Yazıya Anka bülteninde geçen hafta çıkan bir haberin ilk satırlarını aynen kopyalayarak başlıyorum: "Hükümet, Türkiye'nin sulanabilir topraklarının beşte birini oluşturan Güneydoğu bölgesini kapsayan, tarihi Cumhuriyet'in ilk yıllarına kadar uzanan ve tarım, sanayi, ulaştırma, eğitim, sağlık, kırsal-kentsel altyapı yatırımlarıyla entegre bir bölgesel kalkınma projesi olan Güneydoğu Anadolu Projesi'ne (GAP) yeni bir ivme kazandırmaya hazırlanıyor.  
 
Faiz dışı fazla hedefinin yüzde 3,5'e çekilmesiyle ortaya çıkacak harcanabilir kaynağın büyük bölümünü GAP'a aktararak projeyi kısa sürede bitirmeye karar veren hükümetin, iki hafta içinde GAP Strateji ve Eylem Planı'nı açıklaması bekleniyor. Hükümet, GAP'a 2008 yılında 1,3 milyar YTL'si İşsizlik Sigortası Fonu'ndan olmak üzere toplam 2,3 milyar YTL'lik taze kaynak aktarmayı planlıyor."

Anka bülteninin haberi başka çok önemli detaylarla devam ediyor.

***

GAP projesi Türkiye'nin çok önemli bir projesi, büyük kaynaklar kullanılmış bir proje; bazı hesaplara göre bugüne dek bu projede kullanılan kaynakların bugünkü değeri yüz milyar doların üzerine çıkıyor ve söz konusu para da bırakın Türkiye gibi bir ülkeyi her ülke için çok büyük bir para.

Projenin kapsamı, kullanılan kaynak çok büyük ama kanımca bu proje üzerinde Türkiye'de ne iktisatçılar, ne tarım uzmanları, ne mühendisler, ne de siyaset bilimciler yeterli tartışma olanağı bugüne dek pek bulamadılar.

GAP projesinin takdim biçimi o kadar ulvi ve muhteşemdi ki, zaten projenin bazı boyutları üzerinde söz söyleyebilmek, eleştiri getirebilmek zorlaşıyor idi.

Ancak, GAP projesinin uygulama takvimine, finansman yöntemlerine ve daha sonra da projenin bir biçimde durmasına dikkatli bir gözle baktığınızda doğrusu aklınıza kimi soruların takılmaması çok zor; projenin akıbetiyle, proje ile normal koşullarda ilişkisi olmaması gereken kimi uluslararası gelişmeler dikkat çekici bir biçimde örtüşüyorlar.

GAP projesinin işlerlik kazandığı, kaynak çekmeye başladığı 1960'lı seneler aynı zamanda Ortadoğu'da Baas rejimlerinin çok güçlendiği, Baas yönetimlerinin SSCB ile çok sıkı ilişkiler geliştirdiği ve İsrail meselesinin sıcak savaşa dönüştüğü seneler.

Anılan dönemde SSCB ile çok iyi ilişkiler geliştiren üç bölge ülkesinden ikisi ise Irak ve Suriye, üçüncüsü ise bizimle kara komşusu olmayan Mısır; bu ülkelerin SSCB ile ilişkilerinin tırmanması ve bu tırmanışın Ortadoğu'da İsrail için bir tehdide dönüşmesi ile GAP projesinin işlerlik kazanması ve McNamara'lı Dünya Bankası kaynaklı kredilerle finansmanına başlanması ilginç bir biçimde örtüşüyorlar. Bu tarihsel örtüşme tamamen bir tesadüf ve aralarında ilişki kurulması yanlış gelişmeler de olabilir ama yine de bu tesadüfe dikkat çekmek gerek.

GAP projesinin işlerlik kazanmasından günümüze yaklaşık kırk beş sene geçti ve bu süre içinde yedi küpeli gelin adı verilen barajlar büyük ölçüde tamamlandı, Fırat ve Dicle nehirlerinin suları bir biçimde kontrol altına alındı, bu işler de büyük ölçüde geri ödemeli Dünya Bankası kredileriyle gerçekleşti ama nedense toplam bütçe içinde çok az yer tutan sulama kanalları projeleri hayata geçirilmekte güdük kaldı ve bugün için büyük hacimlere ulaşan sular basit sulama kanalları eksik olduğu için toprakla buluşmada sıkıntı çekiyor.

Bu eksiklik de bir tesadüf ya da projenin bir aşamada aksaması olabilir ama göz ardı edilmemesi gereken bir iddia ise projenin belirleyici amacının Dicle ve Fırat'ın sularını tümüyle kontrol altına alıp, Irak ve Suriye üzerinde gereğinde ciddi kuraklık ya da sel tehditleri oluşturabilmek.

Uluslararası antlaşmalar bu sulardan güney komşularımıza belirli miktarda pay vermeyi garanti altına alıyor ama unutulmaması gereken temel gerçek, söz konusu iddianın bir soğuk savaş dönemi meselesi olması ve bu dönemde her şeyin gereğinde mubah görülebileceği gerçeği.

Meseleye bu açıdan baktığınızda yani GAP'ı bir su kontrol ve gereğinde sıcak savaş aleti olarak kullanma projesi olarak algıladığınızda onca yatırım sonrası çok daha basit sulama kanalları projesinin gerçekleşmemesi de yerli yerine oturuyor.

GAP projesine akan Dünya Bankası kaynaklı kredilerin 1989 sonrası, SSCB'nin tarihe karışmasıyla bıçak gibi kesilmesi de yine GAP'a bir soğuk savaş projesi olarak bakanlar için yerli yerine oturan bir durum; GAP idaresinin bizzat bizim tarafımızdan yakın geçmişte ortadan hukuken ve fiilen kaldırılmış olması da ayrı bir ilginç nokta.

GAP bu bağlamda çok kaynak çekmiş, bütçe açıklarında önemli rol oynamış ve belki de enflasyonun temel nedenlerinden biri haline gelmiş bir proje; GAP'ı kendine karşı bir soğuk savaş projesi olarak algılayan Suriye'nin PKK üzerinden devreye girmiş olması ihtimali de bizim için ayrı bir maliyet.

***

GAP'ın enerji üretimi ve tarım sahaları sulanması konusunda katkılarının ihmal edilmesi de olanaksız ama bu tür dev projelerde yapılması gereken fayda-maliyet analizlerinde, projenin toplam maliyetinin, tarihsel doku maliyetleri dışında, yüz milyar doları aşmış olduğu düşünüldüğünde getirisinin bu miktara erişmesinin çok güç olabileceğini de hesaba katmak zorundasınız; projenin siyasi getirilerinin soğuk savaş döneminde daha öne alınmış olması ihtimali gerçekten çok ciddi bir ihtimal ama temel sorun bu konuda Türkiye Cumhuriyeti seçmen, vergi mükellefi ve yurttaşlarının fikrinin pek alınmamış olması.

O tarihlerden öngörülmesi olanaksız küresel iklim değişikliklerine bağlı olarak bölgedeki potansiyel tarımsal üretimin öneminin hızla artışının Dünya Bankası ve bizim anılan dönem siyasi yöneticileri tarafından öngörülmüş olmasını da takdirlerinize bırakıyorum.
 
Kaynak: Zaman