Bir kaç korkulu, şaşkın ve boş gönülle geçen geceden sonra, bir gece yarısı çağırdılar, raporumu vermem için.
Sadece; " Bu durum nedir? Nasıl olabilir? " diye sorabildim.
Büyük bir anlayış ve olgunlukla odama gitmeme müsaade ettiler.
Birazdan yol arkadaşım geldi. Bana Kitab'ı verdi.
Kırk gün boyunca, mümkün olduğunca çok ve özellikle gece yarısı kalkıp Kitab'ı okuyacaksın.
Kendi halini, sorularını, korkularını, kaybettiğin inançlarını ve ümitlerini, görüp, müşahede ettiklerini arz ederek, cevaplarını arayarak ve bu çerçeveyi esas alarak okuyacaksın.
Düşüne, düşüne. Sindire, sindire. Araya, araya.
İstersen bulduklarını yazabilirsin.
Karanlık, labirentli bir mağarada; çıkış koordinatları, pusula ve güçlü bir el feneri verilmiş gibi hissettim.
Sonraki kırk gün Kitap benim için; uyku, yemek, su, hava, göz, kulak, gönül, hayat, ölüm, ufuk.. hülasa herşey oldu.
Zorunlu sarf edilen az bir zaman hariç Kitap yedim, içtim, soludum, uyudum, uyandım.
Gecenin okuması gerçekten çok farklıydı.
Günler ilerledikçe, köşelerde korkarak saklanan ben yeniden dirilmeye başladım.
Güneş altında susuzluktan ölmek üzereyken sulanan çiçeğin yeniden dirilmesi ve başını kaldırması gibi.
Pili biten oyuncağın şarz edilmesi gibi.
Sönmüş ciğere oksijen verilmesi gibi.
Kurumuş toprağa bol yağmur yağması gibi.
Okudukça; korkularımdan, şüphelerimden, yıkıcı sorulardan, endişelerimden kurtulmaya başladım.
Tekrar; ümit, inanç ve ufuk sahibi olmaya başladım.
Kırkıncı gün, artık köşesinden çıkmış, cesur ve inançlı bir adamdım.
Çok ileri atılmak için yayı iyice gerilmiş ok gibiydim.
Ancak, hayatın somut çeşitliliği içerinde oluşan korku ve endişelerin, boşluk ve yıkıcı soruların; sadece Kitabı okuyarak nasıl giderilebildiğini pek anlayamadım.
Bunu sordum yol arkadaşına.
Kitap, tezahürler dünyasındaki bütün çeşitliliklerin, kök; anlamlarını, sınırlarını, ilkelerini, ölçülerini, ilişkilerini anlatmaktadır. Müşahede ettiğin bütün çeşitliliği, kök düzeyden anlayıp, anlamlandırma imkanı sağlamaktadır. Sen bu mertebeden, karşılaştıklarının hakikatini, bütün olarak okuma imkanı buldun. Seni endişelendirip, korkutanları da gerçek anlamı ile görülebildin. Gerçek anlamlar endişe ve korkuya mahal olmadığını gösterince, bunların olumsuz etkileri de ortadan kalktı.
Git, önceden görüp yorumladıkların ve son elde ettiğin hal çerçevesinde; tespit edebildiğin risk ve sorunlar hususunda uygun gördüklerini uyar ve düşüncelerini paylaş. Bunu tam bir adanmışlıkla, dava sorumluluğu ve ciddiyeti içerisinde yap. Kırk gün sonra burada ol.
Yeni duygu dünyama yakın insanları, tespit edebildiğim riskler, yakın ve uzak tehlikeler, cari sorunlar çerçevesinde uyarmayı planladım.
Ayrıca bilgi, tecrübe ve duygularım çerçevesinde birtakım öneriler de sunmayı düşündüm.
Önceden müşahede ettiklerimin oluşturduğu dehşet ve buna mukabil ortaya çıkan güven ve huzur duyguları bir yanda; geçmiş donanımım ve yeni halimin sentezinden oluşan görüşlerim diğer tarafta..
Yeni yüzleşmişliğin taze ve samimi inançları ve sorumluluğun getirdiği heyecan..
Zannediyorum ki işaret ettiğim zaman bütün gözler parmağın hedefine çevrilecek. Heyhat, esaslı bir parmak edebiyatı. Boyu, kıvrımları, dolgunluğu, inceliği, yaraları. " Biz ne parmaklar gördük " tavırları.
Size ne birader parmaktan diye haykırmak istiyorum. Müthiş bir parmak fetişizmi. Kimse işaret ettikleri ile ilgilenmiyor.
Muarızların durumları, planları ve yaptıkları ile mevcut durumumuzu mukayese edip; aman ha.. bela geliyor, musibet yağacak demek istiyorum.
İstiyorum da, herşey boğazımda tıkanıp kalıyor. Zorlayıp söylemeye çalışıyorum; yeter ya bu kadar pesimist olma, umutsuz davranma nasihatleriyle irşad edilmeye çalışılıyorum.
Tekrar kendimden şüpheye düşüyorum. Öyle ya yılların Müslümanları ve dava adamları muhatap oldukların. Sen daha, dün bir, bugün iki. Zaten hal ve sözleriyle, üç günlük seyislerin sınırlarını hatırlatıyorlar ve ne karıştırmamak gerektiğini ifade ediyorlar.
Bir hayretimde, kırk gün boyunca okuduğum Kitabın sağladığı tasavvurla, hayatın pratiğindeki benzemezlikler. Muhtemelen benim mübtediliğimle ilgili bir durum bu.
Hayrete mucip durumlardan birisi de, güncele dair konuşulanların ve yorumlananların; bir yönden, benim bile cari bilgilerimle tespit edebildiğim kadarıyla, çoğunlukla gerçeği yansıtmadığı gerçeği; diğer yönden ise konuşanların ve dinleyenlerin; durum, sorun, ihtiyaç, hedef ve ölçekleri ile çokta mütenasip olmadığı tespitidir.
Mevcut karşısında bu kadar farklı bakış, hassasiyet ve etki düzeyleri; acaba aynı dünyada yaşamıyor muyuz?
Sorusunu bile sordurdu.
Ben yine de bir dava ciddiyeti ve sorumluluğu ile anlatmaya, uyarmaya çalıştım.
Geri dönme vakti yaklaştığında, bir miktar hayal kırıklığı ve ümitsizlik; azıcık şaşkınlık; binlerce soru ile karşı karşıyaydım.
Ancak ne bunların niteliği ve niceliği, ne de benim bunlar karşısındaki duygu ve düşünce durumum bir öncekine benzemiyordu.
Saklanacak bir kovuk ihtiyacı hissetmiyordum.
Kaçmayı, vazgeçmeyi düşünmüyordum.
Pek çok soru ve sorun vardı kafamda ancak bunlar beni kilitlemiyordu artık. Cevap bulunacak ve çözülecek hususlar olarak görüyordum.
Bir şeyler değişmişti.
Olgunlaşacak hamlıklar, pişmesi gereken çiğlikler, cevaplanacak sorular, aşılacak engeller, ulaşılacak menziller, tamamlanacak eksikler, gerçekleşecek hedefler, çözülecek sorunlar, giderilecek ihtiyaçlar vardı.
Fakat korku, endişe, yılgınlık, vazgeçme yoktu.
Hamd ettim, şükrettim ve kırk gün sonunda döndüm.
Murat Sayımlar : muratsayimlar@gmail.com