Afrika'nın en yoksul ülkelerinden olan Orta Afrika Cumhuriyeti'nde, bir ay süren iç savaştan sonra hükümet ve isyancılar bir milli birlik hükümeti tesis ederek düşmanlıklara son vermeye çalışıyorlar. Bunun tarihsel arka planında, tartışmaya açık olmakla birlikte, dünyanın en karmaşık durumlarından biri yatıyor. Ve buradaki gerilimler, Afrika'nın diğer bölgelerindeki istikrarsızlık ve ayaklanmalara ilişkin giderek artan kaygılarını pekiştirdi batının.

Esas itibariyle –uranyum, elmas ve muhtemel petrol yatakları bakımından– zengin olan ülke çeşitli isyancılar ve diğer muhaliflerin içinde yer aldığı savunma, madencilik, iletişim ve eğitim bakanlıklarının kontrolünün paylaştırıldığı kırılgan bir güç-paylaşım deneyimi için kolları sıvıyor. Öte yandan ülkenin Cumhurbaşkanı François Bozize finans, dışişleri ve uluslararası işbirliğinin kontrolünü elinde tutacak.

İsyancıların ve Cumhurbaşkanı'nın ülkenin farklı kesimlerini kontrol ettikleri düşünülebilir. Birkaç komşu ülke tarafından yürütülen barış görüşmelerinin etkisi altında Bozize'nin, uzun süre iktidardan dışlanmış olan eski isyancı gruplarla ittifakına güvenen Nicolas Tiangaye –Bozize'nin yeni Başbakan'ı– ile etkili bir biçimde paylaşacağı umuluyor iktidarı.

Kronik istikrarsızlık

Söz konusu anlaşma, 53 yıl önce Fransa'dan bağımsızlığını kazanan Orta Afrika Cumhuriyeti'ni mahveden kronik istikrarsızlık sorununu çözme girişimi. Ülke son elli yılda, kimisinden netice alınmış 17 darbe teşebbüsüne, isyanlara ve dış müdahalelere maruz kaldı. Şu halde bu ülke neden bu kadar kötü bir şekilde ve tekrar tekrar belaya uğruyor?

Orta Afrika Cumhuriyeti'nin tarihsel yörüngesini önemli bir noktaya kadar coğrafyası belirliyor.

Afrika kıtasında, en yoğun nüfuslu öbekler denizden yüz mil içerilere kadar uzanan bölgelerde bulunuyor ve bu öbeklerin gelişimleri çoğu zaman Avrupalı tüccarlarla kamçılandı. En yakın sahil şeridine dört yüz mil uzakta bulunan Orta Afrika Cumhuriyeti nüfusa dayalı gelişimden fayda sağlayamadı. –Aslına bakılırsa ülke İngiltere'nin neredeyse beş katı büyüklüğündeki bir toprak parçasında yaklaşık 4,5 milyon vatandaşı olmasından övünç duyuyor.– Bu düşük nüfus yoğunluğu, yoksulluğu azaltma ve yerel ekonomik kalkınmayı teşvik etmede gerekli olan altyapı –örneğin ulaşım ağları– gelişiminin engellenmesine yol açan faktörlerden biri.

Orta Afrika Cumhuriyeti'nin karalarla çevrili bir ülke olması nedeniyle, çok sayıda –toplamda altı– ülkeyle sınırdaş olması da çok sık müteessir olduğu huzursuzluk nedenleri arasında. Dünyanın barış içindeki bölgelerinde çok sayıda komşuluk sınırına sahip olmak ticaret açısından iyidir. Fakat istikrarsız bölgelerde –silahlı grupların bu sınırları aşma alışkanlığı olduğu için– bu konum bir felakete dönüşebilir. Bu, özellikle tarihsel olarak dünyanın savaşlar nedeniyle en fazla harap olmuş bölgelerinden birinin tam da ortasında yer alan Orta Afrika Cumhuriyeti için geçerli bir durum. Afrika'da, son elli yıl boyunca savaşa veya saldırılara bağlı ölümlerin yüzde sekseni doğrudan doğruya Orta Afrika'ya komşu olan veya sınırları etrafındaki altı yüz millik mesafe içerisinde yer alan ülkelerde gerçekleşti. On dört Afrika toplumu, son elli yıllık zaman diliminde yüz bin kişinin ölümüne yol açan savaşlara veya siyasi zulümlere maruz kaldı. Bu on dört ülkeden sekizi, Orta Afrika Cumhuriyeti ile sınırı olan veya bu ülkenin yakın çevresinde bulunan ülkeler bloğu. Bu kanlı tablonun başlıca uzun vadeli nedenlerinden biri bölgenin içinden geçen büyük etnik ve kültürel fay hattı. Burası Araplaşmış çorak kuzey Afrika'nın bereketli Sahra-altı siyah orta Afrika ile karşılaştığı yer. Bu arayüzey, yüzyıllarca, bölge üzerinde yoğun ve çoğu zaman istikrarsızlaştırıcı bir etkiye sahip oldu. Bunun ana nedeni, Araplaşmış kuzeyin öteden beri siyah güneyi, kendisinden köle bulmanın meşru mekanı olarak –çünkü bir ölçüye kadar dini geleneğin etkisi altında ve genel olarak kendi dindaşlarını köleleştirmelerine izin verilmediği için– görüyor olmasıydı. Esasında bölgede, ticari açıdan varlık nedeni köle ticareti olan, birçok devlet kuruldu. Sonuç olarak, 9'uncu ve 19.yüzyıllar arasında tahmini olarak sekiz ila dokuz milyon siyah Afrikalı yakalanıp, kuzeye ve doğuya, Arap-Asya dünyasının büyük köle pazarlarına nakledildi. Bölgede yerel olarak da köle edinme geleneği vardı ve 16.yüzyıldan 19.yüzyıla kadar en azından 11 milyon Afrikalı, transatlantik köle ticareti vasıtasıyla batıya götürüldü.

Şiddet realitesi

Köle ticaretinin bin yılı, hem mücrimlere hem kurbanlara şiddeti siyasal ve toplumsal bir realite olarak kanıksatmıştı. Tartışmaya açık olmakla birlikte bu bugün bölgeye ıstırap vermeye devam eden bir miras. Nasıl ki köle tacirlerinin insanlara şiddet uygulamaları, eziyet etmeleri yaşamın bir olgusuydu; 19.yüzyılda Avrupalı sömürgecilerin bölgeye gelmesi aynı derecede felaketin kanıtıydı.

Afrika'nın ekvator bölgesi sıtma, menenjit ve sarıhummadan mustarip olduğu için tropik hastalıklara bağışıklığı olmayan Avrupalıların beyaz sömürgeciler vasıtasıyla buraya yerleşmeleri pek fazla mümkün olmadı. Belli bir dereceye kadar bunun sonucu olarak "imtiyazlı sistem" adı altında bölgenin belirli bölümlerini sömürme imtiyazına sahip–hastalıktan ölme riskini göze almaya hazır, göreli olarak küçük bir Avrupalı grup tarafından yönetilen– özel şirketler kurdular. Bu imtiyaz toprakla birlikte, maden kaynaklarını ve burada yaşayan yerli halkın bizzat kendisini de kapsıyordu. Ve bu şirketlere ayrıcalıklarından maksimum derecede yararlanmalarını sağlamak için idare gücü ve kendi "silahlı kuvvetlerini" kurma özgürlüğü verildi.

Sömürgecilik sudan ucuzdu, Avrupalı vergi mükelleflerine bir kuruş maliyeti yoktu. Ne var ki bu durum, tarihteki en zalim ve aşırı sömürge rejimlerinden bazılarını faaliyete sokan bir dizi yarı bağımsız ticari varlıkların oluşumuna yol açtı. Bu sistemin açılışı Belçika kralı Leopold tarafından Kongo'da yapıldı ve hemen arkasından Fransızlar (ve diğerleri) tarafından bazı Afrika sömürgelerinde aynen taklit edilerek uygulandı.

İmtiyaz sisteminin yanı sıra kauçuktan ve diğer değerli kaynaklardan kar sağlama arayışı –zorla çalıştırma, infazlar, kırbaçlama ve hatta rehin alma gibi– endüstriyel ölçekte zulme yol açtı. Tıpkı köle ticareti döneminde olduğu gibi buradaki tüm halklar –şimdiki Orta Afrika Cumhuriyeti halkı da dahil olmak üzere– kitlesel zulmü kanıksamış hale geldiler.  Durum, bu sefer, münferit olaylardan ziyade sürekli bir olguya dönüştü. Üstelik orta Afrika kuşağı ekonomik açıdan yeterince gelişememiş olması nedeniyle harap haldeydi.

Öç kavgası

Orta Afrika Cumhuriyeti 1960'ta bağımsızlığını kazandı Fransa'dan ancak halkı komşu ve çevre ülkelerin katıldığı zulmün sonucu olarak eziyet görmeye devam etti. 1983'te güney Sudanlı isyancılar, uzun süren Sudan iç savaşı esnasında Orta Afrika Cumhuriyeti içinde kamplar kurdular ve daha yakın bir zamanda kuzey Uganda Tanrı'nın Direniş Ordusu adıyla bilinen silahlı isyancılar ise ülkenin doğu kesiminde üsler edindiler.

2001'de Kongolu isyancılar, ülkenin önceki hükümeti iç siyasete ilişkin sorunların üstesinden gelmek için kendilerine yardım çağrısı yaptığında, Orta Afrika Cumhuriyeti içerisinde büyük yıkımlar yaptılar. Geçmişte hem hükümet yanlıları hem de başka bir komşu ülke Çad'dan isyancı unsurlar Çad iç savaşının bir parçası olarak Orta Afrika Cumhuriyeti'ne girmiş, Sudan'dan gelen silahla donanmış çok sayıda kişinin oluşturduğu küçük ordular Orta Afrika Cumhuriyeti'nin milyonlarca pound değerindeki bamboo (Sudan'da bina yapımında kullanılıyor) materyalini yağmalamışlardı.

Şehir eşkıyaları ve organize adam kaçırma çeteleri –çoğu Çad, Sudan ve Kamerun'dan– Orta Afrika Cumhuriyeti'nin kuzey yarısında bir korku krallığına ara vermeksizin liderlik ettiler. Bu durum, siyasi çatışmalara katılacak askeri kapasiteye sahip ve yerel ölçekte kendini savunan silahlı grupların oluşmasına yol açtı.

Ne yazık ki Orta Afrika Cumhuriyeti'nin büyük ekonomik çıkmazı, yalnızca işlerin daha da kötüye gitmesine hizmet ediyor. Ardışık hükümetler kendilerini iktidara getirenleri ödüllendirmeye, muhalifleri rüşvetle elde etmeye ve hatta ülkeyi biteviye istikrarsızlık döngüsüne sokan orduyu bile düzenli olarak finanse etmeye yetecek düzeyde kaynağa sahip olmadılar. Tüm bunlar olup biterken,  uzun zamandır bu uzak Afrika ülkesini en baskın özelliklerinden birini oluşturan yinelenen huzursuzluklar dolayısıyla ülkede kilit rol oynayanların yanı sıra tüm halk maddi zenginlik ve toplumsal huzurdan mahrum kaldı.

Kaynak: BBC Tarih Dergisi
Dünya Bülteni için çeviren: Muhsin Korkut