Gecede yola çıkan kadın sanki sadece bir batağa düşmeye gitmektedir, böyle bir kabul var. Gece oldu mu sokaklar kadınları gündüz göze gelmeyen tuzaklarıyla tehdit ederler. Kadının haysiyetli bir hayat sürdürmesinin gerekleri gibi öne sürülür sokakların ve gecenin sınırları. Kimileri din adına Müslüman kadınların gündüz sokağa çıkma sebebini dahi hayati sebeplere bağlarlar. Gecenin birinde mesela bir televizyon kanalı dönüşü kendi evinizin zilini çalarken perdelerin gerisindeki bakışların tehditini duyarsınız.
Şimdi Ramazan. Gece ibadeti güzelleştiren, bereketlendiren anlamlarıyla davet ediyor kadınları. Zulmet, iftardan sahurdan yayılan ışıklarla yerini duaların aydınlığına terk ediyor. Süleymaniye Camisinin bahçesinde bir grup kadın yaygılarını çimlere yaymış, iftara hazırlanıyor. Üç genç kız, Şeyma, Sena ve Merve son Üsküdar vapuruna yetişiyorlar telaşla; Kitap Fuarı’na gitmiş, Sultanahmet’te iftar açmışlar. Ramazan gecelerinin yaydığı bir güven hissediliyor şehirde. İnsanın aklına Peygamberimizin (s.a.) hadisi geliyor: Gün gelecek bir kadın Hîre’den Hadramût’a kadar tek başına yolculuk yapacak ve vahşi hayvanlardan başka hiçbir şeyden korkmayacaktır.”
Gündüz geceye doğru akarken kısalıyor, gece gündüzün faaliyetlerini yüklenerek aydınlanıyor. Uzun günlerin orucu, faaliyetlerle, hayır hasene işleriyle kısalmasa da hafifleyerek hükmünü koruyor. Üstelik bakıyorsunuz bazen iftar da yetmiyor, sahura doğru yayılıyor programlar. O gün dolusunuz iftara. Bir sonraki gün de. Bir gece de evde iftar edesiniz istiyorsunuz; yazılacak yazılar var hem. Sahur programı davetleri geliyor bu kez. Mekân da çoğu kez Üsküdar’da.
Bir haberleşme sürüyor o arada; en kolay nasıl ulaşılır o adrese…
Önceki gece Medyasofa’nın Üsküdar’daki sahur programına katıldım, Ayşe Olgun’un daveti üzerine. Çoğu tanıdık konukların. Her biri medyada önemli rollere sahip kadınlar. Kimisiyle şifahen tanışıyorum, yine de yüz yüze geldiğimizde bir yabancılık hissettiğimiz söylenemez. Benzeri mücadele süreçlerinden geçmenin getirdiği yakınlık, akrabalık gibi. Hemen kaynaşıyorsunuz. Kimileriyle yıllardır görüşmüyor olsanız da karşılaştığınızda söylenecek sözleriniz eksik olmuyor. Söylenecek çok söz var. Mesela, referandumda “hayır” söylemlerinin yüzeyselliği… “Hayır”, bir Adalet Ağaoğlu romanında olduğu gibi anlamlı bir muhalefeti temsil etmez her zaman. Bazen muhalif olduğunuz için, muhalefetinizdeki tutarlılık adına “evet” deme gereğini duyarsınız. Kelime-i Tevhid’in “Lâ”sı, zifiri karanlığa karşı köktenci bir hayat değişimin özlü ifadesi olarak bir tanıklığı ve onayı bildirir.
Kılıçdaroğlu’nun “hayır”ı ise, hiçbir şeyin değişmemesini garanti altına almanın mücadelesini yansıtıyor. Daha kötüsü CHP’nin başörtülü kadınları bir seçim malzemesi olacak kadar kendilik bilincinden yoksun kimseler –veya esasında kişiliği olmayan bir kütle- olarak görmesinin referandum söylemlerinde “hayır”a yorulması. “Tavşan kulağı” tarzında başörtüsünün çözüm olarak ileri sürülmesi başka nasıl izah edilebilir… Bu formül esasında daha önce de dile getirilirdi güya çözüm arayışı içindeki zevat tarafından.
Medyasofa grubunun sahur programında tanışma faslı referandumla ilgili değerlendirmelerle devam etti. Rüştünü ispat etmek, sadece sloganla olmuyor. Onlar tesettürlü olarak –kamusal alan bir yana- sokaklarda bulunabilmek için dahi mücadele vermiş kadınlar. Önceleri bir e-posta grubu olarak başlayan Medyasofa faaliyeti, giderek bir site, topluluk ve platform kurmaya götürmüş katılımcılarını. Saniye Öztürk anlatıyor: Sitenin adını Yıldız Ramazanoğlu koyar. Gülsen Ataseven teşvikleriyle yanıbaşlarındadır. Hiçbir şey birdenbire olmadı. En yakın çevrelerini, eşlerini dostlarını samimiyetlerine inandırdılar. Akranlarına göre belki iki üç kat fazla mesai harcadılar, sokakları onlara çok görenleri, yolda olmanın gereklerine ikna için. İkna olan oldu, kimisi yürüyüşünü sürdürdü, tek başına dahi olsa.
Gecenin örtüsü Üsküdar sırtlarında yıldızların ışığıyla sahur için yeniden dokunmuş sanki. Katılımcılar gelmeye devam ediyorlar.”Seni gördüğüme çok sevindim” cümlesi toplantının amacını özetliyor Meryem Akbal’a göre. İbadetin saatleri iç içe geçiyor. Belli bir saatte bir adrese yetişmek gerek. Otobüsle, metroyla, metrobüsle, özel arabalarıyla geliyorlar. Halime Toros’un “Sahurla Gelen Erkekler”ini hatırlatıyor ayak sesleri. Teravi namazı için gidip de ancak sahurla dönen erkekler hâlâ var. Yalnız, şimdi kadınlar da amaçlı olarak gece yollara düşüp, bir camide teravi namazı kılıyor, bazen de yeşili bol bir mekânda sahura giden saatleri adımlıyorlar. Gündüz gerçekleşmesi gözde büyüyen sohbete yer açıyor gece; tanışmaları, yeniden tanır gibi olmayı getiren anlayışlı cümlelerle.
Sabahı karşılamak için yollara düşenler de eksik değil. Maltepe sahilinde, çimlerin üzerine atılan yaygılarda gerçekleşen bir iftara katıldım Cumartesi günü. İftardan sonra da Maltepe Eğitim, Kültür, Yardımlaşma ve Çevre Derneği (MekDer)’nden genç kızlarla sohbet ettik. Suna Koç, başarılı bir doktor, aynı zamanda derneğin kadınlarla ilgili kültürel alanlardaki sorumlusu. Dernek müdavimi genç kızlarla sabah namazını Eyüp’te kılmaya gitmeyi planlıyorlar, Pazartesi günü. Gecede aradıkları “hayır”, yollarına yıldızların ışığını sermiş olmalı.