Gazze'ye bağış konferansında aslında İsrail işgali için yardım toplandı. Toplanan miktar ABD'nin İsrail'e düzenli yardımının gölgesinde kalırken, Gazze'nin yakılıp yıkılmasında da bu paralar sayesinde geliştirilen silahlar kullanıldı. Batılı ülkeler sözlüklerinden 'işgal' sözcüğünü çıkardı.

Filistin Yönetimi'ne bağışçı ülkeler tarafından vaadedilen fonun miktarı, bu ülkelerin İsrail ve İsrail'in politikalarına verdikleri desteğin boyutunu yansıtıyor. Amerikalı vergi mükelleflerinin Ramallah hükümetinin banka hesabına yaptıkları yardım, ABD'nin İsrail'e her yıl yaptığı bağışların büyük
toplamlarının gölgesinde kalıyor. 900 milyon dolarlık Amerikan yardım vaadi (üçte ikisi Selam Fayyad hükümetini güçlendirmek ve kalanı Gazze'nin iyileşmesi için) karşısında heyecanlanmak ve Uluslararası Af Örgütü'nün raporunda belirttiği üzere, ABD'nin 2017 sonuna kadar yerine getirmeyi söz verdiği İsrail'e 30 milyar dolarlık savunma yardımını unutmak mümkün değil.

Şarm el Şeyh'te Filistinlilere vaadedilen 900 milyon dolar İsrail'e düzenli Amerikan yardımının bir parçası olarak görülmeli. İşgalci bir güç olarak İsrail, kontrolü altındaki nüfusun iyiliğini sağlamak zorunda. Ancak İsrail aksine bu nüfusa zarar veriyor ve ardından ABD (diğer ülkeler gibi) zararın tazmini için sıraya giriyor.

Clinton ve Bush yönetimleri - ve Obama da onların ayak izlerini takip ediyor - sözlüklerinden 'İsrail işgali' ifadesini sildi ve uluslararası hukuk uyarınca taşıdığı sorumlulukları görmezden gelmede İsrail'le işbirliği yaptı. İsrail'in ABD'den silah ve savunmanın geliştirilmesi için aldığı milyarlarca dolar - bunlar Gazze'nin yıkılmasında çok önemli bir rol oynadı - İsrail'in, Refah tünellerini ve Grad roketlerini stratejik bir tehdit ve İslami terör saldırganlığının parçası olarak gösterme yönündeki başarılı propagandasının bir bölümü.

Batı Hamas'ı, askeri kapasitesini yalancılık düzeyinde abartarak şişirdi; bu da genişletilmiş bir kuşatma ve İsrail askeri saldırısına olanak sağladı. Filistin ve Arap dünyasında, bu mübalağa Hamas'ın kendisini gerçek bir vatansever güç olarak göstermesine yardımcı oluyor.

Gazze'ye sanki doğal afetler tarafından kuşatılmış gibi bağışlanan ya da vaadedilen yüz milyonlarca avro, Avrupa'yla İsrail arasındaki ticaret ilişkilerinin gölgesinde kalıyor. Filistinliler için insani yardım konusunda endişelenen Batılı ülkeler, İsrail'den silah ve insani krizlerin seri olarak yaşanmasının müsebbibi olan işgalin sağladığı laboratuvar koşulları altında denenip geliştirilen savunma bilgilerini de satın alıyorlar.

Ya 1 milyar petrodolar? Bu paralar aslında Arap halklarının faydalanması gereken bir doğal kaynaktan elde edildi. İkincisi, bu paralar Gazze'yi boykot eden (ne Hamas ne de Gazze'den iş insanları ya da eylemciler konferansın katılımcısıydı) bir konferansta bağışlanıyor. Suudi Arabistan, Filistinliler arası barışa yönelik Amerikan ve İsrail vetosuna böyle katkıda bulunuyor.

Filistinlilere ödenen her kuruş - ister Ramallah'a ister İsrail askerlerinin yaraladığı çocukların tedavilerine gitsin - İsrail'in Filistin seçkinlerine şartlı teslim anlaşmasını dayatma çabasına meydan veriyor.

Oslo'dan 16 yıl sonra ortada Filistin devletinin falan olmaması, ancak hedefin teslimiyet olduğu idrak edilince anlaşılabilir. Şimon Peres, Ariel Şaron ve Tzipi Livni ne zaman iki devlet hakkında konuşmaya başladı? Ancak buldozerleri ve askeri bürokratları Filistin devletinin fiziksel temelini ezip geçince. Ve bu temel şuydu: 4 Haziran 1967 toprağı (Doğu Kudüs dahil), Gazze ve sıfır yerleşim. 1990'larda Filistinlilere yönelik yardımları, İsrail'in işgal rejiminden kendisini özgür kılmaya hazır oluşuna duyulan güven ve umudun ifadesi olarak tanımlamak mümkündü. Ama 2009'da değil. İsrail politikasına destek - bu, diğer ülkelerin bu politikanın yol açtığı yangınları söndürmek üzere, alevlerin kaynağını söndürmeksizin, yüz milyonlarca doları akıtmaya devam etmelerini anlamanın tek yolu. (Haaretz İsrail gazetesi, 4 Mart 2009)

Kaynak: Radikal