27'ler Brüksel'de "rahmetli" Avrupa Anayasası ikame edecek olan antlaşmanın kabulü görüşmelerinin son safhaya başladılar. Bir ay önce metnin içeriği konusunda anlaşmaya varmışlardı. Geriye kalan, metnin biçimi konusunda da anlaşmaktır. Eğer yeni bir başarısızlık daha ortaya çıkarsa bu durum AB'nin uğradığı felci uzatacaktır.
 
Sözünü ettiğimiz felç durumu kuşkusuz görecedir; çünkü Avrupa kurumları işlemeye devam ediyor. Ancak kurumların kararları, oybirliği kuralının zorunlu kıldığı tavizleri mümkün kılmak için, çoğu kez özlerinin bir bölümünü yitirmekteler. Gelecekte işlerlik kazanacak antlaşmanın tüm sıkıntıları aşmayı sağlayacağı kesin değildir. Bu antlaşmanın yürürlük kazanmasının gerçek bir atılımın şartı olması, hukuki olmaktan çok siyasi nedenlerden kaynaklanmaktadır. Komisyon başkanı José Manuel Barroso'nun açıkladığı gibi, 27'ler, on beş yıl önce imzalanan Maastricht Antlaşması'ndan beri AB üyelerinin yaptıkları gibi tüm zamanlarını kurumsal sorunları tartışmakla harcayamazlar. 27'lerin, küreselleşmenin getirdiği büyük sorunlara cevap bulmak ve dünyanın birçok bölgesindeki çatışmaları yatıştırmak için gayret gösterdikleri şu anda kendi bölünmüşlüklerini aşmaya muktedir olduklarını da kanıtlamaları gerekiyor.

Bir kez kurumsal reform safhası aşıldıktan sonra, Avrupa, işsizlikle savaş, sürekli gelişme, Kuzey-Güney ilişkileri gibi ağır dosyaları ele almak zorunda kalacak. Avrupa bu dosyaları oybirliği gerektiği zamanlardaki gibi ele almayacak. Görüşmeler, devletlerin arasındaki çatışmaları açıkça görünür kılacak. Gerilimler yok olmayacaktır; ama kurumlar hakkındaki tartışmalar son erince, Avrupa Birliği'nin doğası konusundaki tartışmaların yumuşayacağı düşünülebilir. Gelecekteki Avrupa Birliği'nin şekli ne olacak? Birçok senaryonun gerçekleşmesi mümkündür.

İlk senaryo Federe Devletler Avrupası'dır. Bu, muhtemelen gerçekleşme ihtimali en az olan senaryodur. Tek bir Avrupa devletinin müritlerinin sayısı bugün eskiye göre daha az. "Federal" sözü bile artık bir tabu. Valéry Giscard D'Estaing üye devletlerin kendisine verdiği yetkilerle "federal" bir yapı olarak işleyen Avrupa Birliği'nin anayasasını yazmayı önermişti. Ama sonunda bu sıfatı "ortak" sıfatıyla değiştirmek zorunda kalmıştı. Yeni proje anayasa ismiyle marş ve bayrak gibi simgelerden vazgeçerek, bir Avrupa halkının varlığını kutsamayı reddetmiş olmaktadır. Komisyonun bir "Avrupa kamuoyu" oluşturmaya çağrıda bulunduğu kuşkusuz. Ancak Komisyon bu noktaya çok uzak olduğumuzu da kabul ediyor. Bir bölüm üye devletlerin federal bir çekirdek oluşturmak için örgütlendiğini tahayyül edebilir miyiz? Bu fikir Brüksel'de zemin kaybetti. Büyük Britanya'nın derogasyon taleplerini artırdığını hesaba katarsak, bir grup devletin ciddi olarak AB'nin kalan üye ülkelerinden hangi konuda ayrılabileceğini göremiyoruz.

İkinci senaryo bir [Tek Ortak] Pazar-Avrupası'dır. Tek Ortak Pazar fikri Avrupa'nın inşa sürecinin merkezindedir. Tek Ortak Pazar, AB'nin en büyük çekim noktalarından biri oldu. Ancak bu proje, bütçesel açıdan en önemli ikisinin tarım ve bölgesel yardımları kapsadığı ortak siyasetlerle tamamlandı ve düzeltildi. Söz konusu tarım ve bölgesel yardım siyasetlerinin bugün eleştiriliyor olması [hiçbir engel olmaksızın] Gerçek Ortak Pazar'a doğru yönelen bir eğilimin işareti olabilir. Üçüncü ve en gerçekçi senaryo ise, Robert Schuman'ın deyimiyle "somut olarak gerçekleştirilen ilerlemeler" vasıtasıyla gelişen, işlevsel denilen Avrupa'nın devamıdır. Enerji, araştırma, iklimsel değişimlerle mücadele, geleceğin öncelikleri olacaktır. Ama yine de, bu yeni politikalar, eskilerinden farklı olarak, federal bir mantıktan ziyade hükümetler arası ilişkilere dayanan bir yöntemden kaynaklanmaktadır.