Gündemi işgal eden, muhalefetle iktidarı karşı karşıya getiren türban ve benzeri polemiklerin hiçbir önemi olmadığını yakında göreceğiz. Hatta çeyrek yüzyıl en önemli sorun olduğunu düşündüğümüz PKK da kısa sürede çözülecek. Bu durum hiçbir problemimizin olmadığı anlamına mı gelir yoksa asıl sorun bunların arkasında mı saklı ve daha büyük ölçekli bir değişimle mi karşılaşacağız?

Soğuk Savaş döneminde iki büyük güç arasında kurulan denge bozuldu ama yerine yeni bir denge henüz kurulmadı. Çatışmalar dünya ölçeğinde küçük sayılan ülkelerle büyükler arasında cereyan ediyor ama bunların sonucu ne olursa olsun yeni bir denge oluşturmaları söz konusu değil. Büyük güçler arasında bir çatışma gözlenmiyor ve bir bölünmüşlük henüz yok. ABD, AB, Çin, Hindistan, Brezilya gibi ülkeler arasındaki ilişkiler ne bir rekabete ne de bir husumete benziyor. ABD’nin tek süper güç olduğu da kabul edilmiyor.

İki seçenekten birini kabul etmek zorundayız. Ya dünyada yeni bir denge kurulmayacak, çeşitli güç odakları birbirine rakip olmadan yoluna devam edecek ya da giderek belli odaklar etrafında toplanan güçler yeni bir denge oluşturacak.

Bugün gözlenen dağınıklığın devam etmeyeceğini ve yeni bir güçler dengesi kurulacağını kabul ediyorum ve bunun nasıl olacağını, ülkemizin bu yeni denge içindeki yerini tahmine çalışıyorum.

Çözmemiz gereken birinci problem ABD ile AB arasındaki ilişkilerin geleceğidir. Geçmişte müttefik olan ve dünya görüşleri benzeyen bu ülkeleri birbirinin karşısına koymak anlamsız sayılıyor. Acaba bu birliktelik devam edecek mi yoksa çıkarları arasındaki farklılılar bunların farklı cephelerde yer almasına mı neden olacak? İkinci soru Çin’in büyük güç olmasına neden olan ve onu hızla büyüyen ve ihracata dayalı bir ekonomi haline getiren küresel sermaye gücünü kaybettiği için Çin’in geleceği nasıl şekillenecek? ABD Çin parasını değerlendirmesini istiyor ve başta ABD olmak üzere,dünyanın birçok yerinde Çin’den yapılan ithalata kısıtlama getirilmeye çalışılıyor. ABD her konuda kendisine rakip olacağı söylenen Çin’in bu gidişine seyirci mi kalacak?

ABD ile Rusya arasındaki yakınlaşma, geleneksel düşman oldukları düşünülerek, göz ardı ediliyor. Hem AB hem de Çin, her iki ülkeye rakip oldukları için, onları yaklaştırmış olabilir mi ve bu yakınlık onları işbirliğine götürür mü? İkinci Dünya Savaşında omuz omuza savaşan bu iki ülke savaş sonrasında dünyayı bölüşüp birbirlerini hasım ilan ederek kendi paylarına düşen alanları kontrol ettiler. Benzer bir biçimde, bilinçli bir şekilde iki hasma dönüşüp, yeni bir dengeyi kendi aralarında kurarlar mı? Bu dengeyi belirleyen faktör askeri güç olabilir mi?

Bugün yaşadığımız süreç ve bölgesel bir güç haline gelmemiz sadece bizim eserimiz değildir ve böyle olması dünyada oluşmakta olan yeni denge içindeki yerimizden ve etkimizden kaynaklanmaktadır. Ama bir yere gelebilmek için oraya layık olmak gerektiği akıldan çıkarılmamalıdır. Muhalefet polemik yerine yeni konumumuzun gerektirdiği yere varmamıza yardımcı olsa güçlenir yoksa büyük senaryoda figüran olmaktan öteye gidemez.

Kaynak: Star