük bir süratle şefkat ve hizmet dağıtarak koşturuyor, evde ve bahçede. Bir bakıyorsunuz bahçede bir sandalyeye oturmuş olan kocasının saçlarını tarıyor. Hava soğuktur, hassas bir bünyesi olan Ali Rıza atkısını almış mıdır, onu kontrol ediyor. Yeni bir aba almalı Ali Rıza, kocası eski abayla dolaşmamalı. Bir yandan kızının okul formasını ütülerken, aynı zamanda ağlayan bebeğin derdi nedir, onu anlamaya çalışıyor Zehra.

Esadiyan’a göre Zehra, tipik bir İranlı kadındır. Mazlum, özverili ve görünmezdir. Oturmuş aile düzeni altüst oluyor ansızın; evi çekip çeviren, aileyi şefkati ve hizmetiyle sarmalayan kadın MS hastalığına yakalanıyor. Ailenin dengelerini sarsan haber, Zehra Sadat’a, profesörün teşhisini dinleyen tıp öğrencileri arasında savunmasızca yattığı muayene odasında verildiğinde, karı koca göz göze geliyorlar. Artık hayatları alıştıkları düzenle sürmeyecek. Bundan böyle Zehra Sadat, gün boyu  evi, ailesi için koşturan kadın olmaktan uzaklaşacak.

film5.jpg

Kocası acı bir gülüşle ona  bakarken Zehra bu haberin ağırlığını daha fazla kaldıramıyor ve üzerindeki pikeyi yüzüne doğru çekiyor. Bundan sonra ne olacak?

Bundan sonra Esadiyan’ın ifade ettiği “görmek” teması öne çıkacak. Ali Rıza artık karısını daha önce denemediği bir şekilde, kendine özgü varlığıyla görmeye başlıyor. Görüşünün ardından dili de çözülüyor. Sekiz yıllık karı koca, yüz göz olmayışlarıyla nesli tükendiği düşünülen bir çift ilişkisi sergiliyorlar oysa. Aşk dile getirilmez, bakışlarla ifade edilir, görüşüne dayalı bir ilişkidir bu. Bu zamanda böyle bir aşkın mümkün olduğuna bizi inandırıyor, yüz ifadeleri. Taşradan büyük kente gelirken, içinde bulundukları muhafazalı aile hayatını da yanlarında getirmiştir genç çift. Ali Rıza’nın dini ilimler alanında eğitim görmesi, korunma sebeplerini artırıyor. Dışa karşı korunma, iç dünyada bir perdesizlik anlamına da gelmiyor. Nezakete dayalı mesafe, keşif sürecini geleceğe doğru yayarken, çifti aynı zamanda tek tek kişiler olarak anlamamıza izin veren kendilik ifadelerini de koruma altına alıyor.

Zehra’nın hastalanmasının ardından karşısındakini şefkati ve hizmetiyle sarmalama sırası Ali Rıza’ya gelmiştir. Eli ayağı birbirine dolaşsa da, işler birbirine karışsa da, bir aceleyle okula gitmeye hazırlanan kızının formasını ütülerken aynı zamanda ağlayan bebeğin derdini anlamaya çalışması gerekse de, haksızlığa uğradığını anlatan bir ifade oluşmayacak yüzünde. 

film6.jpg

Karşısındakinin bedenini ve ruhunu en aciz kaldığı bir açıdan çıplaklaştıran hastalık sürecine karşılık çift aralarındaki aşkı koruyabilir mi?  Altın ve Bakır’da aşk mesafe kaybına rağmen kendi yolunda ilerlemeye devam ediyor. Hastalık, dilini çözmüştür Ali Rıza’nın. Kocası iltifatta bulunuyor, hasta yatağında üretken olma çabasını sürdüren Zehra’nın yüzü kızarıyor.

Aşkı ille de kelimelerle dile getirmek mi gerekir? Sürekli kelimelere dökülen aşk ifadesi, bir dizi film lakırdısına dönüşebilir bir sapakta. Bir başka türlü görmeyi başaran medrese öğrencisi ise, bu yolla aşkın farklı bir merhalesine yükseliyor. Ali Rıza’nın parmakları, Zehra’nın halı tezgâhında yarım bıraktığı halının ilmekleriyle tanışıyor. Küçük oğlunu bir yere bırakamayınca yanında, medreseye taşıyor artık Ali Rıza. Onunla sınıfa giremediği için kapının aralığında dinliyor dersi. Bir taraftan da kapının önünde duran ayakkabıları düzene sokuyor; sanki elinde olmadan.
Halı ilmikleri ve düzene konulan ayakkabılar Ali Rıza’nın hayatı bir başka açıdan yaşamaya başladığını gösteren metaforlar.

film4.20100810121018.jpg

Ne hayatın gerçeklerine gözlerini kapatan bir yorum, ne de insanın ruh dünyasındaki engebeleri göz ardı eden bir hikaye! Ayrıntılardaki sahicilik nedeniyle filmin akışı inandırıcı geliyor bize. Diğer tarafta, uzun hastalık yorar, bezdirir bir çiftten sağlam olanı, aşkı da tüketir gide gide; yorgun insanların tecrübeleri buna inanmamızı bekliyor. Oysa Zehra’nın gözleri, hastalığının yeni göstergelerinin yol açtığı endişeye rağmen başka türlü parlıyor; aşkın yeni yansımaları varlığını kuşattığı için. Yönetmen Esadiyan filminin herhangi bir sahnesini izlerken, gerçek hayatta mümkün değil bu, diyemesin seyirci; bunu istiyor ve başarılı da oluyor.