İsraillilerle Filistinliler arasındaki doğrudan müzakerelerin başarısızlığının bir nedeni, Hamas’ın dışında tutulacağı bir anlaşmanın Gazze’de uygulanmasının imkânsız olması. Diğer yandan, bu sebep müzakerelerde ‘başarı’ sağlanmasına da yol açabilir, zira İsrail Filistin Yönetimi’yle anlaşma imzalanmasının ardından Gazze ve Hamas’tan kurtulabilir.

Bu müzakerelerin temel hedefinin, İran’a yönelik muhtemel askeri operasyonu taşıyabilecek bir siyasi ve bölgesel ortam yaratmak olduğunu biliyoruz. Müzakerelerdeki önemli yapısal ihlallerden birinin de, yukarıda da dile getirdiğim gibi, Filistin tarafındaki meşruiyet eksikliği olduğunu biliyoruz. Zira Gazze’nin müzakerelerdeki temsil denkleminden çıkarılması, sonuçta varılacak anlaşmanın Hamas yönetimindeki bu bölgede uygulanmasını zor veya imkânsız hale getiriyor. Bununla birlikte, ciddi bir başarı ihtimali de var. ABD’nin Irak ve Afganistan’daki başarısızlığı Ortadoğu’da başarı elde etme yönünde büyük bir susuzluk yarattı.

Kudüs konuşulmayacak
ABD müzakerelerin başlamasından önce rakiplerine ve güçlü taraflara iradesini dayatamayınca en zayıf olan Filistin tarafına baskı yaptı. Buna paralel olarak, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ülkesinin temel şartlarını yerine getiren bir ‘çözüm’den zarar görmeyecektir. Peki beklenen çözümün Gazze’yle ilgili ipuçları ne? Bu müzakerelerden ‘meşru sınırlar’a dair bir çözüm çıkmayacaktır. Görüşmelerin temel olarak sınırlara ve güvenlik meselesine odaklansa da, hedef Batı Şeria’nın Ürdün’le sınır kapılarının (sınırlarının değil) kontrolünün Filistinlilere teslim edilmesi.

Böylece Batı Şeria’daki Filistin oluşumunun egemen olduğu izlenimi verilecek. Batı Şeria’da güvenlik eşgüdümü çözümün ayaklarından biri olacak. Yani aslında şu anki durum devam edecek ve devlet kurumlarının inşası sürecek. Çekişmenin diğer temel sorunları olan Kudüs, mülteciler, yerleşim birimleri ve su üzerine müzakereler belirsiz bir tarihe kadar devam edecek. Geriye Gazze ve Hamas’ın buradaki kontrolüyle ilgili sorun kalıyor.

İsrail sorumluluktan kurtulacak
Bu çözümü uygulama sorumluluğu Filistin tarafına atılacak ve Filistinliler arasındaki bölünmüşlüğün gölgesinde, doğal olarak Gazze ve Hamas’a çözüm dayatılamayacak. Nihayetinde Gazze uluslararası hukukta tanımı olmayan bir oluşumla son bulacak ve bu yönüyle 1983’te bağımsızlığını ilan eden KKTC’ye benzeyecek. Bölgede hükümeti ve bütçesi olan, nüfusunu yöneten bir oluşum veya devletçik kurulacak. Fakat egemenlik, uluslararası tanınma ve dış temsil söz konusu olmayacak. Gazze’de zaten hükümet, bakanlıklar ve bir güvenlik sistemi bulunduğu için, bölgede kurulu şartlara hukuki bir temsil veya egemenlik kazandırmaya ihtiyaç olduğu düşünülmüyor; belirsiz bir süre boyunca bu durumla birlikte yaşanabilir.

İsrail açısından bakıldığında, bu çözümün kabul edilebilecek iki temel unsuru var:
İlki, son Gazze savaşının ardından derinleşen caydırıcılık kanalıyla ‘güney cephesi’nde güvenliğin sağlanması.

Bu caydırıcılığın özünü, güvenlik ihlallerine ve füzelere misilleme olarak Hamas ve Gazze’ye yönelik sert askeri operasyonlar düzenleme tehdidi oluşturuyor.

Hamas’ın Gazze’yi kontrolüne almasının ardından sergilediği sükûnet eğiliminin gölgesinde geçen iki yılda, bu caydırıcılık teorisinin İsrail’e güvenlik getirdiğini gözlemliyoruz. İsrail için kabul edilebilecek ikinci temel unsursa Gazze’deki sorumluluktan tamamen kurtulmak. İsrail Gazze’yle ilişkisine ve buradaki sorumluluğuna aşamalı olarak son veriyor.

Herkes ‘KKTC yıkılır’ diyordu...
Türk ordusunun 1974’te adanın kuzeyini işgal etmesinden yıllar sonra Kıbrıslı Türkler 1983’te ‘bağımsızlık’ ilan ettiğinde, Türkiye dışında hiçbir ülkenin tanımadığı yeni oluşumun süreceğini düşünen olmamıştı. Fakat siyasetin şaşırtıcı mantığı ve çılgınlığı bazen hiçbir değerlendirmeye veya rasyonel tahmine boyun eğmiyor. Zira siyasileri gelişmeler yönetiyor.

Hiç kimsenin aklına Filistinliler arasındaki bölünmüşlüğün bu kadar uzun süreceği gelmemişti; bölünmüşlük bugün üç yılını doldurmuş durumda. Belki de birçokları bölünmüşlüğün süreceğini kabul etmeyecektir, ancak yaşanacaklar temenni ve eğilimlerin ters yönünde... (Ürdün gazetesi Düstur, Cambridge Üniversite-si’nde akademisyen, 28 Eylül 2010)

Kanak: Radikal